MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
Acıyla Karılan Harç
Mustafa Işık
-Acı çekmek yaşamın aynasında boy göstermektir...
Yaradan, önce cevheri halk etti ve ona heybet nazarıyla baktı. Bu nazarla titredi cevher, eridi ve su oldu. Yaradan, o suya rahmet nazarıyla baktı. Suyun yarısı dondu ve donan bu yarıdan 'arş' yaratıldı. İnsanoğlu da bu hakikate şahit olan ve yüzünü bu bilgeliğin buhranıyla yıkayan sahib-i emanetti. Hâlbuki Habil'i gömme günahıyla Kabil suretti; her zaman kargalara karşı pişkin bir hâl üzere olacaktı.
Her nisan göğün gözlerinden rahmetin gözyaşları inse de yeryüzündeki kirleri süpürmeye, kanmayın. Alnımıza inen soğuk taşların izinde kan lekesi durduğu müddetçe hepimiz günahkârız.
Gökten gelen nidaya uzayan boynumuz, Cebrail'in koynunda yere inen koçun yaldızlı boynuzlarına teslimdir. Sürünen her yılan bize kırmızı bir elmanın suretinde görünür. Her dağ Ararat kadar heybetli durur tufandan kalma mesellerde. Ah, yüzümün aynalardaki aksi hâli!
Belki de duymuşsunuzdur, bir asânın bir denizi on iki yerinden nasıl biçtiğini. Ben unutmuşsam da gam yemem, bilen fethe çıkabilir gönlümü. Yıllar saçımı sakalımı ağartmaya heves etti durdu, baş edemedim. Tam kırk defa yaptı bunu, her dönüşü bir yıla mukabildi. Gün doğdu, gün battı. Koyunlar kuzu doğurdu, anneler yiğit. Acı yaşamın aynasında çokça boy gösterdi.
Ve dediler ki, eğer kutlu bir yol içinse yolculuğa niyetin, heybende azığı eksik etmemelisin. Ben de aldığım hamaili üç kere öptüm, alnıma götürdüm üç kere, öyle astım boynuma. Yola revan olduğumdandır neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemeyişim. Kurtuluşum, zindanda gördüğüm o tarifsiz rüyalarla olacak, sanırdım.
Nice ecinniden sır aldım, karıncayla muhabbetinden çokça içtim. Belkıs tahtını almaya hüthüt kuşuna vazife verilirken, ben bütün olan bitenin şahidiydim.
Ey âdemoğulları! Biliniz ki farklı adlandırsak da Yaradan'ımızı, öte yanı topraktır hepimizin. Gün geldi,apak kanatlarıyla kutsanmış bir pir-i fani oldum. Kelamım cennetten düşmeydi ne yazık ki; ağır geldi kulaklara emr-i bil ma'rufikazım.
O kutlu muştuculara selâm olsun! Onlar ki insanlığın hidayetine vesile sözleriyle itibar görmüş eminlerdir. Onların hatırına ben de gün geldi dağa taşa kulak kabarttım, öyle öğrendim kuşların dilini.
Başı yerleri öper buğday tanesi gibi olmam gerekirdi, tutup da bir ağacına orta yerine dal oldum, dalın orta yerine tomurcuk... Bir kendim olamadım.
Ama zalim kardeşlerim, orada da sardılar beni testerenin kırık dişlerine. Bir nefes gibi geldim, can oldum canına, yoluna yoldaş. Şimdi soruyorum kendime, yüzyıldır yanan kutsal ateşi söndürmeye muktedir isem eğer neden kendi sonumdan haberdar değilim, diye. Heyhat, yine sorularımı cevapsız bırakıyorum.
Ah, doğrularla dolmak istemeyen kulaklarım! Yalan yanlış bilgiyle adama kendini yeryüzü efendilerine. Sonu gelmez yolculuklara nasıl çıktım, kimdi yola yoldaş seçtiğim, kim diyecek bana?
Mesken eylediğim cennet köşelerinden birer köşe bu dağ başları, bu ağaç kovukları, bu dehlizlerin derinlikleri ne diye bu kadar çok sevimli geldi bana. Suyun kenarına konmaya niyetlendim.
Bersisa olmaya hevesliyken kör bıçağın sırtına uzanan el oluverdim. Kaybedenlerden bilindim, üzgünüm!..
İnsanlığın harcı acıyla karıldı ama acıya en yabancı olan yine bendim. Ben ki insandım. Musa'nın Rabbi'nden korkup Firavun'a çokça tapan... Sevgiyi mesafeyle ölçülür sanırdım. Bir ceylanın kaçarken, dönüp ardına bakmasını, avcısının gözlerinde merhamet ışığı görmeye gayret olduğundan habersiz kocaman bir ömür geçirdim.
İhanetime bedel bunca yük yapmışken sırtıma, Ey Rabbim! Senden af dilemek için niyaza utandı dilim.
Şimdi affa mı müstahakım yoksa gazaba mı, bilemedim!
-Sen bildir, Rabbim!
İnsanlık Hâli
Fuat Oskay
Kusursuzluğun müddeisi değilim. Kulum. Eksiğim. Tamamlanırım. Kibrim acziyetimden. Korkularım, kuşkularım var benim, sonu gelmeyen yalnızlıklarım.
Bin defa durulansam sularında billur ırmağın, kesilmez iflahım. Yeniden kirlenirim. Yol yürürüm, yoldan çıkarım, beşerim; çünkü şaşarım. Kırılırım. İncinirim. İncitirim. Kırıldığım yerden kendimi onarırım.
Koşarım. Çokça düşerim. Ellerimden tutup düştüğüm yerden kendimi yeniden kaldırırım. Hayatı, evreni anlamlandırmaya çalışırım. Sorularım var. Sorunlarım. Beynimi kemiren nice sorular karşısında dilsiz kalırım.
Bazı bazı unutup maksadını âlemdeki varlığımın, aynada gördüğüm devi ben sanırım. Devranı dilimler, tıfıl, genç, ihtiyar olurum; kalemin ucunda satır satır yazılan kitap diye okunurum.
Kör kalırım perdenin arkasına çoğu zaman, küçücük bir tebessüme çarçabuk bağlanırım. Gün olur doğru bildiklerimin kızgın ateşinde dağlanırım. Kanarım için için. Yanarım. Çıramı, közümü, odunumu yanımda taşırım.
Suçluyum. Gönlüm katı olduğundan cürmüm bana ibadet görünür. Kurulsa lakin mahşerde mizan; kefede tartmaya meyletmez. Her insanım. Beni kendimden iyi tanırım. Kurutulmuş balçıktan yaratıldım, karışık bir nutfeden.
Asra yemin olsun aldanırım. Nefsi keskin bıçağa ram, makamı makam üstündeki kul İbrahim dahi tatmin olsun diye kalbi, izahat istememiş miydi hilkatin hikmetinden? Akıl tek kılavuzu kabul ediliyor çağın. Burnunun eşiğine kadar varamıyorsa yok sayılıyor kokusu sümbülün, bağın.
Dişleri arasında öğütülsem çark -ı devranın, başucumdaki ziyanın kapatsam kapağını ziyanda kalırım.
Tedirginim. Yorgunum
Issızım. Zaman/sızım
Yarılsın gök kubbe, üstüme kapanıp ağlasın bulutlar.
Islansam her hücremden sırılsıklam, katre katre akıp gitse üzerimden damlalar. Yıkıp bendimi bulsam benden içre olan beni; belki o zaman nihayete bir kıyam durur yangınım…
Kaybolan Adam
Davut Mortaş
Üşüyorum
Bu zemheride,
Donmuş haldeyim
Titriyor ellerim
Adını sayıklayan
Lâl melal dudaklarımı
Isıtmaya yetmiyor
Kor cehennem soba
Üşüyor ruhum
Sen yok sun ki
Isınsın sinem,
Harabe bedenim
Üşümem, kışın değil
Olmadığın her vakit
Çünkü sen .....
Isınamıyorum..
Işığımı, ateşimi kaybettim
Gel de ısıt beni kekém
Gelip geçen sensiz bir kış
Senle gitti baharım
Boynu bükük hayallerim
Düşümde sen aklımda sen
Ah, bilesin ki
Güneşim sendin
Solan baharım
Sendin, kekêm.
Nadide
Kenan Gezici
Üzüntü acı var
Masmavi deniz gibi
Berrak nadide
Gül gibi
Akşamüstü gibisin
Gevaş sahillerinde
Güzelliğin ta kendisi
Bir günün yorgunluğundan sonra
Eve dönüşteki mutluluk gibi
Seni kim üzdüyse
Bil ki beni de o mutsuz etti
Bir paylaşımın kime ne getireceği gibi
Belli belirsizsin
Her gün ya da üç gün
Oturduğun yerden belli
Okumayı bildiysem
Yanaklarından
Akıyor
İçine akıttığın
Gözyaşı
Şandır Çanakkale
Erhan Şos
Şandır Çanakkale; namustur, ardır
Zümrüt denizi ile düşmana kandır
İller içinde sine-i vatandır
Hep bilinir tarihe çakmıştır sille
Aziz ismi seherde dolanır dile
Çanakkale şehitlere mekândır
Üflemekle sönmez nur-u İslam'dır
Şu boğaz harbi benzersiz şandır
Asıl kahraman orda yatandır
Hakikat nuru kandil-i cihandır
Rabbim unutturma kalubelayı
Minareden eksik kılma salayı
Seyitleri, Alileri, koca çınarları
Dertleri dünya değil, gaye vatandı
Çanakkale düşmana zor imtihandı
Topraklar kuruydu sulandı kanla
Savaştı bu millet büyük imanla
Yiğidim fıtratın değişir sanma
Düşmanın topuna tüfeğe kanma
Hepimizin can borcu var aziz vatana.