Mavi Şehrin Kalemleri
Mavi Şehrin Kalemleri
EN İYİ BİLDİĞİMİZ
AYTEN MUTLU
yüreğimde bir kurşun akışı var
nasıl bulsam gölgelerde susmayacak geceyi
hl başlamak kadar güzel sana yürümek
oysa söndürüyorsun bütün fenerlerimi
ayrılık
içime sapladığın bu kara kurşun
gözümün bebeğinde
çıban gibi büyümede yokluğun
çığ gibi düştü sesin içimdeki dağlara
ne yol kaldı sana varan
ne de belirsiz bir iz
nasıl yazılır aşklar çiçeksiz sayfalara?
hadi git
ışıksız denizlerde ara zamanı
kırık sulara bırak bu aşkın andacını
yangını külden sormak/en iyi bildiğimiz
diyordun, soyunmalı kendi teninden
içimizi saklayan o en tanıdık şeyden
dokunmalı beynin hücrelerine
hiç irkilmeden
soyunmak
hiç bilmediğin dilde
içindeki rüzgrı soluyabilmek
buz tutmuş kentlerin sokaklarını
ateşin türküsüne boyayabilmek
ateşi buzdan sormak/en iyi bildiğimiz
hep ulu ağaçlara tırmanır sevda
en kopacak dalda bile bekleyen biri vardır
başla diyor bilge acı
bir yerden daha başla
her düş kırık bir düşün gölgesine saklanır
patikalara sapmak/en iyi bildiğimiz
ve gölgesiz düşlerde yürümek o gezgini
aklayamaz hüznü de
hüznü bilmeyeni de
acılara sığınmak/en iyi bildiğimiz
otur, karanlığı konuşalım şimdi seninle
ışıklarda soyunmak epeyce yürek ister
dışındaki aynaları tuzla buz edip
içindeki aynalardan giyinmek ister
ve giyinmek o çıplak serüvene
bağışlayıp kaçışları kör kuyulara
cehenneme yalınayak yürüyebilmek
içtenliğin saydam boncuklarıyla
kendi cennetini bezeyebilmek
sözcüklere tırmanmak/en iyi bildiğimiz
bunca öykü beklerken tozlu raflarda
okuduğu hep kendi öyküsüdür insanın
hep o yüzden yarım kalır sevişmek
ve iki gözü kördür içindeki şeytanın
şeytana uymamaktır/en iyi bildiğimiz
otur, aydınlığı konuşalım şimdi seninle
yeryüzünü uzayı ve uzamı
çağın üstümüzdeki o ağır yorganını
(kayıp giderken ömrümüz taş izlerinden
en tınısız sese bile yabancı
o çıplaklığı)
bedeni tene sarmak/en iyi bildiğimiz
yüreğimde bir kurşun akışı var
yıkıldı dağların ipek gecesi
biliyorum ne yol kaldı seninle
ne de incecik bir iz
yangını külle ovmak/en iyi bildiğimiz
hadi, kendimizi konuşalım şimdi seninle
bunca gürültü arasında üstelik
konuşalım, ne fark ederi bir kaç ses daha
yüksek sesle, daha yüksek, daha
daha!
içimizdeki melek okşarken sırtımızı
şeytan ağlasın dursun yalnızlığına
biz bu çağın acılı çocukları
aşkları kurşunlamak/en iyi bildiğimiz
kime sorsam
küllere susmayacak çırılçıplak yangını?
BEN EYLÜL'ÜM
HALİSE TEKBAŞ
Beni bu eylül savurdu savuracak, öldürdü öldürecek, alıp Eylül'ün noktalarına yerleştirecek. Eylül bir aşk, kadar kanıma işliyor, tomurcuk açan çiçekler gibide güzelliğiyle dilden dile dolaşıyor. Her Eylül'ün gelişinde, sabah serinlikleri, yeni bir aşkın haberini, ilahilerin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici ve dehşet...
Öğlen güneşi, aşk kadar sıcak. Akşam rüzgarları, tene dokunan bir kamçı kadar şehvetlidir eylül... Ben her yıl ölümü ve aşkı bu ayda beklerim... Ve her Eylül'ün çıplak beyaz ayaklarına beni bırakırım... Her eylül sabahları, kristal kadar keskin ışıklarıyla tenimi kanatarak uyandırır derin uykularımdan. Islak bir ten gibi, ben eylüle akarım... Bir hüzün gibi akarım eylüle. Eylül sarar, sarmalar beni. Bedenimden bürünmüş genç bir ölüm gibi akarım... Geniş bir ırmak gibi bütün hayatım berrak sularında yıkayarak gelir, beni ve her şeyi koynuna alarak, meçhule hüznüyle götürür. Yanarım, eylüle usalca kanarak, kanarım...
Bitenin, başlayana dokunduğu yerdir eylül... Eylülde aşk, aşk eylülde. Eylülde acı, eylülde yalnızlık, eylülde her şey zordur. Eylül'ü onun için çok severim. Eylülde yasak aşklar yıkanır, eylülde ruhlar temizlenir, arınır... Her eylül de gizlenen aşklar tene dokunur, güneş ışıkları parlatır, rüzgar tenini okşar. Ben her eylülde aşkı yaşarım ve bir hüzün gibi usulca aşka akarım. Eylüle akarım, siyah gecelere akarım. Dokunur parmak uçlarıyla yıldızlara, hüzün katarım geceye, seni katarım, kendimi katarım. Ben her eylülde sana akarım...
VAR GİT ESEN RÜZGAR
DİLEK AVCIOĞLU
Gece vakti ay loşluğunda,
Döker, yanmış kanatlarının küllerini.
Sönük gözlerin gülücüğü,
Yıkık ve yorgun yaşların...
Akla bir düşmeye gör,
Hep ağlar, bir yanı,
Gelen rüzgar, giden rüzgarın.
Gülüşü dudağında yarım,
Dumanlı rengi saçların,
Tarif edilmez gözlerin yangısı,
Ansızın gelirdin, köşesine bahçenin.
Koparılırken güllerin,
Kitap arasına saklanmış kurusu,
Beyaz bir ışık gibi taşıyan.
Havada uçuşan kuşların,
O ezgili seslerin,
Dargın anıların uçurumunda,
Göçebe kanatların habercisi kuşların,
Var git, terk eden rüzgar yelinde.
Bir bahar dalının çiçekleri,
Sonsuz bir göğün altında,
Kokusunu yaydı inceden.
Serin serin düşlerin,
Yüreğinde kuş tüyü hışırtısının,
Çağıran kuş sesi dudakların,
Bekliyeceğim elbette.
Gelişini,
Belki sen de özlersen beni,
Amansız gecenle yayıl dört yanıma.
Ey unutulmuş, uzaklardan bir gülüş gönder bana,
Varsın essin rüzgar sarılsın gamlı gönlüme usulca.
TESBİH -İ SEVDA
HATİCE ERDOĞAN
Bilmem kaç lehçede adın geçer
Kaç diyar gezdirir gözlerin
Saymadığım kıtaları
Sesin hangi ülkenin yansıması
Hangi şeyda şakıması
Kimliğin ülkeler ardı bir masalda
Gönlümün yurdu yuvası
Sen bir gülersin ağız dolusu
Ben mecnunun olurum,ardı akıl tutulması
Akis olur dağılır hücrelerime
Sen nefes şifası
Sen gönlümün umayı
Leylanın medet şahikası
Sen ömrümün karbeyazı
Sen dinliğim,huzurumun rayihası
Alem yağar ılık ılık üstüme
Sen ruhumun göktaşı
Devrilir dağlardan duman karası
Dağılır aklımın uçları sen öyle yürek yarası
Sen avuçlarımda koca bir dünya
Sen parmak uçlarımın sinir halkası
Bacasından göğe çekilen
Bir yer küre gözlerinin karası
Sen uçsuz bucaksız vadilerde
At koşturan alaca atlısı
Sen gönlümün sığınağı
Derdimin onulmazı
İstilaya uğramış kalbimin
en müşfik müptelası
MAŞUK NASIL OLUR
BATTAL ÇETİNE
Aşkın şarabını bana kana kana içirdin
Maşuk ettin beni kendimden geçirdin
Sevdin sevgini kalbime lütfettin
Seni sevdiğim için hep şükrettim
Bahşettiğin aşkın olur cennetim
Senden uzaklık benim cehennemim
Bilenlere beyan olur her halim
Bu canımı canına canan eyle yarim
Benlikten geçip varlığını bulmaya
İkiliği terk edip birlikde var olmaya
Yokluk eşiğinde bir hiç olmaya
Söz verdim her nefeste seni anmaya
Atma beni bir köşeye yabana
Bu aşk yenik düşmesin hiç zamana
Sığdıramam gönlümü bir mekana
Merhem olur her cilven kanayan yarama
Bir yol vermiş şükrettik yaradana
Hamd ve şükrümüz Rahman'a
Seltü selam olsun Resulullaha
Her zikrin merhem olur yaramıza
Eriştik Recep Şaban Ramazana
Affı mağfiret eyle aciz kullarına
Tutulduk biz bir kara sevdana
Her zikrin merhem olur yaramıza
Ebs, aşkı şarabını içti doyasıya
Her zerresine aşk işledi hırkasına
Şimdi tek can oldu işte canlarıyla
Her zikrin merhem olur yaramıza
ALEV GİBİSİN
HÜSNÜ SÖNMEZER
Gözlerin alev alev bakışın içli
İçimde estirirsin bir deli boran
Her ne zaman baksam gönlüm sevinçli
Özlemindir her zaman kalbimi saran
Gizemli dudakların yakar kavurur
Hasretin yüreğime elem savurur
Gülüşünse gönlümde sevda yoğurur
Sevgindir hep içimde saltanat kuran
Bir meleksin inan ki hep düşlerimde
Coşar bütün arzular gülüşlerinde
Dünyama güneş doğar gelişlerinde
Sevdanın coşkusudur içime dolan
Endamın sihirlidir sarar canımı
Tutuşturur kavurur o her yanımı
Damarlarıma girip yakar kanımı
Senden başkası inan bana hep yalan
BEN GELDİM
FERDA NAYMAN
Bir oyuncak olma sevda elinde
Aşkın güzelliği olsun kalbinde
Gönlün sevsin, yüzün gülsün senin de
Bundan sonra sevin gayrı ben geldim
Sevgi hüküm sürsün her bir gününde
Mutluluk yer alsın kalan ömründe
Üzüntü olmasın seven gönlünde
Bundan sonra sevin gayrı ben geldim
Sevda bahçesinde izlerin olsun
Senin de diyecek sözlerin olsun
Mutluluğa bakan gözlerin olsun
Bundan sonra sevin gayrı ben geldim
Gözyaşın damlamasın gözünden
Sevgi eksilmesin asla özünden
Yar saçları ayrılmasın dizinden
Bundan sonra sevin gayrı ben geldim
Sevgi daim olsun bu moda ile
Ruhun doysun her dem bu gıda ile
Dilin tanışmasın elveda ile
Bundan sonra sevin gayrı ben geldim