MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.

Avare Kitabı

Leyla Mihrinaz Engin

Avare Kitabı, günlük hayatta iç içe yaşadığımız, hayatın birçok alanında karşı karşıya gelebildiğimiz ama haklarında kafamızı yorma gereği duymadığımız, serseri, avare, dilenci, aylak, berduş, başıboş, yağmacı diye nitelendirdiğimiz insanlar hakkında detaylı bilgiler içeren inceleme ve araştırma kitabıdır.

Avare Kitabı'nda, Serseri, Dervişlik, Avarelik, Türk Edebiyatında ve Türk Sinemasında Avarelik, ayrı başlıklar ile kaleme alınmıştır. Editör Emine Gürsoy Naskali, çok sayıda kaynaktan yararlanarak incelemiş olduğu bu kavramlara, toplum içerisindeki ciddiyetine ve önemine dikkatleri çekmiş, serseri, derviş, tembel, avarelik arasındaki ince bağlantıyı yakalamaya çalışmıştır.

Avare Kitabı'nda, serserilik; ötede beride başıboş gezerek herhangi bir iş yapmayan kimse, olarak tanımlanır. Osmanlı Dönemi'nden bu yana, toplumun düzenini bozan insanlar olduğuna inanılan serseriler, aylaklar, yankesiciler, dilenciler hakkında türlü önlemler alınmış ve yasalar çıkarılmıştır. Yine Osmanlı Dönemi'nde serseri olarak nitelendirilenlerin "siyasi suçlu" olarak kabul edilmiş olmaları enteresandır. Osmanlı Devleti'nin tarihi coğrafyası, sosyal açıdan "başkaldırı, direniş, isyan, eşkıyalık, yağma, serserilik, fuhuş" hareketleriyle sık sık karşı karşıya gelmiştir. İtaatsizlik ve başkaldırıda bulunan insanlar da "siyasi suçlu" kategorisine alınmış ve "ehli fesat" takımına dâhil edilmiştir. Osmanlı Dönemi, bu olayların önlemini almak için Meni Şekavet Kanunu çıkarır. Ardından 1909 yılında Serseri ve Mazanne-i Sû Eşhas Nizamnamesi çıkararak serserileri ıslah amaçlı, onları topluma kazandırmak, ihtiyaçlarını karşılamak düşüncesiyle bazı çalışmalarda bulunmuştur.

Dünyadan Geçen "Aylaklar" Serserilik hakkındaki incelemelerinden sonra Dervişliği irdeleyen Avare Kitabı, dervişlik hakkında da okuyucuya çarpıcı bilgiler vermektedir. "kendilerine doğru ruhsal bir yolculuğu hedeflemiş tipler" olarak tanımlanan dervişler, "Farklı Derviş Tipleri" başlığı ile "Bilge ve Sadık Dervişler", "Nefes Söyleyen Dervişler", "Sağaltım Yapan, Keramet Sahibi Dervişler", "Meczuplar ve Mücerret-Bekâr Dervişler", "Gezgin Dervişler" olarak sınıflara ayrılmış ve incelenmiştir. Ve yine çok sayıda kaynaklardan yararlanılarak, "Sonuç" başlığı ile konu özetlenmiştir.

Gezgin Dervişler, örneklemesine Yunus Emre'nin örnek olarak verilmiş olması sizi biran heyecanlandırabilir ancak yüzeysel ve birkaç satırdan ibaret olması size yetersiz gelebilir.Masallarda Avarelik, başlığı altında Keloğlan'ın Avareliği incelenmiştir. İşi gücü olmayan, Tanrının garibi bir delikanlı olarak bilinen Keloğlan, kurnaz, tembel ve aylak yönleriyle ön plana çıkarılmıştır. Gamsız, neşeli, maceraya atılan, imkânı elverse bile avare avare yaşamayı tercih etmesiyle, okuyucu olarak avareliğin tercih edildiği bilgisine ulaşmış oluyorsunuz. Keloğlan aylaklığı sayesinde, "yer altı âlemine iner, denizlere dalar, dağlar aşar, Yemen, Arabistan gibi uzak memleketlere gider." Onun bu pervasız yaşamı, anı yaşamak istemesi, gelecek kaygısı taşımamasından kaynaklıdır. Bu tutumundan dolayı Rindler'e benzetilir. Maddi anlamda bir kazanım peşinde olmayan Keloğlan'ın, aynı zamanda düzene karşı ayak diriyor olması "muradına eren bir avare" tiplemesi olarak karşımıza çıkar.

Avare Kitabı ile Türk Sözlü Kültüründe Tembel ve Tembellik, başlığı altında Türk Masallarından konu hakkında örneklemelere yer verilmiştir. Tembelliği (üşengeçliği) olumsuz olarak değerlendiren yazar, tembelliğin varoluştan gelen bir özellik olduğunu vurgular. Türk Masalları'nda sıklıkla kaleme alınan kahramanlar, ya korku kaynaklı ya da çalışmaya alıştırılmama ile tembel olmuşlardır. Masallarda özellikle erkek kahramanlar tembel pozisyonda, kadın kahramanlar ise ince bir zekâ ile tembelliği ortadan kaldırmaya çalışmıştır.

Masal incelemeleriyle, tembellik ve tembel olgusunun varlığına değinmek isteyen yazarın örneklemeleri oldukça fazla ve işin doğrusu oldukça karışıktır. Örneklemelerden başka bir örneklemeye geçerken bağlantıyı koparabilir ve sıkılabilirsiniz.

Sinemada Avare Tipi;

Bu bölümde; "Dünyanın en çok film üreten endüstrilerinden birine sahip olan Hindistan…" daki film kültürüne ve tarihine değinilmiştir. Yılda ortalama 100 - 150 adet film üreten Bollywood film endüstrisinin ismi, Hindistan'ın bir şehri olan Bombay ve Hollywood (ABD) isimlerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Bombay Kenti'nde üretilen film ve satılan bilet sayıları ABD'nin sinema merkezi olan Hollywood'daki film ve bilet sayısını geçmiş durumdadır. Kitapta, Hint Sineması'nın en önemli yaratıcılarından olan RajKapoor'a geniş yer verilmiştir. Avare Filmi'nin hem yönetmeni hem de başrol oyuncusu olan RajKapoor, "Sovyetler Birliği, Çin, Afrika, Orta doğu ve Türkiye'de sinema seyircileri tarafından tanınır ve sevilir." Filmin esas teması, kötülüğe sürüklenen, işsiz, bir halk çocuğunun yaşadığı temiz bir aşk ve dramatik hayatıdır. Film aracılığı ile Hindistan toplumunda yaşanan adaletsizliğe göndermeler yapılarak sosyal bir duyarlılık yaratılmıştır.

1955 yıllında Türkiye'de gösterime giren Avare Filmi büyük bir ilgi ile izlenir. Avare karakteri Türkiye'de film sınırlarını aşarak sosyal bir olay haline gelir. Gazeteler sık sık bu filmden bahseder. Halktan bazı kişiler filmin kahramanı olan Avare kılığına bürünüp sokaklarda dolaşmaya başlar.

Hint Sinemaları'ndaki melodramlar Türk Sinemaları'na arabesk olarak yansır. Avare Filmi'nin etkisinde kalınarak çok sayıda film çekilmiştir. Bunlardan bazıları; Mavi Boncuk, Ağla Gözlerim, Kader Bu, Berduş, Çilekeş, Gençlik Hülyaları, Batan Güneş filmleridir. Bu filmlerin konusu genelde, zengin olup da avare takılmak, parasızlıktan avare takılmak ya da dertleri para, kıyafet pahalı bir yaşam olmaksızın kendi içlerinde özgür, asi kişilikten dolayı avare takılma isteği ya da zorunluluğudur. Filmlerdeki avareliğe sebep, genelde dramatik aile yaşamlarıdır.

Kitaba göre Avareler, genelde işsiz güçsüz kişiler olarak tanımlanmıştır. Düşünsel temeli olmadan bir karşı duruş olarak, egemen olana ayak diremişlerdir. Yaşam amaçları mutluluktur.Yazar, kitabın bu bölümünde birçok Türk Sineması'nın içeriğini, kahramanını, kahramanların avare duruşunu inceleyip, okuyucuya sunmuştur.

Edebiyatta Avareler;

Avare Kitabı'nın bu bölümünde Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinin Garip Hareketi incelenmiştir. Kitap, dönemin önde gelen şairlerinden Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat ve Orhan Veli Kanık hakkında fikirler vermektedir. Garip Akımı'nın başlama sebeplerine değinilmiştir. "Garip Hareketi, toplumsal dalgalanmaların edebiyata yansımasının ve sıradan insanın yaşayışını anlatma isteğinin bir sonucudur" diye kaleme alınan bu akım, aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı'na rastlayan dönemlerde, insanların yaşamış olduğu tedirginliğin, belirsizliğin, çaresizliğin sonucu olarak, insanların kendi iç dünyalarına çekilmesiyle yaşanan ruh halini işler. Kaleme alınan şiirlerle dönemin ruh hali yansıtılmaya çalışılmıştır.

Bu bölümde de dönemin birçok şairinden şiir örnekleri verilerek Edebiyatta Avarelik konusu pekiştirilmeye çalışılmıştır.

Bir Aylak: Melih Cevdet Anday'ın Aylaklar Romanı kısmında, Aylaklar Romanı incelenmiştir. Kitabın bu kısmında varoluşçuluğun edebiyata yansımalarını görürüz. 1950 Yılların başlarında yaygınlık kazanan bu düşünce, özgürlük, eylemsizlik ve intihar kavramları ile karşımıza çıkar. Felsefe derinliği olan varoluşçuluk akımı ile hayatın anlamı sorgulanmıştır.

Avare Kitabı'nın son bölümünde ise "boş; başıboş, avare" kelimeleri üzerinde inceleme yapan yazar, 11. Yüzyıl Karahanlı Uygur Türkleri'nden Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig Mesnevi'sinden yararlanır.

Kitabı okudukça, bilgilerin sıkıştırıldığı düşüncesine kapılabilirsiniz. Birçok kaynaktan yararlanan bilgi birikimine sahip olan yazarın, yaklaşık yedi ayrı konuyu neden bir kitaba sığdırdığı düşündürücüdür. Serserilik, dervişlik, avarelik, sinemada avarelik, edebiyatta avarelik arasında yaşamsal, ruhsal benzerlikleri açığa çıkarmaya çalışan yazar aslında her bir konu için ayrı bir kitap kaleme almış olsaydı vermek istediği mesajı daha da rahat verebilirdi. Ele alınan her bir konudan sonra "özet" kısmı ve yararlanılan kaynakların isimleri belirtilmiştir. Yazar, kitabın sonunda işlediği tüm konular arasında yine "özet" başlığı altında bağlantı kurmuş olsaydı okuyucuda daha da keskin bir yargı ve fikir oluşturabilirdi.

Kitap, okuyucuyu "Avarelik" üzerine düşündürtecek ve belki de başka araştırmalara yöneltecek özelliktedir.

Toplumsal yaşayışın bir gereği olan sosyal farklılıklar, her dönem farklı yaşam tipleri, düşünsel ve sanatsal farklılıklar ortaya çıkaracaktır. Genel anlamda okuyucuyu bu farklılıkların ve oluşumların kaynağına götüren Avare Kitabı okunmaya değer bir inceleme ve araştırma kitabıdır.

Virüs Bulaştı

Alper Alperen

Eşi dostu sormaz olduk

Vefaya virüs bulaştı

Sevgiye baş yormaz olduk

Sevdaya virüs bulaştı

El altında mal aşırdık

Rüşvetle mide şişirdik

Kul hakkıyla aş pişirdik

Tavaya virüs bulaştı

Hokkabazlar rant devşirir

Türlü oyunlar çevirir

Çirkini güzel gösterir

Aynaya virüs bulaştı

Riyadan vazgeçmez olduk

Helal-haram seçmez olduk

Ekin ekip biçmez olduk

Buğdaya virüs bulaştı

Betonlaştırdık her yeri

Tıka basa şehirleri

Zehirledik nehirleri

Ayvaya virüs bulaştı

Aylık üç bin Türk lirası

Yarısı evin kirası

Cep yakar su faturası

Vanaya virüs bulaştı

Pahallılık derin yara

Etyemez oldu fukara

Kırmızı et altmış lira

Danaya virüs bulaştı

Dur demedik bu gidişe

kadınları saldık işe

Çocuğu verdik kreşe

Anaya virüs bulaştı

Üryan üryan dolaşırız

Ayan beyan sevişiriz

Ateş-barut tutuşuruz

Hayâya virüs bulaştı

Türküleri atar olduk

Öz benliği satar olduk

Müziğe rap katar olduk

Notaya virüs bulaştı

Milliyeti verdik yele

Kültürü de verdik sele

Gâvurla verdik el ele

Davaya virüs bulaştı

Namaz kılmaz yeni nesil

Oruç, zekât ve Haccı sil

Acı gerçek bu velhasıl

Mayaya virüs bulaştı

Kuran'ı açıp bakmadık

İnternetlerde aradık

Dini yanlış yorumladık

Manaya virüs bulaştı

Ortalık çöpten manzara

Çıkmaz olduk sokaklara

Yenik düştük mikroplara

Havaya virüs bulaştı

Rağbet gösterdik taçlara

Kucak açmadık açlara

Hile kattık ilaçlara

Şifaya virüs bulaştı

Telefon ve bilgisayar

Oturduk sabaha kadar

Düzen yok bozuldu ayar

Uykuya virüs bulaştı

Ne söylersem etmez fayda

Eş değiştik her bir ayda

Boşanmalar had safhada

Yuvaya virüs bulaştı

Alperen de yazdı yine

Dokunmadı kendisine

Işık vermiyor dibine

Lambaya virüs bulaştı

Manasız kelimeler

Halide Mengelli

"Manasını yitirince kelimeler

İzbe kuyulara gömülürdü cümleler

Hayat, hep bir/az noksan

Bir/az boynu bükük

Rüzgârda pervasızca savrulan

Kuru bir yaprak misali

Kırık ve dökük

En kuytu vahalarda

Durgun olur sular

Ne yağmurlar yağardı da,

Gözlerinde saklanırdı umutlar

Gülüşünde düş kırıkları...

Göğe çizilince gözlerin,

Hayata sarılırdı canhıraş bahar

Sen... Akıldan sıyrılmış aklım

Sırılsıklam yanarken satırlarım

Şimdi bu yürek sana kırgın

Sitemine bir o kadar dargın.

Artık bahar, sana inanmayacak kadar

Öyle küskün ki

Çilenin beş beteriyle sarılmış

Nasır bağlar yalnızlık

Gönül suskun / gönül durgun

Gönül nâr / gönül hâr

Kan revan yollar

İliklerime kadar ıslanmışken

Yaşları silen olmalıydın

Yürekte yoktu ayrılığın."

Bedenimin Kalbi Çankaya

Yusuf Aytekin

Keyifli bir hal aldı beni

Sormayın

Saadet'e bir mühlet aldım

Gerisi sabır ve tevekkül

Yollar ayrıldı burada kimselere

Deniz kayboldu çölde

Hayli bir zaman var gülecekli günlere

Yok, gelmiyor o vakitler

Yine bükülür onca emek

Sormayın

Geçmez sanırım benden bu durak

Keyif kalmadı yine bende

Adımlarım yarım yamalak

Çaylar demli ve şekersiz

Havalar yoğun sisli ve is

Kelimeler yine kırgın

Yine kızgın ve umutsuz...

Sormayın

Aşıklar tepesi ana baba günü

Yoklama tas tamam

Güzeli, çirkini hepsi aşık

Güzel hayaller, mutlu günler havada

Ben yine uçuyorum tek kanat

Aslı yok

Resimleri ile geçiyor hayat

Sormayın

Geldim gidiyorum kimseden habersiz

Ağlıyorum bilen yok

Dili olsa da konuşsa iller

Saatlerce Ankara ve İstanbul

Sarıp sarmalı birbirini

Bitirmeli hasreti, özlemi

Kimseler duymasın

Seviyor İstanbul Ankara'yı

Bedenimin kalbi Çankaya

Umrumda değil Paris'i, Roma'sı

Keyfim yine bir hal aldı

Öyle güzel, öyle tatlı, öyle sevimli

Bilmeli Ankara İstanbul'u

Görmeli Çankaya Dolmabahçe'yi

Sorulacak bir şey yok

İçimi sarmış bir ateş

Gösterilecek bir yanı yok

Söylemesi sizden

Dinlemesi benden

Ben İstanbul'um

İstanbul ise devlet-i aliye

Gör beni Ankara

Duy beni Çankaya

Ben İstanbul'um

İstanbul ise Türkiye...

Bedenimin kalbi Çankaya,

Duy beni Ankara!

Yarım Kalan Şiir

Erol Çelik

Yıl iki bin on bir, Yirmi üç Ekim

Saat on üş kırk bir, verildi hüküm

Toprağın altında ağırdı yüküm

Acının adını ben Murat koydum

Karalı yazılmış dediler yazım

Enkazın başında kör oldu gözüm

Anlatmak istedim yetmedi sözüm

Acının adını ben Yunus koydum

Haykırdım sesimi duyan olmadı

Kurtulmak istedim gücüm kalmadı

Çocuktum, dünyada yüzüm gülmedi

Acının adını ben filiz koydum

Kendimi anlatıp, hesap sormadan

Yaşamak istedim döküp kırmadan

Baharı tatmadan yaza varmadan

Acının adını ben Cabir koydum

Figanla feryatla ağladı anam

Sel oldu karıştı toprağa kanım

Azrail gelip de alınca canım

Acının adını ben Elif koydum

Bakacak değildim kırılan cama

Bilmedim sesimi duyursam kime

Kocaman betonlar dönünce kuma

Acının adını ben Necdet koydum

Hüzünlü pazardı suskundu diller

Yarıldı derinden ayrıldı yollar

Anında dalında solunca güller

Acının adını ben Orhan koydum

Yarılan betona sıkıştı canım

Sel oldu toprağa karıştı kanım

Anladım o anda gelmişti sonum

Acının adını ben Namık koydum

Son vermek isterken şu anda söze

Kaç canı sayayım bilmem ki size

Yanarak dönünce yürekler köze

Acının adını ben ölüm koydum

Bakmadan Geçme