MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Mavi Şehrin Kalemleri yazıyor
Bekleyiş
Selman Gökçe
Bu eksikle , bekleyişle
yaşayacaksın bir şekilde
aynada her Allah'ın günü
başka bir yüze bakacaksın
bir kez olsun
‘'bu ben miyim''
diye sormayacaksın
avutacaksın kendini
umutlarından eksiltip
hayallerinden soyutlayacaksın
bırakacaksın artık zamana
sarılacaksın yalnızlığına
çıkaracaksın hayatından
seni eksilten herkesi, her şeyi
önce bildiğini
sonra sana acı söyleyen dostu
seni bu hale getiren sevgiliyi…
savaşacaksın sessizliğinle
içinde fırtınalar koparken
soğukkanlılığınıkoruyabileceksin
utanmanın ne alemi var
bağır bağırabildiğin kadar!
dağıt bulunduğun yeri!
teselli etmesinler artık seni
sen kendini bu şekilde
kabullenmedikten sonra
başka kime söz geçirebilirsin ki?
unutma, senin
büyük düşmanın ta kendin
kendineiyi bak
kendine şiir bak.
Memleketim Van
Nuran Akçap Demirhan
Seninle ne kadar övünsem az
Dört mevsimin başka güzeldir
Sabahlar kuşların sesi
Ötüşürken martılar
Dağlarında kekik kokusu
Seni anlatmaya yetmez satırlar
Senin güzelliğini yazmaya
Kalemde mürekkep durmaz
İnsanı candır, canandır
Misafir sever, başında taç eder
Memleketim Van
Baharda laleler, sümbüller
Bahçelerinde leylak, güller
Yaylalarında kuzular, koyunlar
Gelincikler bir başka güzel
Memleketim Van...
Güler yüzlü insanları
Ekmeğini katık eder
Otlu peyniri
Sabahın en güzel yanı
Muhteşemdir o kahvaltısı
Van Balığı avlanma
Yasağı zamanını unutma,
Balıkların göçünü izlerken
Sakın parmağını ısırma
Van Gölü'ndeki feribot
Akdamar adasına doğru çıktı yola
Badem ağaçlarının çiçekleri
Her bahar muhteşem güzellikte
Memleketim Van...
Güneş Artık Evde Gibi Görünüyor
Hicran Arpa
Mevsimi seçemedim sevgili,
çoğaldı içerde kalmalarım
öyle sessizdi ki her yer
öyle karanlık/ öyle uzak...
bu yüzdendi seçemeyişlerim
şimdi, bir duvar kenarında
gün'ün ağrımasını beklerim
gün kalabalık / sokaklar bomboş
sesler olabildiğince yüksek
gölgeler, karmakarışık
evler,arabalar,kaldırımlar...
ve göremediğim herşey
benimle / ama ben yokum...
gariplik neden/ herşey nerede
Tanrım! / ya renkler nerede?
bir delilik var ki çözemiyorum
mavi'yi göremiyor
seçemiyorum yeşil'i...
beyaz çoktan terk etmiş ben'i
muhtemelen sevgili,
çoğaldı içerde kalmalarım
ölüme teslim oldu ruhum
geçmişianımsamam artık
çabaların hepsinden nefret ettim
onları gelecek olana bırakacaktım
ve karmaşalığım çözülmüştü
hiçbirşey kaybolmamıştı
giden ben'imişim..
mavi göğün beyaz perdesi aralandı
çoğaldı içerde kalmalarım
ahhh,kayboluşlarım,korkularım,
güneş artık evde doğacak
korkmayın...
Duyuyorum Seni
Gazel Yiğit
Ah dostum. İkimiz de çocuk kalmışız aslında. Ben çantamı bıraktığım okul masasının altında sıkışıp kalmışım. Sen atlamaya korktuğun o suyun tepesinde dikili kalmış, zamanın oyuğundan suyun dalgalarına bakıyorsun. Zaman bizi almayı unutmuş, ruhumuz sıkıştığı yerden kalkıp yetişememiş kimseye. Anlatsan da inanamayacak insanlar birikmiş etrafımıza. Koca cüsseli, korkak ve naif kalpli iki çocuk olarak kalmışız. Ben bir türlü veda edemediğim lise kitaplarının sayfaları arasında, kalem tıraştan dökülen kalem parçacığı gibiyim. Sen turuncu bir radyonun sesinde huzur bulup uyuyan sıska bir çocuksun.
Büyümek uğramamış bize dostum. Büyüdüğümüzü sandığımızda kocaman dertleri yüklenmişiz sırtımıza. Afallamış, düşmüşüz sonra. Elimizden tutan olmayınca duaya umut demişiz. Yaradan'a aşk demişiz. Şiirler yazmışız. Heceler sıralamışız bir biri ardına. Tutunamamışız akıp giden gecelerin bir yerine. Her geçen gece yine aynı yere aynı zamana dönmüşüz. Mekânı, yeri hep yabancı bilmişiz kendimize. Ait olmadığımız bu zamanda yuvarlanıp gidiyoruz dostum. Biz geri dönebilmeliydik. Sen yeşil çayırlarına, ben kurak güneydoğunun susuz kalmış topraklarına. Yaramaz olmadım ben hiç. Biz de kızlar yaramaz olmazdı. Ayıptı çünkü. Yaramaz olmak için geri dönebilmeliydim. Bir şeyler kırmalıydım dökmeliydim, çizmeliydim. Çocuk olmalıydım kısacası.
Bağrımızda biriktirdiğimiz her şey ile çocuk kalmışız. Attığımız her adımda geriye gitme arzusu ile duvarlar örmüşüz geleceğe. O duvarların ardından birkaç kelime sızıyor dışarı bazen. Yazıyor diyorlar bizim için. Biz yazmıyoruz. Biz kanıyoruz dostum. Yarım kalmış hüzünlü bir gülüşümüz var. Kimsenin anlayamadığı derin bir bakışımız. Ağlama artık çocuk bak ben buradayım. Duyuyorum, anlıyorum seni.
Gölge Oyunu
Ebru Beyiş
Bugün seni htim, o korkuyu... Bilmediğim, görmediğim, anlam veremediğim sesler yine kulaklarımı çınlatıyor, yine beni bir korku kaplıyor tüm benliğimi. Dışarıda yağan kar tanesi gibi hissediyorum, tane tane düşüp her yeri kaplıyor içimdeki beyazlık. Düştüğüm yerlerden korkuyorum. Ya eriyip kaybolursam gece sessizliğinde. Baktığım her yerde canlandırıyorum düşüncemi, olmayanı öldürtüyorum, üzerimde olmayan gözleri görüyor ve onlara bakmaktan korkuyorum. Ya beni de alıp gitseler... Oturduğum yerde bile sırtımı yaslayacağım, yükümü paylaşacağım kişi ne kadar güvenilir. Ne malum beni çekip götürmeyecekleri. Her sırtımı yasladığımda duvarın beni içine çekme korkusuylayım.
Yine bir gece koridorda ışığın verdiği korkuyla görülmek istenmeyen gölgelerle yürümek içimi ürpertmişti ki pencereden merakla içeri aydınlatmak ve beni gölgelerle tanıştırmak isteyen Ay ışığı vurdu. Çok kızgın olsan da aya böyle bir şey yaptığına da sevindim açıkçası. Korkumla yüzleşmem gerekti. Er ya da geç...
Hızlanan kan akışını hissedebiliyordum. Yapmam gereken oradan geçip aşağıya inip yemek yemek olacaktı. Attığım her adımda kalbim sıkışıyor attığım adımları ben değil de onların cansız bedenimi yürüttüğünü sanıyordum. Dakikalar, saatler, günler, aylar, yıllar değil de sanki attığım ve adımda bir ömür gidiyordu benden. Ortalık sessizdi ama gölgelerin hareketleri, tıkırtıları ve bazen de esintileri sessizliği bozuyordu. Bu bozulan sessizliğe bir an bende katıldım. Ama onları dinleyip yıkılmaktansa, onlar yokmuş gibi hareket etmeyi tercih ettim. Bozulan sessizliğe katıldığım an her şeyin sustuğunu ve tüm gözlerin bana dikilmiş olduğunu htim. Korkularım adımlarımı hızlandırdı. Benle birlikte hızlanan gölgeler tüyler ürpertici olsa da merdivene yaklaştığım an koşmaya başladım. Gölgelerin beni tutup içlerine çekeceklerini, önüme geçip bir an banagörüneceklerini daha neler neler, bitmeyendüşünceler ve gölge oyunu...
Kendimi zor atabildim mutfağa. Yine herkesin gözü üzerimde çok farklı bir duygu sardı beni ama iyi mi kötü mü bilmiyorum. Ya ailemin bedenlerini ele geçirip bana birşey yaparlarsa? Hepsinin yüzünde bir şaşkınlık derinlerde bile olsa korku bakışlar vardı. Bana " Ne oldu kızım !" derken annem, korkmuştum. Ya o annem değilde bir gölgeyse gözbebeklerimin büyüdüğünü, kalbimin yerinden çıkarcasına attığını ve o korkuyu iliklerime kadar hissedebiliyordum. Sinede saklamaya çalıştığım bir edayla "Annem koşamaz mıyım evin içinde? Biliyorsun çocuk ruhluyum ben.“derken dalgalarla boğuşmak için mücadele eden bir usta görünümlü acemi bir denizcinin titreyen vücudunun ilk titrek haykırışını anımsattı. Bir kahkaha tuttu babamı: "İlahi kızım gel yemeğini ye."işte ozaman bir gülümseme dağıttı içimdeki kara bulutları. Sevindim ama gölgelerin ele geçirdiği bir ruhta gezinen bir tebessümdü. Sofraya otururken beni izleyen gölgeler. Yiyeceğim her lokmayı boğazımda düğümlerken.
Zamanla sofra boşaldı. Kardeşimin en sonda kalkarken attığı hançer gibi bakışları hala beynimi kurcalıyor. Sofrada bir ben bir de beni yalnız bırakmak istemeyen gölgeler. Sofrayı kendi sessizliğim değil gölgelerin sessizliği eşliğinde topladım. Ve odama gittim. Ve beni bırakmak istemeyen gölgelerle odamda tekim. Tek yatmaktan korkan bedene eşlik eden gölgelerle uyudum bu gece. Beni tutan gaflet uykusu sabah uyanmama engeldi. Tâ ki yorgan altında bana görünen gözler, kulağıma söylenen sözler yataktan fırlamama yetti. Kâbus olacağını düşünüp elimi yüzümü yıkarken ayna karşısında geçen bir buğu ve saçlarımın esintiyle birbirine sürtündüğü bilinciyle uzaklaştım. Aşağı aile fertlerinin yanında güvende olacağımı düşündüm. Kahvaltıya indim. Tüm aksilikler beni mi bulur bilmem ama çayımı nasıl içtiğimi bilen annem. Kalbim koyuluğunda bir çay doldurdu. Ya ben iyi değilim bu aralar ya da ailem bunlar değil.
Kahvaltıya ağzımı sürmeden o kasvetli evden kaçmak çıkıp kurtulmak istedim. Kapıyı açık gidecekken içimde bir şeylerin yok olduğunu güneşin beni cezalandıracağını hissederek geri çekilip kapıyı sertçe kapatmakta buldum çareyi. İçimdeki kara bulutların çarpışmasıyla oluşan şiddetli yağmurlar gözlerimde şelale gibi akarken odama çekildim. Annem ve babam benim bir terapiye ihtiyacım olduğunu ve gün geçtikçe içime kapandığımı söylüyorlar. Ne kadar üzücü olsa da onların ailem olup olmadıkları konusunda bile tedirginim. Kapıyı kapatıp asıl beni yazmaya kendimi anlatmaya başladım.
Sayber'den Kısa Not
Dünyaya gelmemle mi başladı hikâyem yoksa ruhsuz bedenlerin yansımasıyla mı bilmiyorum. Aydınlıkla görünen cansız bedenlerin bir gölgesiymişim. Işığın doğmasıyla görünen bir gölge olmak istemiyorum. Gölgemin bir bedene sığmasını bir bedenin ruhu olmayı istiyorum Bedensiz bir ruh olmak istemiyorum. Hep bunu istemiştim Oysaki ama şimdi bulunduğum bedenin bana dar geldiğini ruhumun bedenime sığmadığını daha iyi anladım. Pişmanlık kırgınlık, umutsuzluk sardı beni. Çok istediğim bedene sahipken neden mutsuzum ya da Neden yalnızım. Var olan bir ailem ve yaşamın varken düşüncelerimin ve isteklerimin altındayım. Artık istemediğim bir bedensin göz önüne aldığım onca şeyin de bedelisin.
Ben Sayber;sessizliğin, karanlığın ve yalnızlığın gölgesiyim. İstediğim sonuca dayanamadım yine de imkânsız deyip de vazgeçmedim. Avucunda tutamayacağın hava gibi; özgür olan bir ruhu da bir bedene sığdırmak kadar imkânsız bir bedene sahip olmak. Beden bulan Ruhumun son durakta inme vakti geldi. Anne, baba ve bir kardeş edindim. Onlara gölge derken ruhum Yani bendim asıl gölge ki benle yatan yorganımın altından bana bakan gözler ailemdi, söylenen sözler; "Gel yeter artık, senin hayatın ailen orada değil!"
Bunlardı beni yataktan fırlatan içime kapanıklığım psikoloğa ihtiyacımdan değil yaşamayı beceremedim Bir bedende bir ruh istememdi. Düşüncelerimin esiri istenmeyen bir bedenin gölgesiyim ben ama bundan ders aldım. Herkesin yaşam tarzı farklı verilenlerle yetin fazlası deli eksiği mahveder seni.
Zifiri Karanlık
Can Demir
Zifiri karanlıkta
karanlığın bile kaçtığı
çıkmazlar sarıyor çehremi
gecelerin yorgunluğu düşüyor üstüme
adını anmaya takatim yok
sana gelebilmek için
kaç umudu süslemeliyim gülüşünde
yalnızlığın arşı alayı karartan bulut
ellerimde ölüm soğukluğu
söyle bana ey şiirleri üstüne ağlatan
cehennem cennet olmazmı yanında olsam
mercan gözlerinin maviliğinde haykırsam
öpsem avucundan
papatyalar kıskansa
başım omuzunda cenneti koklasam
saçlarına dokunup
Züleyhalar Zinelerkıskansa
ama yoksun
hayalin dört duvar suretinde
yürüyor üstüme
diz çöküp yalvarıyorum
örselenen vuslatın deminde
ateşte dövülen hançerler
saplanıyor bağrıma
bitmemeliydi böyle
hayallerimiz vardı oysa
zaman yaprak yaprak
dökülürken şiir gibi
bir kızımız olmalıydı
gözlerini senden çalan
gülüşünde cemreler düşmeliydi
olmadı oysa bahtımın baharına
hiç doğmayacak
bir kızın babası olmak nasıl bir şey bilir misin?
yıldızlara ayı anlatım yokluğunda
pişmanlık sırlarını çaldım gerçeklerden
iyisi mi devam et yoluna
yavaşlatma adımlarını
biz seninle,
bu saatten sonra
bir şiirde aynı mısra olamayız.