Mavi Şehrin Kalemleri
Mavi Şehrin Kalemleri
AŞK
Seyfettin Avcı
Aşk...
Kelimelerle bile tarif edilemeyen tek arayış,
Her insana göre değişik değişik olan bekleyiş,
Bebeklikte annenin o sımsıcak kucağı,
Gençlikte iliklerine kadar titrettiren o ilk bakış,
Ve o ilk dokunuştur aşk.
Aşk...
İbrahim'in atıldığı kor olan ateş,
Yusuf'un kör kuyulardaki ettiği o sessiz yakarış,
Yunusların "Ver isteyene isteğini bana seni gerek seni" olan deyiş
Yakup'a göre ciğerparesinin kokusunu getiren rüzgârdır aşk.
Aşk...
Heyecandan lal olan dil,
Kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı hece,
Sevgilinin hasretinden uyulmayan gece,
Her gün alınların koyulduğu o secde,
Miraçta yükselip,
Ümmetim diye iki büklüm olan
Peygamberdir aşk.
Aşkı Tutup ta…
Oktay Çekal
Yağan yağmurun her bir damlasında,
Düşüncelerimin kuytularında,
Duygularım birer birer ıslanır.
Mis kokan sevgimin o baharında…
Hep yüreğimde baharı yaşarken,
Ömrümün sokağında dolanırken,
Gözlerim bakışından süzülürken,
Yokluğunda da seni yaşıyorum.
Kim varsa da çevremde görmez gözüm.
Başkasına yok söylenecek sözüm.
Aşkın o derin çukurunda ruhum…
Tırmandıkça bedenim yorulurum.
Kendinin ötesindesin bilirim.
Tutup ta kolundan bir getirsene…
Burada desin varlığın gelirim.
Artık susmayıp bir haber etsene…
Her yer toprak kokusu bir sen yoksun.
Yağmurda dolaşıp ıslanacaktık.
Yüreğinde beni yokla hep dursun.
Aşkı tutup ta bırakmayacaktık.
Pusulalar
Behzat Mansuroğlu
Bir deve üzerindeyim çölde
Serabını görüyorum çırılçıplak
Nil sularında yıkandık
Seviştik gece gündüz
Bir tarafımız zenci
Bir tarafımız beyaz
Acıktık kutuplarda balık avladık
Altı ay gece altı ay gündüz
Bütün kadınları manastıra kapattılar
Mekke'de kapattılar güzelliğini
Köle yaptılar tanrılara
Aşkı yasak ettiler
Şarabımıza ettikleri gibi
Bir rakkase oynuyor Beyoğlu'nda
Bir yılan gibi
Süzülüp boynuma sarılıyor
Sonradan öldürdüğümüz
Çocuklar geliyor aklıma
Hürriyet anıtına çıkıyorum
Attım kendimi Bağdata
Amerikan askerinin gırtlağını sıkıyorum
Annesini görüyorum gözlerinde
Gökyüzüne küfürler savuruyorum
İçten içe ağlıyorum
Taş sopayla yürüdüm üzerlerine
Parçaladılar bedenimi
Bir parçam Bağdata
Bir parçam Tikrite
Felluceye dağıldım
Ayaklandım şehir şehir
Yürüdüm üzerlerine
Uyanıyorum bir sabah
Moskova metrosunda
Buluyorum kendimi
Güzel kadınlar geçiyor önümden
İçlerinden biri sevdiğime benziyor
Otel odasında sevişmişiz doyasıya
Attım pusulasız yollara kendimi
Yanımda şarabın kalemim
Bir yudum şarap
Bir yudum şiir
Yazıyorum alınyazıma
Mamahatun
Derya Gültekin
Öyküsünü her hatırlayışımda hep sorarım kendime: "Mamahatun haklı mıydı?" diye.
Anlatılanlara göre güzel Tercan'ımıza Kervansaray, türbe ve hamamı yapan Ahlatlı taş ustası mimar Mufaddal, Saltuklu Sultan'ı Mamahatun 'a sevdalanır. "Sultanlığımı sevdama değişemem!" diyen Mama Sultan ise, Mufaddal'ı reddeder. Bu cevaba dayanamayan Mufaddal, bir kaç rivayete göre kendini Kervansaray'dan aşağı atarak veya külünk denen bir aletin altında kendini bırakarak canına kıyar.
Mufaddal' ın emeğine eserine aşkına icaben âcizane yazdiğım ...
GİDİYORUM SULTANIM
Duman gözlerinde boğulduğum Sultanım,
Muradıma ermeden yandım da gidiyorum.
Aşkınla saray yaptım ne yarar?
Gönül sarayımı yıktım da gidiyorum.
Sonsuz sözlerine kandığım Sultanım,
Mamahatun aşkına taş oldum gidiyorum.
Bu saray, bu türbe bir sultana ne yeter!
Canımı tahtına serdim de gidiyorum.
Suna boylarında yıkıldığım Sultanım,
Saltuklu şanına şan kattım gidiyorum.
Sultana ustadan yâr mi olurmuş?
Haddimi aşmadan düştüm de gidiyorum.
Ahlatlı Mufaddal Mamahatunsuz ölmez,
Aşkla yapılmış bina Tercan'ımda yıkılmaz,
Hakk'ı bilen canlar hiç bir oyuna gelmez,
Bu handan Mevlam'a sığındım, gidiyorum.
Kıssadan Hisse…
İhsan Ünlü
“Hindistan'da filleri yetiştirmek amacıyla küçükken kalın zincirle bir kazığa bağlarlar. Tabi yavru filin bu kazığı sökmesi ya da zinciri kırması mümkün değildir. Küçük fil, önceleri bu zincirden kurtulmak için var gücüyle mücadele eder durur. Ne var ki sonuç bir türlü değişmediğinden özgürlüğüne kavuşamaz.
Yıllar geçer, fil büyür. Bağlı olduğu kazığın onlarca katına gücü yetebilir artık. Ama fil, asla böyle bir teşebbüste bulunmaz. Çünkü o, zaman özgürlüğüne kavuşamayacağına inanmıştır. Artık kırılmayan tek şey filin zinciri değil, özgür olamayacağına dair kanaatidir.”
Psikolojide "öğrenilmiş çaresizlik" denilen olguyu günlük hayatta pek çok konuda yaşamıyor muyuz?
Eğitimden tutun dini anlayışlara kadar birçok alanda ezberlerimiz elimizi kolumuzu bağlamıyor mu?
En basitinden, ‘biz büyüklerden böyle duyduk, böyle gördük…'diye başlayıp devam eden sorgusuzca kabullendiğimiz değer yargıları!
“Benim kapasitem bu…etim belli butum belli…” söylemine sığınarak yenilgiyi baştan kabul eden anlayışlar!
“Biz böyle bir milletiz işte…bu saatten sonra bizden ne köy olur ne kasaba…” ifadeleriyle aşağılık kompleksine kapılıp daha baştan teslim olma.
“Ben başka yol, mezhep, meşrep tanımam. Bu yola gelen kazanır, gelmeyen sonunu hazırlar.” şeklinde tasarlanan tek tipçi inanışlar ve yorumlar.
Liste uzayıp gider ama uzatmadan söylemeliyim ki bunların hepsi zihinlerde kırılamayan o kalın zincirlerin eserinden başka bir şey değildir.
Oysa ki kafasındaki o kalın zincirlerden, ayağındaki o hantal prangalardan kurtulan hür iradeye sahip bireyler, başka fikirlerden asla korkmazlar.
Neticede akıl, Allah'ın insanlara doğuştan armağan ettiği en büyük nimettir. Bir büyüğümüzün ifadesiyle; “Peygamber, insanın dışındaki akıl; akıl insanın içindeki peygamberdir.”
O yüzden dinde sorumlu olmanın şartı, akıllı ve o aklı kullanacak rüşt sahibi olmaktır.
‘Aklı olmayandan kalem kaldırılmıştır' derler. Peki, aklı olup da aklını kiraya veren veya peynir ekmekle yiyenlere ne demeli acaba?
Aklını kullanmayıp ipotek altına aldıranların akıbetinin nelere mal olduğunu 15 Temmuz sabahı maalesef üzülerek gördük.
Buralardan ders çıkarmazsak şayet, korkarım benzer tehlikeler kapımızı çalmaya namzettir.
O yüzden Yüce Kitabımız Kur'an sık sık; “aklınızı kullanmaz mısınız?”, “hiç düşünmez misiniz?”, “tefekkür etmez misiniz?”, “ibret almaz mısınız?” diye hatırlatmalarda bulunur.
Daha ilginç olanı Yunus Suresi 100. Ayette geçen; “…O (Allah) aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!” gerçeğidir.
Daha küçük yaşta çocuklara hiçbir sorumluluk duygusu kazandırılmadan gelinen noktada, “nasıl olsa benim yerime düşünen ve yapan annem, babam var” mantığını yerleştiriyoruz.
Sorumluluk sahibi olmadan hazırcı ve ezberci yetişen gençler ilerde, “benim yerime düşünen abilerim var”, “beni koruyup kollayan cemaatim var” kolaycılığına rahatça teslim olabiliyor.
Buradan tabi ki cemaatlerin ve cemiyetlerin yok sayılması ve genelleştirilmesi anlaşılmamalı ancak aklıselim de elden bırakılmamalıdır.
Unutmayalım Batı, benzer sorunları 18. Yüzyılda Kant'ın başını çektiği filozofların “Aklını kullanma cesareti göster” çıkışıyla aşmaya başladı ve akıl tutulması yaşayan kilise hegemonyasını kırdı.
Peki ya biz? Bu manifestodan tam 12 asır önce bize öğütlenen ve Akif'in ifadesiyle, ilhamı doğrudan Kur'an'dan alıp asrın idrakine ne zaman söyleteceğiz İslam'ı?
Van deyince
İzzet Irmak
Yurdumun her tarafı ayrı güzeldir ama
Van deyince aklıma masmavi deniz gelir
Gurbetlik yarasına boşa çare arama
Van deyince aklıma yüreklerde iz gelir
İlmek ilmek dokunur hayatlar bin bir emek
Gün doğumu burada mesai başı demek
Tarlada buğday başak bahçede kazma kürek
Van deyince aklıma ekmek gelir tuz gelir
İki bine yaklaşır düz yerinin rakımı
Doğu batı yönünde eser hava akımı
Erek'ten akan sular bal kaymak birikimi
Van deyince aklıma pınarlarda buz gelir
Kırk bir çeşit ot biter Pirgarip yaylasında
Koyunların şahı var Norduz'un merasında
Kediler ev sahibi tarihi kalesinde
Van deyince aklıma mavi yeşil göz gelir
Zengin fakir paylaşır kardeşlik sofrasını
Bu şehirde bulursun kahvaltının hasını
Başlarda taç ederler peygamber mirasını
Van deyince aklıma ben sen değil biz gelir
Kültür sanat şiire kanarsın doya doya
Herkesin rengi başka herkes ayrı bir boya
Özgün anlam ustası Müştehir Karakaya
Van deyince aklıma söylenmemiş söz gelir
Özlememek ne mümkün ayran aşı balığı
Otlu peynir yanında tereyağlı cacığı
Kapatmak mümkün değil gönüldeki açığı
Van deyince aklıma küllenmemiş köz gelir
Âşıklar çay evinde uzun kış geceleri
Ayakta atışırlar Dertli Kazım Çağlari
İzzet'im kayıt düşüp söyledim bu sözleri
Van deyince aklıma ozan gelir saz gelir
(Van'ın düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü vesilesiyle...)
Van Gölüm
Bahattin Bulut
Van gölüm,bu sabah hastane penceresinden baktım sana
Acılarımı,ıstıraplarımı bir,bir attım sana
Sen dağların eteğine akarken,ben ise yine aktım sana
Aslında dertlerimi benden alırsın,can katarsın cana
Hastane penceresinde,güzelliğini izledim
Akşam olunca da yine yolun gözledim
Güzelliğini kuşanırken sen,ben se şiirlerle seni süsledim
Sen tüm ihtişamınla dururken karşımda, ben sana bir beste dizmek istedim
Gökyüzü kadar güzelsin,bir o kadar da mavisin
Ne kadar güzelsen, bir o kadar da sahisin
Bir sırdaş kadar yakın,bir o kadar da hamisin
Sanki bir hekim kadar mahir,bir o kadar da dahisin
Van gölüm,hayat bulurum ben,seni seyrederken
Rahatlatırsın yüreği sen,ötelere yüzerken
Umutlarımı ekerim sana,seni bestelere dizerken
Huzura yol alırım ben,kıyılarında gezerken.
Ne Güzeldi Van Evleri
Adnan Özkan
Kerpiçtendi yapıları,
Ahşaptandı kapıları,
Gülden geçilmez yolları,
Ne güzeldi Van Evleri…
Toprak kokardı her yanı,
Kuşatırdı bütün Van'ı,
Değişmem versen cihanı,
Ne güzeldi Van Evleri...
Huzur vardı, neşe vardı,
Üç nesil ona sığardı,
Sabahları nur yağardı,
Ne güzeldi Van Evleri...
Kapı kapıya bakardı,
O zaman Komşuluk vardı,
İnsan insanı sorardı,
Ne güzeldi Van Evleri…
Başköşede semaveri,
Belliydi sedirin yeri,
Çoktu sobanın değeri
Ne güzeldi Van Evleri…
Semaverde dolu ataş,
Tandırlarda pişerdi aş,
Ne günlerdi sorma gardaş,
Ne güzeldi Van Evleri…
Işığımız gaz lambası,
Lüküs'tü Fenerin hası
Huzur vardı hülasası,
Ne güzeldi Van Evleri…
İnsanları bilmez gurur,
Beş vakit sofra kurulur,
Misafire açık durur,
Ne güzeldi Van Evleri…
Eşiğinde pişik yatar,
Neşelere neşe katar,
Yürekler hollar da atar,
Ne güzeldi Van Evleri…
Kardeş olmak neşemizdi,
Boş tarlalar köşemizdi,
Sokakları tertemizdi,
Ne güzeldi Van Evleri...
Muhabbetle kaynardı çay,
Ne günlerdi vay anam vay,
Gel de unut demek kolay,
Ne güzeldi Van Evleri...
Yeter ey Özkan'ım yeter!
Olmuşuz betondan beter,
Hayali gözümde tüter,
Ne güzeldi Van Evleri...