MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.
Anam Canım Anam
Nuran Demirhan
Ana başa taç imiş,
Her derde ilaç imiş,
Bir evlat pir olsa da,
Anaya muhtaç imiş…
Analarımızın, kınalı elleri öpülesi analarımızın anneler günü kutlu olsun.
Sevindiğimizde gülen, üzüldüğümüzde bizden çok üzülen, hayatı boyunca hep mutlu günlerimizi gözleyen canım anam,7 evlat sahibidir anam hepsini büyüttü okuttu. Ardından iki evladını toprağa verdi. Verdi ama bihaber hasta yatağında. Gurbette evlatları, telefonunu yanından ayırmaz. Her akşam eve gittiğimde sayar bana tek tek arayanları o gün aramayanları bana sorar haberin var mı nasıllar iyiler mi diye?
Canım anam güler yüzlü, melek anam adının özelliğini hayatı boyunca taşımıştır. Kocaman yüreğine, dünyaları, sabrı, şefkati, evlat sevgisini, fedakârlığı, zor şartlarda pes etmemeyi, hayatın zorluklarına karşı direnmeyi sığdıran Güler anam… Bana her gün bakarsın da kusurumu görmezsin, bütün gündüzler gece de olsa gözlerindeki umut ışığını hiç kaybetmezsin. Sen bana kimsenin gösteremeyeceği öyle güçlü bir sevgi sundun ki, bu sevgi ne biter ne de tükenir. Seninle acılar yaşadım, acılı günümde desteğim oldun nefesinle bile olsa da gücüme güç kattın anam… Ve ne çok sevinçler yaşadık beraber... Nasıl dar günlerde yardıma koşup, kaç şenliğine ortak olduk birbirimizin. Senin yüreğin tek benimle olmadı anam bilirim yüreğindeki 6 evladının da yerini, nasıl da zalim bir çark bu değil mi? Doğuyor, doğuruyor ve günün birinde yuvadan uçacağını bile bile koca bir ömrü karşılıksız veriyorsun...
Ve hayat birden ıssız bir adaya dönüşüveriyor. Sonrası kâh bir kapı zili beklentisi, kâh bir mektup, kâh bir telefon sesi... Gizliden gizliye özlenen bir torun müjdesi... Fotoğraflar sarardıkça solan bir yaşam ve uzaklaştıkça yakınlaştığımız bir mazinin geri dönmez anıları... Yazılarla konuştuk öyle zamanlarda...
Bakışlarla anlaştık. Ağlaştık birbirimizden gizleyerek acılarımızı... Bir mimikle özleştik, bir gülüşle kavuştuk.
Güler yüzlü pamuk anam anneler günün kutlu olsun…
Kelimelerin Ruhu
Berfin Gök
Bu satırlara başlarken ismi dahi olmayan duygular besliyorum içten içe. Bazı sorular var aklımda hâlâ bir cevap yakıştıramadığım ve ne şaşırtıcı ki hayat karşıma çıkardıklarıyla bu soruları her defasında sanki unutmamı istemiyormuş gibi tekrar tekrar sormamı sağlıyor.
Vardır ya hani şu dilimizde kalıplaşmış ve aslında olması gerektiği gibi değil hatta tam tersi hiçbir duygu htirmeyen kelimeler, hatta örnek olarak verebileceğim birkaç kelime var; mutluluk, hüzün, korku… Ve en kutsal olanı… Hatta tek kelimeden ibaret olmaması gereken; aşk.
İşte benim sorum da bunlarla ilgili. Acaba biz yanlış isimler mi verdik, ruhu olmayan anlamlar mı kattık yoksa o ruhu hiç aramadık hmedik mi? Bence bir cevabı var fakat ne kadar doğru tartışılır tabii. En güzel şiirler, sözler ve kendimizi sözlerinin arasında aramaya daldığımız şarkılar. Hepsi duyguların en yoğun hissedilen, yalan söylemeyen aslında olması gereken ilhamı en güzel en saf şekilde aktaran gözlerden ve dokunuşlardan bahseder. Bizse onları sadece konuşma sırasında dikkat çekmek istediğimiz noktalar için kullanıyoruz yani hiçbir bakış hiçbir dokunuş, hissediş olmadan kendi tabirlerimizle vurguluyoruz sadece. Soruma bu cevap yakışır mı acaba diye düşünürken aslında çözülemeyen bir denklemin içine girdiğimi fark ediyorum her defasında.
Çok klasik olacak belki ama bu htiklerimizi tek bir kelimeye sığdırmak yerine içleri parlayan gözler, dünya üzerinde dokunabileceğiniz en zarif varlığa dokunurmuşçasına dokunarak ve o ilhamı bulduktan sonra duyguları söylemek birer birer, dünyadaki en karşı konulamayacak hatta tarifi dahi olmayan hisler uyandıracak en derinliklerde. Sınırlandırılamayan hisler uçsuz bucaksız hayaller, bunlar tıpkı masal gibi geliyor değil mi? Fakat ben buna en içtenliğimle inanıyorum.
Bir soru daha cevaplandırmak gerekiyor sanırım. Bu anlattıklarım sadece bir insanoğluyla mı yaşanabilir? İşte buna kesin olarak cevap verebilirim, HAYIR.
Gece vakti dışarıdan gelen bir takım seslerin beraberinde getirdiği dışarıya bakma isteği ile, perdeyi aralayıp dışarıya bakma isteği sırasında çocukça bir korku ola,n "Acaba dışarıda bir şey mi var?" düşüncesinden sonra cesaretlenip bakarken harika bir şekilde yağmur yağdığını görmek elini camdan yağmura uzatmak da tarifi olmayan bir huzur ve mutluluktur.
Umarım her birimiz bir gün anlatamadığımız duygulara birer isim bulabiliriz.
Selvi boylum
Leyla Yiğit Kaya
Gitti selvi boylum
Güzel gülüşlüm
Şiir kalplim
En güzel ekimim
Bu sokak sana hasret
Şu odada kokun
Hâlâ umudum,
Yüreğimi ferahlatanım
Bu yok oluş niye
Bu gidiş
Peki, hiç gelemeyişin
Dönülmezim
Seni hep seviyorum.
Van Balığı Heykeli
Nazmi Saraçoğlu
Van Balığı deriz yok başka ismi
Kefal değil sazandır hem cismi nesli
Vanlıların gönlünde nakşolmuş resmi
O heykele Van Balığı yazalım
Birlik olup bu oyunu bozalım
Dedem atam ona bu ismi vermiş
Yabancılar bu ismi ne diye vermiş
Kefal diye ismi bükmüşte eymiş
Heykele doğru dürüst isim yazalım
Van Balığındaki oyunu bozalım
Tamam, meşhur ettiniz dünyaya onu
Çözdük artık isimdeki oyunu
Van balığı olacak öykünün sonu
Heykele gerçek ismi yazalım
İnci kefal denilen oyunu bozalım
Beş yolda her gün göze batıyor
Alakasız bu ismi kimler yutuyor
Gönlümüzde Van Balığı yatıyor
Gelin heykele bu ismi yazalım
İncili kaftanı yırtıp atalım
Madem Heykel bizim balık da bizim
Neden bu sesimiz duyulmaz bizim
Beşyol'da dikilen heykelimizin
Üstüne Van Balığı yazalım
Vanlı olarak bununla gurur duyalım
En güzel masal
Mustafa Işık
Annem gülistanda tutam rayiha
Yusuf'tur kuyuda, kalpte züleyha
Ağaçta tüner kuş, parıldar güneş
Acem kilimidir bin masala eş
Nur topu yaradır, özlenen sesi
Gece ateş içer seher nefesi
Akşamları yorgun masal dilidir
Hızır'a yoldaştır, mahmur elidir
Mutfakta bereket komşu tasıdır
Ağrı'nın başında nebi yasıdır
Duvarda şahmeran nadide eser
Binlerce turnayı kanatsız öper
Sarıldıkça uzar selvi ağacı
Yaraya kabuktur, lokman ilacı
Kınalıdır zülfü, ceylan bakışlı
Burnunda hızması kilim nakışlı
Tufana yağmurdur, yağdı yağacak
Baharda kardelen, açtı açacak
Camdan peri kızı pabucu ab-ak
Eteği takvimler eskisi yaprak
Af dileyip döndüm gönül haneme
Yeniden doğursan, dedim anneme
Andıkça ismini sararıp soldum
Külünden doğacak anka'sı oldum.
Bilemedim ki
Kübranur Taşdemir
Çorba yapmak zorunda kaldığımda
Anladım annemin hasta olduğunu
Ve çorba yapamadığımda
Anladım, anneme
Ne çok muhtaç oluşumu
Ellerini ısıtmaya yetmemişti nefesim
Dudaklarım titrek, gözlerim nemli
Kirpiklere sığınmaya koşan
Göz bebeklerim
Avuçlarına damlamamaya yeminli
Gözlerimin bana ağır gelişi
Bundan mıydı?
Sahi annesi ölen çocuklar
Nasıl yaşıyorlardı
Kim şimdi avutabilir ki
Yaralı yüreğimi
Büyümek, sevinçle
Zaman dilimine sıkışıp kalan
Dikene hapis gül misali
Leylak kokusu batıyorken
Ciğerlerine, ah
Yokluğunun sindiği havayı
Soluyorken sensiz
Yokluğuna, annem
Kim inandırabilir ki beni.
Anlatamadıysak
Merve Beyaz
Ya hiç duymamışsa,
Küf tutmuş penceremdeki feryatları neye yarar
Yağmurların bahar kokusunu hiç tatmamışsa.
Hiç basmamışsa yüreğiyle toprağa
Kuşa gülümsememişse
Ya hiç,
Ya hiç yaşamamışsa..
Gitmek nedir bilmezken gitmişse
Kelimelerim dolandıysa boğazına susmuşsa.
Susmak nedir bilmişse.
Şiir yazmazken şiir yazdıysa.
Bütün şiirlerin vebalini boynuna aldıysa.
Gözleriyle konuştuysa, anlatamadıysa.
Anlatmak yorduysa kelimelerin en grisini.
Gitmenin hüznüne bulaştıysa
Gittiyse...