MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
"Sesi Tutsak Edemezsiniz" O Muhteşem Hayatınız
Leyla Mihrinaz Engin
O Muhteşem Hayatınız adlı roman, alelade bir insanın bitpazarından satın aldığı fotoğraf merakından yola çıkarak, ünlü bir sanatçının bilinmeyen geçmişine doğru esrarengiz yolculuğun kurgulandığı, son derece inişli çıkışlı içsel yolculuklara şahit olacağınız ve beklenmedik bir şekilde kendinizi Dersim'de bulacağınız, profesyonel bir dil ve geniş bir hayal ürünüdür.
Oya Baydar'ın "…muhteşem hayatların barındırdığı sırları sorgulayan, insanın gerçek hikâyesinin ve kimliğinin izini sürmeye çalışan metin" olarak yorumladığı O Muhteşem Hayatınız adlı kitap ile tahmin edemeyeceğiniz sürprizler, beklemediğiniz sonuçlar ve bilmediğiniz bir yere düşe kalka ve hatta yara ala ala yolculuk yapacaksınız.
İç içe üç ayrı roman konusunun usta bir dil, ince duygu, büyük bir hayal gücü ve edebi betimlemelerle kaleme alındığı O Muhteşem Hayatınız adlı romanı büyük bir heyecan ve merak ile okursunuz.
Roman, bir divanın fotoğraflarından yola çıkıp geçmişine giden bir yaşam serüvenidir. Ötelenen ve inkâr edilen bu enteresan geçmişe yolculuk ettikçe sürüklendiğiniz ve kendisini içinde bulduğunuz olaylarla ve mekânlar sizi adeta büyüleyecektir.
O Muhteşem Hayatınız romanı "Toplayıcı" olarak kaleme alınan kahramanın fotoğraf merakından yola çıkarak, "diva" diye tanınan ünlü soprano Aliye Sema'nın bilinmeyen yaşamını konu edinmiştir. Ancak kahramanımız "diva" nın yaşamı öyle sıradan bir yaşam değil, fotoğraflar kurcalandıkça bilinmeyen esrarengiz bir gerçek ortaya çıkacaktır.
Romanda Aliye Sema'ya ayrılan bölüm, direk Aliye Sema adlı kahramanın dilinden okuyucuya sunulduğundan büyük tevazu ve kahramanın samimi itiraflarıyla kaleme alınmıştır. "Diva" diye tabir edilen dünyaca ünlü sanatçının iç dünyasında ünlü olmanın verdiği ego, egonun yarattığı ilişki şekilleri, alçak gönüllülük ile kibir arasında hissedilen gelgitler, "ünlü" psikolojisi altında yatan travmalar, ustaca işlenmiştir.
Aliye Sema aracılığı ile müzik hakkında okuyucuya fikirler verilmiş, özellikle "müzik kimlik, kimlik dil ilişkisi" gibi kavramlarla sosyal mesajlarda bulunulmuştur. Müziğin kaynağı olan "ses" hakkında italik yazıyla, edebi bir üslupla vurgulanan betimlemeler okumaya değerdir. Damağınızda şiirin tadını duyumsayacak ve kelimelerdeki anlam derinliğinden vurulmuşa dönebilirisiniz.
Ve elbette kitabın kahramanı olan dünyaca ünlü sopranonun kim olduğu ile ilgili merakınız artar. Kitaptaki birçok ipucu, kim olduğunu bilmenize yardımcıdır. Bu ünlü sanatçının muhteşem sesini ve yaşantısını bu kitap aracılığı ile keşfetmiş olmak size bir ayrıcalık kattığı fikrine kapılmanız mümkündür. Birçok müzik erbabı bu ismi bilir ve takip eder. Romanda ismi farklı olarak kaleme alınan ünlünün yaşadıklarına, O Muhteşem Hayatınız romanı aracılığı ile inmek büyük bir şans olacaktır. Aliye Sema'nın aslında dünyaca ünlü opera sanatçısı Soprano Leyla Gencer olduğuna kanaat getirirsiniz, ancak Oya Baydar'ın farklı internet sitelerindeki yorumlarında, kahramanın Leyla Gencer olmadığı ile ilgili söylemleri sizi şaşırtabilir. Hem kahramanın hem de yazar olarak kendi babalarının subay olması sebebiyle, kendi yaşamını da kaleme almış olduğu düşüncesine kapılabilirisiniz. Diğer taraftan yazarın, romandaki yaşam örgüsünün hem kendi hem de Leyla Gencer'in yaşamıyla alakalı olmadığını iddia etmesi, kafalara şu soruyu getirtebilir: "Yazar, büyük bir özenle kaleme aldığı Dersim gerçeğini, inkâr ve asimilasyonun halen sürdüğü günümüzde, bazı gerçekleri aşikâr etmekten çekiniyor olabilir mi?" Bu haklı bir duruş olabilir. Ve bu duruş elbette yazarı ilgilendirir, okuyucu olarak da bize düşen, saygı göstermektir.
Diğer taraftan yazarın, gerek kendi, gerek Leyla Gencer'in ve gerekse Dersim yaşantılarından yola çıkarak gerçekleri çok usta bir dille harmanlayarak ve ince bir zekâyla okuyucuya sunması hayranlık uyandırmaktadır.
Arya'nın Dersim gezisinden kendi iç dünyanıza bir yolculuk yapmanız mümkün. İnancı, Ali'yi, Aleviliği duyumsayacak, dağı, suyu, yeşili, sesi, ağıtı hissedecek ve belki de oturup geçmiş tarihinizin nereye uzandığını bir daha araştırma ve sorgulama ihtiyacı duyacaksınız. Ve yine yazarın kendi ifadesiyle: Bu roman bir Dersim romanı değil…" Vurgusu da size enteresan gelebilir. Çünkü birçok okuyucuya divanın olağanüstü hayatının yanı sıra diva gerçeğine kaynak olan Dersim ve Dersim gerçeğinin oldukça profesyonel bir şekilde kaleme alındığı bir Dersim romanı gibi gelebilir. Ve elbette yine, takdiri yazarına bırakmak zorunda kalıyoruz. Ancak bu ifadeyi kullandığı da okuyucuyu düşündürtmüyor değil?
Kitabın ilk satırlarından itibaren olumsuz bir sonuca, bilmediğiniz bir yere ulaşacaksınız korkusu yaşarsınız. Olumsuzluğa dair ipuçlarıyla yol alırsınız. Karşınıza çıkan olaylar örgüsü sizi güldürebilir, ağlatabilir, hatta aynı anda hem güldürüp hem de ağlatabilir.
Okuyucu olarak yazarın, kitabı yazmaya hangi veriden yola çıktığını, kaynağının toplayıcı mı, Diva mı, Arya mı, Dersim mi olduğu sorusuna kapılabilirisiniz. Sanırım kitap boyunca da bu sırrı çözemeyeceksiniz.
O Muhteşem Hayatınız romanı incelenmeye, tanıtılmaya, eleştirilmeye hatta övülmeye bile ihtiyaç duymayan bir kitaptır. Tabiri caizse "rüştünü ispatlamıştır." Öylesine güzel kurgular, düşünsel akışlar, keyifli betimlemeler ve öylesine ustaca çözülen sırlar var ki sizi büyüleyip gider ve olumlu yorum katmaktan kendinizi alıkoyamazsınız. Tek kelimeyle O Muhteşem Hayatınız romanı muhteşem.
Şiir ve Ben
Muhammed Gürcan
Şiir, mana âlemindeki arayışlardan ruh dünyasına yansıyan gölgeleri tercüme etme lisanı; aşkı, sitemi, kederi ve hasreti anlatma sanatıdır.
Kendimle konuşurken centilmenliğe, zarafete, estetiğe ve izahı imkânsız tüm güzelliklere tutunmaya çalışarak seslendirdiğim, sevda dilinin kurallarıyla izini sürdüğüm ve aslında kavuşmanın değil, peşinden koşmanın tadına alıştığım gizemli şey... Biricik oyuncağımdır.
İçindeki her nesneyi boşaltarak hikmet kuyularından hırsla ve tıka basa doldurmaya çalıştığı gönül kovalarını, başka hiç kimsenin tanımadığı, bilmediği, görmediği ve anlamadığı lezzetlerle doldurma arzusudur şairlik. Ne paranın gücünde ne kadının sıcaklığında ne hâkimiyetin sırrında ve ne de manzaranın keyfinde bulunmayan; ama sembollerinde tüm bunları kullanan, kelimelerin kifayetsiz kalışını kelimelerle anlatma ihtirasının hazzıdır. Şiir kabaca inceliktir, niceliktir, niteliktir.
Şair ise âşıktır ve acıların yetiştirdiği kahramandır ki, silahı kalbinden diline dökülen kelimelerdir. Sözleri gönülleri deler de geçer. Herkes bakarken onun gördüğü, herkes hissederken onun anlatabildiği, herkes hayal ederken onun dokunduğu ve herkes düşlerken onun yaşadığı âlemin garip yolcusudur. Şair herkese, herkes ise şairde olana âşıktır. Elindeki sihirli değneği uzattığı sinelerin duvarlarındaki pencereleri ardına kadar açıp, içini benzersiz rayihasıyla dolduran ve büyüsüne kapıldığı güzele âşık ettiren; onları ulaştırırken kendisi asla ele geçiremeyen şaşkın adamdır. Küçük oyunlarını gözlerden gizleyip bakanları hayrana çeviren cambazdır o; zorların hatta imkânsızların yegâne sahibiyken kolayların hasretini çekendir.
Ayrıca şair, arş madenlerinin işçisidir ve taşıdığı cevherin ayrıcalıklı emanetçisidir. Bu güne kadar şiire ve şaire dair ne söylendiyse tamamlayamadığı kompozisyona birkaç cümle de ben ekleyeyim istedim.
Bana gelince, şairliğim çocukluk yıllarına dek uzanır. Çünkü eşyayı tanımazken onları döndüren kanunu bilmek his işidir. Bana aşkı öğreten zat hiç söylemeyi bilmezken beni söyletendi. O önümde bitmeyen yol, asır gibi uzayan zaman, yaralarıma derman ve gönlüme fermandı. Onunla bütün kapılar açılır, engeller aşılırdı. Bir gölge gibi yanımda olan; ama tutamadığım tılsımdı.
Umutsuzluk beni her üzdüğünde umudum daha da artardı ve ona bir kat daha bağlanırdım. Visaline her kavuştuğumda ne çok uzakta olduğunu gördüğüm, içimden geçtiği yolları yangına çeviren sevgimin rüyası, aşkımın leylası odur. Düşün ki, sancılar verip çektiğin acıyla sana fani kabuğunu kırdırarak hakikate uyandıran ve bir şey yokmuş gibi yoluna devam eden o. Yanı başımda htiğim ama ufuklarda gördüğüm, beni sahneye iterken perdenin gerisinde duran da o. Seven, sevdiren, diyen, dedirten, yanan, yaktıran hep o. İşte böyle biri insanı şair yapar ve ona şiir yazdırır. Ben de böyle bir çalkantıda şair oldum.
Fikir ise şiirime yön verdiğim bir döneme denk geldi ve mücadele ruhunda safımı böyle seçtim. Tecrübe, duygu, sanat ve bilgi çarkları arasında en yoğun tempomu yirmili yaşlarımda yaşarken, 1996 yılı sonbaharında kısıtlı imkânlarla, topladığım çeşitli şarkılara ait fon müzikleri eşliğinde kendi sesimden şiirlerimi kaydettim.
Yaralarım kabuk bağlamadı ve ilhamımın suyu çekilmedi. Sadece söylemeye ara verip dinlemeyi seçtim. Zamanın dur durak bilmeyen hızına ve kaderin her şeyi kuşatan güvenli kollarına bıraktım kendimi. Sessiz yaşıyorsam içimde esen fırtınaları kim bilebilir? Bilmek gerekir ki, dalgalar durulmuşsa derinlik artmıştır.
Öz Nurdan Rayihan
A.Vahap Takar
Tanrı bilir öz nurundan
Damlamıştır rayihan
Sen yanımda ol
Eyfel olur patikalar
Çöpçüler bize kemancı
Sen cileyin ilkbahar
Sen yanımda ol,
Ekmekler pastalaşır
Güneş doğar alnımıza...
Yağmura doyar bulutlar
Sen yanımda ol,
"Gök" denli şiirleşir
Damlarız aşklara yağmurca
Bundandır belki
Bahar değer yanaklarımıza...
Sen yanımda ol,
Kirli ellerim büyükçe
Taşı kürekle mübalağa
Yerleşir beynime bir
Aşk ütopyası hayali
Yanımda ol
Yaşamak
Daha da güzelleşir
Nayino
Leyla Çevik
Ben seni deliliğinle seviyorum
Nayino / benimle çocuk kal
Koşturalım seninle
Şehirlerce, sokaklarca
Nefesimiz rüzgârın saçlarında
Başı dönsün selvi ağacının
Kıskansın bizi âşıklar
Gözlerimde kal, Nayino
Sakın gelme! Kavuşmayalım
Bitmesin, asırlık hasretim
Tutmayayım ellerini
Hmeyeyim kokunu
Sen hiç gelme, Nayino
Katili olma deli gönlümün,
Öldürme gönlümdeki kuşu
Yüreğine hançer saplama
Bırak da Leyla Kays'ın
Bende çölün olayım, Nayino
Ne olur bizi öldürme, Nayino
Sır çözülmesin ve boğulmayayım
Aşıp geldiğim engin denizlerde…
Öldürme bizi, Nayino
Bırak böyle deli kalalım...
Ben sana asırlarla hasret
Sen bana şehirlerce sitemli...
Sürgün et beni
İstila edilmiş gönül şehrimin uzağına,
Define avcıları avuçlamasınlar
Sana yanmış gönlümün külünü
Ne olur öldürme bizi, Nayino
Şeb-i Yelda
Zuhal Vadi
Can havliyle tutunduğum
Çocukluk anılarım
Terk etti önce beni
Ruhum acıyor oysa
Çıplak ayakla tellerde yürümek
Benimkisi
Kan, revan, acı...
İçimi dağlayan yangınları
Nasıl anlatmalı bilmiyorum
Hangi sözcük hangi cümle
Telaffuz edebilir ki
Yüreğimde kopan kıyameti
Diri diri ateşe atılmış bedenim
Ayaklarımda prangalar
Umutlarım savruluyor
Karanlığın avuçlarına
Bir ummana yol alıyor
Bütün serzenişlerim
Terk edilmiş bir kent gibiyim
Karanlığın bağrında
Sessizliğe gebeyim
Öksüz bakışlarımda
Girdaba sürüklenir düşlerim
Bir şeb-i yelda olur usulca
Alnıma yapışan kimsesizliğim
Siyahlar baki kalır
Son yolculuğu
Heveslerimin.