MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
Ben Geldim Şehr-i Van'ım
İbrahim Şaşma
Selam dost membaıma, sırr-ı sûrur kentime.
Selam Aslı'ma benim, selam gurur kentime.
Vakit teşrif vaktidir, kapından girme vakti.
Arzın sitaresini, yakından görme vakti.
Karlı dağ, zümrüt deniz, bu nasıl serencamdır.
Gelişim teslimiyet, gelişim ilticamdır.
Mümtaz kalpelerin yurdu sensin diyerek Van'ım.
Yürek sızım, can sızım, dinsin diyerek Van'ım.
Dil-i şeydam, ay şavkım, yeşil gözlüm ben geldim.
Nur-u ayn'ım, Züleyha'm, Yusuf gözlüm ben geldim.
Uzaklardan gelirim, yolum aşktır, aşkadır.
Sende yaşamak başka, ölmek bile başkadır.
Can yakınım, derunum, kalbimin serhat yanı.
Ben geldim şehr-i yârim, beni aşkımdan tanı.
Muhabbet hokkasına divitleri değdirip.
Yazılan her ne varsa, sana boyun eğdirip.
Yazmaya geldim şehir, pişmeye geldim sana.
Dipsiz derin yarlardan, düşmeye geldim sana.
Ilık bir rüzgar olsun, Şehr-i Van'ın busesi;
Kıyamda tutar beni, Muradiye'nin su sesi.
Ey Tamaraben geldim, sevdiğim, sevdiceğim.
Bir el salla uzaktan, görüp de gideceğim.
Sussan da sen Akdamar, boynunu hep eğsen de.
Aşkın kanına giren, Kabil gezmiştir sende.
Kadim şehir ben geldim, hicran nedir tatmaya;
Âşıkların yasını, aşk deminde tutmaya.
Kalemim sende aşkın emrine uyacaktır.
Tamara bir gün beni, mutlaka duyacaktır.
Cümle marazdan dertten, onmaya geldim sana.
Yüreğimin kirinden, yunmaya geldims sana.
Bırak ta üşüyeyim, icazet ver yanayım.
Dizlerinde uyuyup, dizinde uyanayım.
Cemalini seyretsem, güvercin kanadında.
Bir inci kefalinin, yaşasam inadında.
Ruhunu giydirdiğin, o nazenin ten olsam.
Ressamın da ben olsam, şairin de ben olsam.
Hoşap'ta kale burcu, Bahçesaray'da kar.
Kalbimden icre benim, ne çağlayanlar akar.
Ben geldim zümrüt deniz, aşk ile yüzen suna.
Dağlardan devşirdiğin, kekiğin kokusuna.
Bir sabah sofasında buğusu tüten ekmek.
Nasıl mümkün kalbimden, seni tutup da sökmek.
Tanış eyle kalbimi, Dilan ile Zülküf'le.
Aşk üfle sen ruhuma, Şehr-i Van'ım Aşk üfle.
Bilmem cenette miyim, bilmem Erçek'te miyim.
Bilmem ki düşte miyim, bilmem gerçekte miyim.
Tasa, keder ne varsa, mezarı kazılmıştır.
Tuşba benim kalbime, ezelden yazılmıştır.
Hüsrev Paşa'da varsam, o ilahi makama.
Şu nefsim yapışmasın, sende artık yakama.
Ben geldim yüreğime, tiryak olan ey şehir.
Urartu'dan bir namzet, sultan şehir, bey şehir.
Sordum iki rengini, dillendi ak bir kedi.
Bir gözüm Erciş'tendir, bir gözüm deniz dedi.
Ayak ucundayım ben, eşiğindeyim şehir.
Kâinat ve mazinin, beşiğindeyim şehir.
Miraca çıkar gibi geçtim, Bend-i Mahi'den.
Bir köprü ki göklerde, asılıydi sahiden.
Kaç medeniyet gördüm, senden bir katre uman.
Süt çekilmez göğsünden, akıp gitse de zaman.
Berduşum ben ey şehir, feyzim bulmaya geldim.
Çok değil ölene dek, sende kalmaya geldim.
Yansın gönül çerağım, ışığında arayım.
Kaf dağının ardında, buldum seni Saray'ım
Yavuzdan beri emanet, tarih kenti Çaldıran.
Beni şanın şerefin, deryasında daldıran.
Taş değil Çavuştepe, dokunsan yürek atar.
Gürpınar geçmişime, kaç asır ışık tutar.
Kalbimi Şehr-i Van'ım, sar yavaştan yavaştan.
Artos'a divan dursam, geçer iken Gevaş'tan.
Çatak benim ahimdi, Edremit'ti muradım.
Özalp'ın dağlarında, ben kendimi aradım.
Destanlar devşirdim ben kitabe kayalardan.
Van aşkı tutar bende, çalınmış mayalardan.
Azığım otlu peynir, ben geldim şehr-i şahım.
Vakit vuslat vaktidir, kalbimde inşirahım.
Dil'i şeydam, ay şavkım, yeşil gözlüm ben geldim.
Nur'u ayn'ım, Züleyha'm, Yusuf gözlüm ben geldim.
Uzaklardan gelirim, yolum aştır, aşkadır.
Sende yaşamak başka, ölmek bir başkadır.
Can yakınım, derunum, kalbimin serhat yanı.
Ben geldim Şehr-i Van'ım, beni aşkımdan tanı.
Van Şehrengizi
Buğra Bıçak
Ufkumuzda parlayan yıldız gibisin ey Van
Tarihin bıraktığı yıldız gibisin ey Van
I./ Şehrin Zâhir ve Bâtın kapısı
Nevbaharda akarken Kanispi Çağlayanı
Avutur mu o vakit vuslatın ağlayanı
Kelebekler uçarken koca Çadır Dağı'nda
Lâleler açar o dem ruhunuzun bağında
Türkiye'min boynunda savatlı bir gerdanlık
Gün doğunca ufkundan dağılırken karanlık
Erek Dağı'nda mevsim haziranda kış gibi
Buz sarkıtları ve kar sırlı bir bakış gibi
Göçmen flamingolar şehre mihman nisanda
Bembeyaz düşler şimdi kanatlanır insanda
Manda Dağı'nın serin sularından içeydim
Kırmızı Köprü'den âh bahar vakti geçeydim
Mümbit Erciş ovası bereket nişanesi
Asırlık haneleri gönüller kaşanesi
Ağrı, Bitlis, Siirt'e dostça selamın vardır
Menteşe'den Ahda'ya hoşça kelamın vardır
Dilinde destan mısın Kafkas'ın, Balkanlar'ın?
Suskun yüreğim gibi sönmüş mü volkanların?
Memedik Çayı akar, Erçek'te nesir olur
Hoşap'ın derin suyu bozkıra şiir olur
Hüsrev Paşa Camî'nde beş vakit huzur yağar
Kaya Çelebi Camî her gün muştuyla doğar
Berrak bir ayna olmuş ecdadın yadigârı
Peşinden sürüyerek gelmiş zaman rüzgârı
Çavuştepe Kalesi maziden sırlar gizler
Taşıyor şu taşların tarihten derin izler
Taş ustaca işlenmiş şehr-i Tuşba'da bir dem
Lakin devr-i İslâm'da nakşedilmiş has erdem
Ne büyük imtihandı yaşadığı milletin
Pençesinden kurtulmak mümkün mü bu illetin
Kurusun, mezalimin damaları kurusun
Hasımların zulmünden Rabbim bizi korusun!
Kimi garbı kuşattı, kimi doğudan vurdu
Müslüman Türk yurdunda darağacını kurdu
Yanıyor yurdun bağrı, sineler parça parça
Aynalar hicap duyar yüzümüze baktıkça
Şerha şerha gönüller vatanım diye diye
Gözyaşını yüklesen taşır mı Muradiye?
Tendürek misâli biz gayrı dik durmalıyız
Zalimin hesabını tez elden sormalıyız
Bu azim bu cesaret kaynıyor özümüzde
Yedi düvel bir olur küçülür gözümüzde
III./ Şehrin İstiklâl ve İstikbâl Haritası
Od düşmüş Van Gölü'ne, sanki ateşten deniz
Nazar ettikçe her ân tutuşur yüreğiniz
Mesele biz olunca Avrupa sağır olur
Bize kefen biçmenin bedeli ağır olur
Zalimin karşısında eğilmez aslâ boynun
Küffarın tezgâhında oyun içinde oyun
Ne vakit sona erer düşmanın istilası
Verildi veriliyor bir milletin selâsı
Medet eyle Ya Rabbim boynumuz bükülmesin
Kanlı potin önünde aslâ diz çökülmesin!
Bir değil elbet bin kez düşünmeli saldıran
Arsız sırtlana ibret Malazgirtve Çaldıran
Aslanı ürkütürdü ecdadımın ölüsü
Atlar tökezleyince sarmış çakal sürüsü
Han inince tahtından güne çıktı bozgunlar
Başımıza üşüştü şu simsiyah kuzgunlar
Böyle giderse, eyvah, kervanlar yola düşer
Kudurmuş kuduz sürü mezarımızı eşer
Duam odur, dalıma akbabalar binmesin
Dalgalansın semada sancak yere inmesin
Terk-i diyâr eyledi, ne yılan kaldı ne iz
Takvimler yazdığında Bin Dokuz Yüz On Sekiz
Gülleri özgürlüğün sulanmalı solmadan
İstikbâlimiz meçhul hem istiklâl olmadan
Daha çok yürümeli kervan memleket için
Prangaları kıran asıl hürriyet için
Tek katresi düşmesin Van Gölü'ne gözlerin
Tendürek'i köpürtür yoksa ağır sözlerin
Karanlıkları yırtan nehar gibisin ey Van
Gönül iklimlerinde bahar gibisin ey Van
Bir Tutkunun Kelami
Fuat Oskay
Van,
Şafak sökerken güneşin alnından öptüğü kent
Coğrafyanın çetin ikliminin isyanını andıran
Asil ve heybetli dağlara yaslı sırtıyla
Kucağında Masum, mavi gözlü
Turkuaz bakışlı göle tebessüm eden büyülü semt.
Kadim medeniyetlerin
Yüz yıllar boyu ev sahibi olan bu şehirde
Doğanın gönüllere ilham veren
Esraregiz manzaraları gözlere servis edilir
Gönüller şenlenir
Hayat, sabahları yüzlerde tatlı bir tebessümle başlar
Fırınlardan yükselen sıcak ve taze ekmek kokusu semayı sarar
Poşetlerle evlerine ekmek taşıyan çocukların yorgunluğu
Mutluluğa dönüşür kahvaltı masalarında
Bir başkadır öyküsü günbatımının
Batmaya yüz tutan
Yorgun ve zayıf ışıklarıyla güneşin vedası
Ardından gelen eşsiz yakamozu davet eder
Işıldayan halkalar suda hizmetler çizer
Mızrap, telleri aşındırır bu demde
Yakamoz, kendisine yakılan türkülerden
Bir demet sunarken hislerinize.
Serin bir meltem havası esir alır ruhunuzu
Ve gizemli bir renk cümbüşü kamaştırır gözlerinizi
Akşam saatlerinde ise
Gölün dingin sularında vuran şavkıyla
Ayın şiir dinletisi bekler sizi
Alabildiğine durudur gökyüzü burada.
Ay ışıklarının göl sularında sevdasını terennüm ederken,
Göğün yaramaz kızları yıldızların raksıyla
Titrek bir sevincin aksi sarar içinizi…
Göl, Van'ın kucağında nazlı işveli
Bir tatlı esintidir tende,
Ninnilerin en nağmelisidir Van denizinin dalga sesleri.
Kışı başka güzeldir Van'ın, yazı başka
Can alıcı kırmızılığıyla tarlaları süsleyen gelincikler getrir sizi aşka.
Toprağın bereketiyle donanır elma bahçeleri
Ki bu elmalar, kendine müptela kılar bir defa yiyenleri.
Dostça kurulan muhabbet sofralarında
Yapılan sohbetlere doyum olmaz
Kahkahalar yıldızlara karışır burada
Göl, renkten renge boyanır gözlerinde kedilerin
Bir sarıya bir maviye.
Kar erir, bahar yetişir; yaylalar süslenir,
Neler anlatır kim bilir kelebekler ters laleye.
Süphan, karanlıkları yararak yükselen
Bir meşale gibi parlar dorukta.
Erek Dağı, zirvelerinde özlemleri saklar.
Koynundan damılarak gelen suların
Hararetini alması bundandır yürek yangınına tutuşanların
Yârin saçlarıdır Muradiye'de şelale misali çağlayan.
Bendimahi, sevgiliye koşar gibi delice akar Van Gölü'ne
Vakit dolunay vakti ve ay şahit…
Göle karşı kurulur akşamüstleri iskemleler
Ve sevgililer,
Birbirilerini gözlerinden öperler
Aşkın adıdır Edremit
Gölün maviliklerinen ıraktır diye hüznü
Avuçlarının soğukluğu Çaldıran'ın.
Yeşil Erciş'in sahil boylarında martılar mırıldanır
Selvi'nin sevgiye dair yarım kalan öyküsü bu şarkılarda tamamlanır
Çığlığı kulaklarda yankılanır Gevaş'ta Tamara'nın
Gürpınar'da, Çatak'da Bahçesaray'da
Tel tel dökülür zülüfleri güzellerin
Dağ rüzgarları yediğinden çatlaktır tenleri kızların, oğulların.
İnce ruhlu bir kadının şefkat dolu zarif elleriyle
Üzerin titreyerek saksısında büyüttüğü,
Henüz tomurcuklanmış güller gibi titrer
Çocuklarının üstünde öğretmen Van'da
Bu tomurcuk ki pek yakında,
Ömer Halisdemirler, Fethi Sekinler olup
Yediveren gülleri gibi açılacak cennet yurdumun her tarafında.
Aruzsuz Van Kasidesi
Hasan Sevinçhan
Teşbîb: Duyuyor Musun? Hurrilerin sesini, cândan gelir
Sıcaktır çehresi, güzel havası, bana hândan gelir
Saklanır arzuları, genç kızların sinelerinde
Sevdalıları savaştan, fistanları fârsiyandan gelir
Doğuyor güneş üstüne, her gün izin istemeden
Parlıyor şehrin sureti, gün batımı nirândan gelir
Kurulur güçlü bir devlet, adına Urartu derler
Başkenti Tuşba olur, müjdecisi mihmândan gelir
Medlerle savaştı Kral Sarduri, mücadele etti
Rusahiniliden savaşçıları, cesaretleri imandan gelir
Kral Gagik yaptırsa da, Akdamar'da bir kilise
Vianeden adın, medeniyetlere şânın ezandan gelir
Tagazzül: Van Gölü diyorlar, Van Denizi desek yanlış mıdır?
Balık bendinde hayat, inci kefaline son çırpınış mıdır?
Artos Dağının eteklerinden, savrulur soğuk bir hava
Kanisipide damlacıklar sıçrar, bu bir yarış mıdır?
Kirlenir elleri insanımın, ekmek davasından ötürü
Muradiye şelâlesi temizler, bu bir kutlu yaşayış mıdır?
Kara Dağ diyorlar Erek Dağına, güneş doğar sırtından
Uçkun için düştük yola, bu bir zorlu tırmanış mıdır?
Geminin dümeni kırılır, Akadamar adasına yol alır
Boğulan bir aşığın sesi gelir, yoksa bu bir haykırış mıdır?
Sürtünür Van Kedisi, gözleri tek göz, tüyleri bembeyaz
İçimde bir mırıldanma var, yoksa bu bir sızlayış mıdır?
Girîzgâh: İş bu kaside şehrin kültürüne, tarihine, misal içindir
Her hikâyesi ahsendir, her anlatılan anı masal içindir
Yazdı şairlerin tamamı İstanbul'u, güzel şehirdir diye
Van daha şirindr İstanbul'dan, bu kaside emsal içindir
Medhiyye: Bereketli toprakların var, tayy-i mekanda nihânsın
Yârin ellerinde tentene, zülf-i cânânda nihânsın
Van kahvaltısına doyum olmaz, bulunmaz örneği
Güzellikte âşikârsın, türküde nâğme, cânda nihansın
Cehennemden uzaksın, cennetle yarışır ahvâlin
Suyun parıltısındasın, şems-i nirânda nihânsın
En çetin savaşlarda, en yıkıcı sarsıntılarda
Damarlarımda sicim sicim, akan kanda nihânsın
Dünyanın yedi harikasını görenler seni görmemiş
Gerdanda elmas pırlanta, âlem-i cihânda nihânsın
Seni anlatmaya bu satırlar yetmez, aciz kalır
Hastalıklara dermân, Meâl-i Kurân'da nihânsın
Fahriyye: Şiir yazar Van'a, herkes şair olmuş, benim neyim eksik?
Romanını yazanlar mâhir olmuş, benim neyim eksik?
Geçtim Bend-i Mahi Köprüsünden, muhayille içinde
Köy zevâtı yâre zâ'ir olmuş, benim neyim eksik?
Çıktım Kız Kalesine, Van iline döndüm, el salladım
Dökülür mısralar, şairler nehir olmuş, benim neyim eksik?
Kaç nikâh merasimi yapıldı acep, Akdamar Kilisesinde?
Sevenler hep birbirine mehir olmuş, benim neyim eksik?
Dediler Van şehrinin hikâyesini, en iyi Vanlı anlatır.
Seyyahların dilinde zikir olmuş, benim neyim eksik?
Yazmış Mehmed efendi, Kitab-ı Lügat-ı Vankulu
Ben de anlatırım, Van'ın tahkiyesini, benim neyim eksik?
Du'â: Nurunu yağdır, toprağından bereketi, eksik etme Ya Rab!
Şefkat buyur, bağrından merhameti, eksik etme Ya Rab!
Kutsal bir çağırış var, Ulu Caminin minaresinden
Bu memleketten diyaneti, eksik etme Ya Rab!
Tarihin kokusunu alıyorum, Hüsrev Paşa Camiinde
Üstümüzden bu hasasiyeti, eksik etme Ya Rab!
Çok belalar, çok musibetler çekti bu şehir
Üstünde barışı, içinde sükûneti eksik etme Ya Rab!
Denize sarılır sahilden tüm hatlarıyla şehrin toprakları
Ruhunda selameti, bağrında metaneti eksik etme Ya Rab!
Mücrimî der, ben gibiler yüzünden geldi, zelzele
Bir daha böyle bir felaketi, nasip etme Ya Rabi!