MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

Yüreğimin Sesi

Selahattin Çakır

Çok şey kusabilir yüreğim kâğıtlara. Ama şuan sana sadece hayranlığımı dile getirebiliyorum. O kadar huzur verici, o kadar özlenesi, o kadar çekici ve o kadar mükemmel ve özelsin ki. Seni resme dökmek boyaları heyecanlandırmak, sayfaları endişelendirmektir. Seni düşlemek aklın sınırlarını zorlamaktır.

Sesini duymak kulaklarıma ödül gibi ve bu o kadar farklı bir his ki seni görmek için sana bakmaya gerek bile duymamak, seni duymak için seni dinlememek ve seni yaşamak için sende olmaya gerek duymamak gibi tanımlanamaz, anlatılamaz olandır. En iyi ihtimal papatyalara benzetilir ama oda eksik kalır. Sende olmak, senle olmak, bu hissin en yakın anlamı, belki de üstüm başım sen olmak, sana bulanmak.

Düşünüyorum da biz olmayı başarabilseydik… Düşünsene yan yanayız ve öyle çok seviyoruz ki birbirimizi kitaplarda bile böyle aşk yok. Ne kadar muhteşem!

Ve ben o an sana sarılsam ama kemiklerin incinmese, elini tutsam avucunun içinde ki deri yıpranmasa, gözlerine baksam bebekleri utanmasa; kirpiğin yerlere düşmese. Ah, canım acımasa.Gittiğin kuaföre gelsem, yere döktüğü saçlarını toplasam, öpüp kaldırım ceketimin cebinde saklasam..

Ama ben sana hiç doya doya yazamadım; fakat fotoğraflarınla çok kırdık iki lafın belini hakkını yememek lazım, güzel sözler söylersem o sözcükler bir daha lügatte olmayacak gibi yada sana güzelsin dersem başka insanlar başkalarına güzel dediğinde canım acıyacak gibi htim hep..

Belki tüm bunları özetleyecek tek cümle vardır: ''Öyle bir şeysin sanki her şeysin'' Sanırım seninle karşılaşmamamız birbirimize ait olmamamız hayatın diğer insanlara güzel bir lütfü biz bir şehre çok fazla gelirdik, ne bileyim işte; ben, ramazanda davulcu uyandırmasın diye mahallenin girişinde bekler; sen yorulma diye her sabah kapına bir ekmek, bir süt, bir de gazete bırakırdım.

Kışın kayıp incinme diye ilk senin kapındaki karı temizler, şehre yeni gelen kitabı senin için arar bulur ve ilk sana okurdum yürüdüğün yollara çimler serper, papatyalar ekerdim. Sadece sesini duymak için her gece arar, kokunu duymak için yanına gelir, o anın tadını doya doya çıkartmak için yanındayken gözlerimi kırpmazdım. Sen benim olsaydın eğer; sana sesimi yükseltmez ama gönlümü alçaltırdım…

Fare Cenneti

Vahap Takar

Günün birinde mutlu mesut yaşayan bir fare topluluğu varmış. Bu fare topluluğunda fareler o kadar mutlu ve mesut yaşıyorlarmış ki, insanlar bu mutlu farelerin keyfini hiçbir şekilde bozamıyormuş.

Zamanla bu fare topluluğu o kadar çoğalmış ki, sayıları yaşadıkları köyün insan sayısını geçmiş. Köy yeri bir fare cennetine dönmüş. Keyifle gezinen farelerin mutluluğuna diyecek yokmuş. Az çalışıp çok yemişler. Refah içinde sayılarını günler geçtikçe arttırmışlar. O kadar rahat bir yaşam sürmüşler ki, oyun ve eğlenceye ayıracakları bolca boş zamanları olmuş. Kimi fare müziğe ve resme merak salmış. Fare cennetinde, farelerin yediği önünde yemediği arkasında imiş. Tüm fareler hayatı güllük gülistanlık yaşıyormuş.

Günler böyle sürüp giderken, bir gün köye bir kavalcı gelmiş. Farelerin hiçbiri başta bu yabancıya aldırmamış. Mutlu farelerin o kadar boş vakti varmış ki çoğu fare müzik ile ilgilenirmiş. Öyle ki her iki fareden biri müzik ile boş zamanını değerlendiriyormuş. Günlerden bir gün köye gelen yabancı işe koyulmuş. Elindeki kavalı bir güzel öttürerek köyün içini ev ev dolaşmaya başlamış. Kavalın sesini duyan fareler büyülenmiş gibi bir o yana bir bu yana, dans ede ede sevinç çığlıklarıyla yabancının peşine takılmış.

Yabancı az gitmiş uz gitmiş, fareler dere tepe düz gitmiş. Derken yabancı tüm fareleri bir deniz kenarına götürmüş. Ve suya aldırmayıp boğazına kadar suya girmiş. Kaval sesinin ardına takılmış olan fareler, birer birer suya dalmış.

Mutlu ve mesut bir hayat süren fare topluluğundan geriye tek canlı fare kalmamış. Kulaklarına gelen melodinin güzelliğine aldanıp tatlı canlarından olmuşlar.

Bir bilindik öykünün parodisi olan bu öykü, taraflı bakış açısının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Öykünün asıl olanında, köy halkı durumdan şikâyetçi olup kavalcıyı çare olarak görmüşler.

Ve biz taraf olarak fareleri ele aldığımızda çare olan Kavalcı bir suçluya dönüşmüş oldu.

Bu öykü olaylara bakış açımızın, yargımızda ne gibi değişiklikler ortaya koyduğunun resmidir.

Aktaş Kö

Kenan Gezici

Ne demekmiş beyim

Gülün kokusu, gözün nuru

Bir eylül günü köyün birinde

Dağ yamacında

İki sınıflı ufak mı ufak

Küçük bir öğretmen odalı

Toz sıraları silerken

Anladım

Örneğin, Naim vardı

Ufak tefek

Lakin korkusuz

Öyle küçük olduğuna bakmayın

Yanında cesurca dururdunuz

Birde Erdal

Kocaman yüreği var

Bir aileyi yönetir de

Gözünüz arkada kalmaz

Edibe sınıf başkanı

Hem öğrenci

Hem her öğrencinin anası

Yedirir, gözyaşını silerdi

Hulasa beyim

Öğretmen olmak farklı

Çocuklar öğretir ilkin

Öğrenmen gerekeni.

Gece İnsanın Hikâyesi

Berna Öner

Şiir üşüyen geceye,

Gönül sıcaklığıyla yazmak

Bu bir dibace

Şiir üşüyen geceye yol

Harf ısıtan şair ruhuna yoldaşlık

Bu bir gökyüzü aydınlanması

Kahkaha atan martılar

Soluk alıp veren bir deniz

Bu bir yağmur çiseleyişi

Alevden camlara,

Yoksulluktan canlara

Adımlarını şiir atan

Ayı selamlayan

Müessir mısraların hikâyesi

Dedim ya

Şiir üşüyen geceye

Gülüş sıcaklığıyla yazmak

İnsanın hikayesi

Kelebek çırpınışından

Antika bir resme kelimeler

Kalp ısıtan cinsten

Sonra hep yazmak

Yazmadan yaşayamamak bu

Şiir üşüyen geceye şair olmak

Bu da bir insan hikayesi.

Tutunur

Şevket Sulhan

Yaprak tutunur ağaca

Gece gündüze

Sevda aşka

İnsan hayata

Bir dayanak bulma umudu

Ne çok şey sürükler ardından

Çocuk düşlere sarılır

Erkek kadına

Kadın velede

Ses heceye

Hece cümleye

Cümle büyür

Metne dönüşür

Ay tutulur, yollara düşer

Hep didinirdurur insan

Ağaç toprağa kök salar

Yol alır, cansuyu yolcusu

Sarmaşıktır manır duvara

Yalnızlığına çıkış arar

Tutunan her şey

Bir dönüşüm yaşar

Tırtıl kelebeğe

Buz suya

Güz kışa

İnsan toprağa

İnsan hürmetine kainat

Tutunur, dönüşür

Dönüşür de tutunur.

Bakmadan Geçme