MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

Van'daki Ermeni Mezaliminden Bazı Kesitler- 1

Muhammed Gürcan

Geçtiğimiz yüzyılda bazı büyük devletlerin yurdumuzun çeşitli yerlerine açtıkları sözde eğitim kurumlarıyla, İslam topraklarında bin yıl huzurla yaşamış azınlıkları özgürlük vaadi ve devlet kurma hayalleriyle kışkırtıp sonra silahlandırdıkları ve kurdukları terör örgütleri aracılığıyla milletimiz nice hazin olaylar yaşamıştır. Devlet kimyamızın tanıdığı rahatlıklardan fırsat bularak bir ucu meclisimizde, diğer ucu ise dağlarda olan ve taşkınlıklarıyla bardağı taşıran çetelerin arkasındaki güruh hala yenilginin acısını unutamamış olmalı; çünkü gün yok ki, tarihçilerinin susup, siyasetçilerinin konuştuğu 1915 iftirası, hali hazırda kendi sömürgeci ve çıkarcı siyasetlerini örtbas etme gayretinden başka bir şey değildir. İsterseniz bu gün Müslüman coğrafyasında ve özellikle Suriye'de olanların benzerinin aynı ülkelerce ninelerimize ve dedelerimize nasıl yapıldığını kısaca hatırlayalım.

Van'da sadece Aram Manukyan'ın yönetiminde bulunan Ermeniler 10.000'in üzerinde Müslüman kadın, çocuk ve ihtiyarı katletmiştir. Diğer çetelerle beraber yaklaşık olarak 23.000'in üzerinde insanımız katledilmiş ve geride kalan 1.500 kişinin de namuslarıyla, şerefleriyle oynanmış, en iğrenç işkencelerle öldürülmüştür. Bir kısmı ise hasta oldukları halde, Van'da görev yapan Amerikalı misyoner Clarence D. Ussher'in de onayladığı üzere bakımsızlıktan ölüme terk edilmiştir. Burada ilginç noktalardan biri de Dr. Ussher'in Müslüman kayıplarına ait Van Valisi Cevdet Bey'in bir rapor tuttuğunu söylemesidir. Çünkü Ussher, Cevdet Bey'in tuttuğu bu raporda Van'da Ermeniler tarafından 55.000 Müslüman'ın katledildiğini belirtmiştir. Sadece Amerikan misyoner merkezinde 8.000 Vanlı katledilmiştir. Van'da Ermenilerin yapmış olduğu tahribatı ve mezalimi 16 Eylül 1916 tarihli hariciye Nezareti, yabancı misyonlara gönderdiği genelgeyle şöyle açıklamıştır:

"Şamaram mahallesinde 200 kadın ve çocuk sığındıkları evde yakılmışlardır. Mirkos Köyü beyaz bayrak çektiği halde tecavüze uğramış, köyün kadınları ve kızları bilinmeyen bir yöne götürülmüşler. Bazı köylerde ise öldürülen çocukların etleri annelerine yedirilmek istenmiştir."Aksani ve Hınıs köylerinde 500 kişiye yakın insan Şeyhane Köyünde ise 200'e yakın çocuk ve kadın camiye doldurulup diri diri yakılmışlardır.

"Saray civarındaki halk kılıçtan geçirilmiş, sulara atılarak boğulmuş, 10.000'in üstünde ceset Van Gölü üzerinde sayılmıştır. "Van'ın içinde camiler, evler, kışlalar, hatta içindeki yaralı ve hastaları ile birlikte hastaneler yakılmıştır. Yakalanan subaylar işkence çektirilerek öldürülmüştür. Bu arada şehirdeki durumu bilmeyen çevre köylerden Van'a gelmek isteyen göçmenlerden 1.200 kişi Vastan ve Etkil yolu üzerinde acımadan vahşiyane bir şekilde öldürülmüşlerdir".

Sadece Aram yönetiminde (Muhtemelen Saray civarındaki halk) 10.000 kişi, Vastan ve Etkil yolu üzerinde 1.200, Gevaş, Vastan ve Mukas'ta 3.000, Van Şamaram mahallesinde 200 kadın ve çocuk, Aksani ve Hınıs köylerinde 500 ve Amerikan misyoner merkezinde 8.000 Müslüman (Takriben 22.900 'yirmi iki bin dokuz yüz kişi') yakılarak, tecavüz, işkence ve kılıçtan geçirilme gibi şekillerde (Sadece 1915 yılı Nisan ve Mayıs aylarında) Ermeniler tarafından katledilmiştir.

Van'da Ermeni katliamını o günleri yaşayanlardan ve yaşadıklarını 4 Haziran 1916 yılında Vanlı yetkililere anlatan Zeliha Hanım isimli şahsın ifadesi ise şöyledir:"Şamram mahallesinde bir hânede muhtefî bulunduğumuz gece Ermeniler "korkmayın" diye dellâl çağırdılar. 'Yalandır, inanmayalım' diye zevcim Hüseyin Efendiye ve komşularıma söyledimse de ısga' etmediler. Sabahleyin yirmi yaşında Âgah ve on beş yaşlarında Ahmed ile on sekiz yaşlarında Veysi isminde dâmâdımla zevcim kendilerini kurtarmak için dışarıya atıldılar. Nerede itlâf olunduklarını göremedim. Onu müte'âkib "Teslim olun!" dediler. Otuz kadar saklanan zükûr ve inâsı dışarı bahçeye çıkardılar. Bunların içinden ebeveynini gâ'ib eden on yaşlarında ve Bilâl isminde bir çocukla, isimlerini bilmediğim aynı esnâda diğer üç çocuğun muvâcehemizde revolverle öldürdüler. Maksâd-ı asılları erkekleri öldürmek, kadınların gençlerini götürmek olduğu ilk hatvede anlaşılıyordu. Bizi oradan Amerika mü'essesesine götürdüler. Erkek çocukları seçmek ve gizlenenleri bulmak için de hizmet nâmıyla istenildiler. Ebeveyni öldürülen bir çocuğun te'mîn-i hayatı zımnında dışarı verildi. Çocuk, mü'essesenin bir tarafına götürüldü. Berây-ı ta'zib arkadan kesilirken bağırtısını işiten Rus zâbitleri nasılsa çocuğu kurtardılar. Mü'essesedeki hastahâneye götürdüler, ne olduğu anlaşılmadı. Bizi oraya götürürken soydular. Nemiz varsa aldılar; hemen uryân denecek bir hâle getirdiler. Mü'essesede tahmînen sekiz bin nüfûs Müslim ahâlî göründü. Bir aralık birer somun ve bir aralık da yahni verdiler. Fakat bunları yiyenlerden kanlı sular akarak iki ay zarfında telef oldular. Yüz elli kadar kalanların mu'ahharan Hacı Ziya Bey'in hânesine götürdüler. Bizim asker geldi, bizi kurtardılar."

Van'da gerçekleştirilen katliamlara Ermenilerle birlikte Ruslar da karışmışlardır. Van'a bağlı Zeve, Mollakâsım, Şeyhkara, Şeyhayne, Ayans, Paksi, Zorâbâd ve daha bir çok köyün Müslüman halkı göç edemediklerinden hiçbir fert sağ bırakılmaksızın Ermeniler ve Ruslar tarafından katledilmişlerdir. Ermeniler ve Ruslar girdikleri köylerde vahşiyane zulümler yapmışlardır. Kadınları ve çocukları diri diri yakmışlar, ihtiyar ve genç erkeklerin gözlerini oyarak genç kızlara tecavüz etmişlerdir. Örneğin Aşnak nahiyesinde kadın ve kızlardan on beş tanesini ayırarak bir odaya hapsetmişler ve akşamları eğlenirken bu kadınları çırılçıplak soyarak "Haydi namaz kılınız bakalım, nasıl kılıyorsunuz" diyerek alay etmişler ve nihayet tecavüz ederek çeşitli işkencelerle öldürmüşlerdir.

Yine Van'ın Abbasağa Mahallesinden Firdevs isimli bir vatandaşın ifadesine göre, çeşitli işkencelerle Müslüman halkın öldürüldüğü, hamile bir kadının karnını yararak çocuğun çıkarıp kafasını kestikleri, girdikleri evlerdeki insanlara saatlerce işkence yaptıktan sonra öldürdükleri, on beş - on altı yaşlarında erkek bir çocuğu çırılçıplak soyarak cinsel organını kestikleri ve daha sonra doğradıkları, Amerikan misyonuna götürülen kadın ve kızların ırzına geçildiği anlatılmıştır. Teslim olmak isteyen ahali dahi gerek Ermeniler gerekse Ruslar tarafından çeşitli işkencelerle katledilmişlerdir. Anlatılan şu olay vahşetin boyutunun ne kadar tiksindirici olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

"...İki İslâm kadınını Ermeniler beraber getirmişlerdi. Bu kadınları ortaya getirdiler. Her ikisi de hamileydi. İki Rus askeriyle iki Ermeni geldi. Kadınların karınlarındaki çocukların oğlan veya kız olduğuna dair iki mecidiye değeri üzerine bahse girdiler. Kadınların karınlarını feci bir şekilde kama ile yardılar, birisinin karnından bir oğlan çocuğu çıktı. Diğerinin karnındaki henüz küçük olduğu için anlaşılmadı ve bunun üzerine uzunca bir süre de münakaşa ettiler..."

Sanata Dair

M. Ashad Ensar

Âdemoğlunun, merakları neticesinde resim ve müzik gibi birçok alana sanat icra etmişlerdir. Bu vesileyle maddi ve manevi kültürlerini simgeleyecek ve gelecek çağlara aktaracak birçok eser ortaya koymuşlardır. Bu kazanımların en başında edebiyat alanında çalışmalar gelir ve bilhassa da şiir.

Edebiyatçıların yazım serüvenleri inceldiğinde edebiyatçıların çoğunun sadece yazı yazmakla yetinmediklerini başka sanat alanlarında da kendilerini geliştirdiklerini görüyoruz. Mesela, kim Necip Fazıl'ın resim çizmediğini söyleyebilir ki? Hatta birçok ressamdan daha güzel resim çizer, şiir yazarak. Kaldırımlar şiirinde üstat iç dünyasındaki yalnızlık, korku ve ölüm gibi duygularını gece karanlığında büyük bir şehrin uzayıp giden kaldırımlarıyla ve bu kaldırımlarda yaptığı yolculuktaki gözlemleriyle somutlaştırmış ve okuyucunun hayallerinde istediği tabloyu çizdirmiştir mesela.

Şiir okurken hayallerimizde canlanan, bizzat o anı çizen bir şair ressamların en maharetlisi değil mi?Şair, şiiriyle ruhu dans ettirir, , kalem ve kâğıt enstrüman yapıp raksa kaldırır kelimeleri.Birçok sanatı bir arada icra ettiği için bende şiire merak saldım. Merak salmaktan öte iç âlemdebir arayış. Yolculuğuna çıktım.Gönlü bir arayış içinde olanlar veya hayata anlam katmaya çalışanlar var ya işte onlar sanatın İbrahim'leri olmuştur. Sonu görünmeyen bir yolculuk bu…

Peki, ama insan neden şiir yazar ki? Bu sorunun cevabını bize şiir kendisi versin:

"Neden yazılır bir şiir

Neden okunur bunca yazı

Çünkü nasıl aşılabilir başkaca

İnsanın karmaşıklığı"(Edip Cansever/İçindeki sessiz parlaklık)

"Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?

Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?"(İsmet Özel/Erbain)

Bazen yazmak zorunda hisseder insan, çünkü o duyguları bastıramayacağını bilir. Cahit Zarifoğlu'nun da bir şiirinde geçtiği üzere "İnsan, bastırdığı duyguların esiri olur." Muhakkak ki tarihin bizde takılıp kalmayan bir akışı, kendine özgü bir işleyişle gerçekleşen bir kaderi, bir yasası vardır. Biz sonuçta bu akış, bu işleyiş, bu kader içindeki kendi duruşumuzu önemseriz. Kendi tanıklığımızı merkeze koyarız. Kendi emeğimizin, çabamızın üstüne titreriz.

Varoluşumuzu,yaşayışımızı kendi duyumsamalarımız ve deneyimlerimizle bütünleştirerek anlamlandırırız. Acımasızca geçip giden ile çok güçlü bir istekle gelmesi beklenen, arzulanan arasında kalan insanın yaralı, yarılmış da olsa bir anlatım yolu, bir dil bulma ihtiyacıdır. Merhem bulunmasa da yaraları kapanmaz, yüreğinin üşümesi geçmez. Hiçbir şey yapamasa da şahane bir yalnızlığı, tutunamamışlığını yontup durur. Yadırgamadır, sancıdır, örtüşmezliktir biraz. Hem bir kalkan hem de bir saldırı silahıdır. Şairin duygu ve düşünceleriyle, dille, bağlanma ve uzaklaşma dürtüleriyle, kaçmak ve kök salmak isteyenlerle savaşımıdır. Hem bir mücadele alanı hem de mücadele aracıdır şiir.

Şiir, çağlar boyunca insanoğlunun içinde var olan güzele ulaşma isteğinin bir sonucudur. Şiirin olmadığı yerde insan sevgisi eksik kalacak, hatta insanlar korkunç bir duygusuzluğun pençesine düşecektir. Bu bağlamda şöyle bir soru sorulabilir, herkes şiir yazabilir mi?

Öncelikle şiir bir duygu yığını değildir. Bir ideolojiye bağlı olarak aklın ve kalbin iç çatışmasından sağ kurtulmuş bir hikmettir. Şiir hissedebilme işçiliğidir. Kalpte doğan umut, hüzün, sevinç, özlem, düşüncenin süzgecinden geçip kalem ve kâğıdın buluşmasıyla ilk nefesini almaya başlar ve hayat dokumaya başlar. Şiir ne düşüncedir nede düşünceden yoksun, aklın ve kalbin haddizatında yol alan, şairine şiar olmuş garip bir yolcudur.

"Bazılarımız şiirlere tutunuyor,

Bazılarımız şarkılara…

Bazılarımız filmlere tutunuyor,

Bazılarımız kitaplara…

Sanırım artık insan, tutunamıyor insana…"

(Oğuz Atay)

Deniz Gözlüm

Rasim Akman

Denizler gözlerinin ışıltısıydı oysa

Güneş batınca kaybolan,

Mavi gözlerinin ışıltısı

Yitip gidiyordun denizlerde

Mahzun bir hayalet gibi,

Hiç olmayışınla çok savaştım

Ben, sensizliğinle savaşta

Hayal kahramanıydım, sevgilim

Hepsi bir düşten ibaretti oysa

Bir kutup yıldızı gibiydin

Gidince yönünü kaybetmiş bir denizci

Gibi ben, sensizliğinde kayboldum

Denizlerde sensizliğe müebbet

Bir deniz mahkûmuydum artık

Karaya çıkmış balık gibi

Ne çok çırpınıyordum sensizliğe

Ama bilmezdim senin

Denizlerden feryadımı duyacağını

Her çırpınışta duyduğum derin sancı

Daha olmayacağının ifadesiydi

Gemilerle yarışan

Yorgun bir yunus gibiydi umudum

Yoruldum artık umut etmekten

Oysaki kaybedince

İntihara kalkışırdı yunuslar,

Hâlbuki ben cesur bir denizciydim

Ama bil ki, sevgilim

Denizciler de bir gün pes eder

Artık bir yunus gibi ölme vakti

Bilirsin sevgilim, o eski denizciler

Sevdaları denizin derinliklerine gömülürdü

Beni de gönlünün denizine

Gömebilirsin sevgili.

Neyleyim Dünya

Mehmet Çelik Erses

Her yanını cennet gibi süslemiş

Kıymet bilenin yok neyleyim dünya

Birçok güzelliği kula eylemiş

Kul şeytana uymuş neyleyim dünya

Zulme alışanlar refahı seçmez

Batağa düşenler önünü görmez

Kirlenmiş ameller sırattan geçmez

Kör olan kulları neyleyim dünya

Hepimiz faniyiz, kavgamız yersiz

Şaşırmış insanlar çoğu duyarsız

Sev kardeşim, derim sevin çıkarsız

Boş yaşayanları neyleyim dünya

Koca yeryüzüne kimler sığmaz ki

Tapunu verseler bize kalmaz ki

De; Azrail hangi canı almaz ki

Kefen biçenleri neyleyim dünya

Sen güzelsin ama çirkinin çoktur

Yosunlu kalplerde merhamet yoktur

Allah'ın sabrı çok, şefkatten toktur

Aftan kaçanları neyleyim dünya.

Göğü delen haykırışlar

Faysal Demir

Dilsiz yaşamların, sağır evlatlarıyız

Soğuk duvarlarla sıcak muhabbetler kurmakta

Boş tavanlarla kavgalı haldeyiz

Omurgasız beyinlerden

İltihaplı düşüncelere maruz kalmakta zaman,

Mezarsız ölülerden haykırışlar yükselmekte arşı âleme

Duymalı,

Görmeli

Ve ses etmeli zamana

"Fekkuragabe" haykırışları delmeli

Sağır, kör sessizlikleri..

Güvercinin kanadında göğe açmalı

Ve bir annenin avucunda bulmalı

Beynine kelepçe takmış vicdanların

Kölelikte nazad edilmeli ruhları

Ekmeğimde aşımda

Firdevsî bir hava var kokunda ey özgürlük

Bir fidanı sular gibi sulamalı

Budamalı sevgiyle çocuksu yürekleri

Umut ekmeli, işlemeli

Narkoz edilmiş hayatlara

Neşter vurulmalı

Uyanmalı, uyandırmalı

Gaflet uykusunda gafil avlanmamalı

Kalkmalı haykırmalı

Umudu özgürlüğü aşkı kitabı kalemi

Yeniden azad etmeli

Prangalara tutsak edilmiş fikirlerden..

Bakmadan Geçme