MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
İstemsiz Cümleler Yığını
Mustafa Ayyürek
Hakikatti bu... Dile getirme, yüksek çatılardan sonra yadırganır, kınanırsın. Hakikatti o... Dile getirdi yüksek çatılardan ve... Salı verdi düşüncelerini zamanın mahkûm olduğu o anada ama kelimeler kekemeydi ve ahenkle dans etmedi süreksiz buluşmaların tarifi imkânsız ışığında.
Cümleler hükümsüzdü, ömrü yetmeyen saniyenin hükümsüz dakikalarında. İş bu bir gerçek var, çığlık koparan dehlizlerin dipsiz kuyularında menekşeler açmaz. Güller hep solmak zorunda dalında koparılmasa bile, çünkü mevsimi gelir hüzün dolu hazan bestesinden solacaksın diye seslenir ve bir yaprak düşer. Solacaksın diye seslenir ve sevdiğin gülün geriye dikeni kalır.
Mor zambak var mı salkım bahçelerinde? Bilmiyorum ama kararmak üzere seviyor, sevmiyorların papatyaları. Bir kez daha denerken, bir ilki gerçekleştireceğinin heyecanıyla yenisi denemek zorunda kalır. Ve bir yenisinin peşinden gelecek olan başka yenileri.
Kıyılarda balık ölüleri varken nasıl olurda hakikati haykırmazsın ve nasılları izleyen amazon ormanlarının Nil' siz nehirleri. Takipçisi olmadığın yolların sarp yokuşları hiç çıkmadın ama ilk narayı hep sen attın " kazandık" diye. Fakat sen kaybettin! Evet, kaybettin çünkü mahkûmu olduğun yolun ilk yolcusu olmadığın yerde boş bir çabaydı seninkisi... Ve sevmeler hükmünü yitirirken alışılmış hikâyelerin hüzünlü bir o kadar da belirgin sonlarda.
Sen de yine aynı nara "kazandık" ama sen değil. Hangi sevmeler diye bir soru yankılanır kulağında duyarsın lakin hmezsin. Bu sevmeler hakikat eden sevmeler mi? Belki değil. Ama ne fark eder her sonuç bir sonuçsuzluk iken darağacında sallanacaktır güller, papatyalar ve menekşeler ve dahi balıklar ve amazondaki Nil' siz nehirler.
Bir son buluş değil bu Darwin'in bahsettiği gibi bir gerçeklikse eğer evrim, insanlığın ilk tarihinden bu güne hiç değişmedi ölüler ve güller. Yeni bir türün heyecanlı coşkusunu yaşarken bilim insanları Marsta bir koloni kurulur. Yıldızlar Arasında çekilir bilimden fırlamış kurgular. Artık bir sonu geldiyse evrim hükmünü kazanacaktır gerçek olmayan belirsiz realitesiyle. Ve son bulacaktır akşam buluşmalarının sevgisiz sevmeleri ve yağmur altı dakikalarının istenmeyen sahneleri.
Hakikat bu değildi fakat olmaması gerekirdi. Olan oldu, olacak olan oldu ve olan olmaya devam edecekti akşamleyin salan okunurken bir minarede.
Ah Benim Suskun Halim!
Nurgül Akbaş
Kulaklarımı kapatıyorum usulca. Sessizliğin, duyulması gereken seslerin yokluğu olduğunu anlamaya çalışıyorum. Birileri dudaklarını kıpırdatıyor ve ben dudaklarından dökülenin ses olduğunu öğreniyorum. Sanırım bana bir şey anlatmak istiyorlar.
Zaman geçiyor. Dudaklarından dökülen kelimelere, elleri eşlik ediyor. Ama yine dudakları kıpırdıyor. Ellerinin anlattıklarına, gözlerim gidip hey şeyi anlasam da dudaklarından dökülen, tınıyı merak ediyorum.
Ses kavramının sadece bir kavramdan ibaret olmadığını biliyordum.
Kuşların cıvıltısı yazıyordu okuduğum kitaplarda. Sahi kuşlar nasıl öterdi. Acaba benimde duymadığım bir sesim var mıydı?
Dışarıda yürüyorum. Dudaklarından dökülen sözcüklerin eşlik ettiği sesi, kendimce tarif etmeye çalışıyorum. Sonra bakışlarımı yakalayınca susuyorlar. "Merak etmeyin duymuyorum sizi" diyorum. Rahat olun ve devam edin. Bende o tınıyı keşfetmeye çalışayım suskunca.
Korna çalıyorlar… Duymuyorum. Hatta sessizliğin, duyulmayacak bir şey olduğunu bilemeyecek kadar duymuyorum.
İnsanlar neden susar ki. Konuşacak o kadar çok şey varken. Ya da neden bağırırlar ki. Güzelce konuşmak varken. Gerçi ben bağırmanın ne demek olduğunu bilmiyorum. Sadece yüz ifadeleri o kadar değişiyor ki. Bu gerçekten hoş olmadığını htiriyor.
Aslında bazen duymayışım en büyük ayıklanış gibi geliyor. Duymuyorum! Bazı şeyleri değil. Bu ise iyi veya kötü, her şeye sağır olduğum anlamına geliyor. İyilik o kadar da zor bir şey değil zaten.
Kötü şeyler söyleyemiyor dilim ve bence bu bile iyi bir şey. Belki de duymadığım için şükretmeliyim. Duymuyorum! Ama duyanların hissedemediği birçok şeyi hissediyorum. Çok şükür ki kulaklarımın işitmeyişine inat, hisseden bir kalbim var...
Zaten dışarıdan bakınca duyanlardan bir farkım yok. Sadece biri kelimelerin acizliğine uğrayınca hissediliyor. Dillerimizin bambaşka oluşu...
Edremit Van'a Bakacak
Ercan Ulutaş
İlk kez, çocukluk yıllarında dinlemiştik güzel türküsünü.
" Edremit Van' a bakar,
İçinde Şamran akar,
Öyle bir Yâr sevmişim ki;
Her gören ona bakar? "
Evet; kendi güzel, insanı güzel memleketimizin, Ege'yi, Akdeniz' i, Marmara'yi aratmayan, doğal güzellikleri ile tadına doyulmaz bir aşk sunar gibi, her görenin hayran kaldığı şirin İlçemizden söz ediyorum;
Edremit' ten... Türküsüne devam ediyoruz
" O süssem, O sümbül
O güldür, O bağındır."
Yeşil ve Mavi hiç bir yerde bu kadar uyumlu durmamıştır. Her tarafı bağlık, bahçelik. Bereketli topraklarında, cevizinden, karpuzundan, elmasından, armuduna kadar; üzümünden, her çeşit sebzesine kadar; arıcılıktan balına kadar yaşanacak ve yaşlanılacak bir yerdir Edremit.
Özellikle, bu bahar yeniden bir canlanma ile birlikte güzel bir yazın habercisi gibi hummalı bir çalışma yapılmaktadır. Artık insanlarımız güzel Gölümüzden ister Kampüse, ister İskele 'ye, ister Akdamar Adasına rahatlıkla kısa sürede gidebilecek.
Çocuklar Su Sporları ile yeniden eğlenerek kendilerini geliştirebilecek.
Sahil bandının yapım aşamasında eski ve pazvanta tüm bunların kaldırılması ile birlikte, Edremit çok daha güzel bir şekilde Van' a bakacak, Van'a bağlanacak.
Bağlansın tabi, doğal bir Plato ile ailece piknikler daha güzel nerede yapıla bilinir, dostlarla Semaver Çaylar nerede yudumlana bilinir?
Uzanacak yollar alabildiğine, Tatvan'dan Gevaş' a, Van'dan Erciş' e ama Gerdanlık Edremit' in olacak, ilçeleri Van' a O bağlayacak,
Rengârenk çiçeklerle, Yeşil Vadileriyle, Mavi Sularıyla Güneşli günler ile Sımsıcak İnsanıyla Edremit Güzel olacak, Edremit Van'a bir başka bakacak.
Hasbihal
Fuat Oskay
Ürkek bir güvercinin
Gözlerinde büyüttüm düşlerimi,
Salıncağımı denize kurdum
Suya değecek,
Islanacak tabanları ayaklarımın
Martıların kanadına bindir
Gökkuşağına uçur beni..
Kirlenmemiş bir çocuk yüreği
Hayat türkümü söyler benim,
Yayla nefesli bir çobanın
Kavalında bestelenir hüznüm
Munzur Dağı'nın eteklerinde
Yüzü güneşe açılan bir gülüm..
Yakup'un özlemine yangın
Yusufi bir zamanda
Kuyunun karanlığına inat
Koparma! gözlerine devşir beni..
Siyah perçemli bir gecenin
Koynundan süzülüp geldim
Kaç durağı geçtim sensiz
Ayazında kayboldum zemherinin
Dudaklarımda ikbali mührün,
En bakir sözcüklerle
Akar parmaklarının ucuna
Kalem yazgıma vurgun,
Süzülür buğu alnımdan
Semavi bir duaya açılan
Avuçlarına aşır beni..
Bir tütsü gibi hayaller bende
Uçurtmanın ipinde salınır göğe
İzdüşümü gölgen
Keskin bir umudun tarifi
Asırlar ötesinden gelen sesin
Ilık bir rüzgârdır tenimde nefesin,
Sil yaşını gözümün
Kalbinde tut ..
Okşa ruhumu
Dizlerinde avut
Ve öyle yoğur ki zihninde
İçine taşır beni
Bana mı kalmıştı
Muhlis Şepik
Bana mı kalmıştı
Acılara bağlanmak
Istırap içinde kıvranmak
Dünyanın dikenleriyle
Bağ kurmak
Bana mı kalmıştı
Nerede bir yapboz
Yaşamın içinde acı söz
Yürek çaresiz
Gözyaşları avuntusuz
Delice ağlayıp haykırmak
Bana mı kalmıştı
Gözlerimin
Uzaklara dalıp gitmesi
Hüzünlü yas tutmak mıydı?
Yaşamak değdin
Ömür boyunca
Özlemle yol gözlediğim
Bana mı kalmıştı
Bir teselli mektubu bekleyip
Göndermeyenden
Umutsuz sancıları terk etmeden
Dünyanın çilesine kapılıp gitmek
Bana mı kalmıştı
Ayrılığı süsleyen şiirler
Yarınımı karartacak
Esaret dolu düşünceler
Beni koparıp götürdüler
Bana mı kalmıştı
İnanıp güvenmek
Bana mı kalmıştı sevmek