Maziden Esintiler

Yunus Türkoğlu yazdı...

Van'da vakti zamanında eli ile aklının hüneri ve bin bir beceriyle icra-ı sanat eyleyen nice ustalar vardı. Bunlar hem yaptıkları işin, hem de gönüllerin ustalarıydılar. Mütevazı ve sade bir hayat yaşamak vazgeçilmez düsturlarıydı. Bir lokma helal rızık için vecd ile bin kez elindeki çekici kızgın demire vurabilmek, elindeki ekmeği besmele ile fırına atabilmek, ördüğü duvara kerpiçleri abdestle koyabilmek, kazancından fakirin hakkı olduğunu unutmamak ve kestiği kumaşı İdris aleyhiselama atfetmek marifetti! Her vesile ile içinde bulunduğu topluma iyi örnek olabilmek marifetti. Onların bu halleri hayranlık uyandıran ahenk manzaraları oluştururdu. Bunlar işlerinin memnuniyetinden mutlu olurlardı. Onlar, sonradan gelenlere kalp ve bedenle yapılan işler makbuldür ilkesini öğrettiler. Helal ve hak edilen paranın bereketli olduğunu lisan-ı halleriyle dikte ettiler. Onlar; kğıtla kalemle değil, söz, fiil, tatbikat ve sabırla çıraklara, kalfalara nefesleri yettiğince bildiklerini öğrettiler. Akabinde, hoş sedalar bırakarak aramızdan ayrılıp gittiler. Hepsini rahmetle yd ediyorum, mekanları cennet olsun..

Van'daki mahallelerde, İslam'ın süzgecinden süzülmüş, örf, adet, gelenek ve göreneklerle örülmüş muhkem kapılar vardı! Bu kapılardan içeriye kin, haset, kavga, gösteriş, cimrilik ve riya giremezdi. Burada bakışlar saf, kalpler temiz ve sevgiler hep halisti. Gönlümüzün gümrük sınırından; Ecnebiden gelip de bize uymayan adetler geçemezdi! İnsanların hayat standartlarında çok büyük farklılıklar yoktu, en önemlisi de israf yoktu. Kılık kıyafet, yeme içme ve davranışlar hep sadeydi. Bu konuda imknı olanlarda olmayanları düşünür, bu tür hal ve hareketlerden kaçınıp gösteriş yapmazdı…

Mahallede komşuluk münasebetleri en üst seviyede seyrederdi. Evler kerpiçten ve tek katlı, en fazla iki katlı olanları vardı. Yüksek balkonlardan veya burnun ucundan bakmak yoktu. Bunda bile adalet gözetilmiş gibiydi sanki. Her gün istisnasız komşular biri birleriyle görüşürlerdi. Yapılan yemekten bir tabakta komşuya ikram edilirdi. İkindiden sonra bahçede semaverler yakılır hep beraber çaylar içilirdi. Anneler toplanır beraberce, kavurma yaparlar, erişte keserler ve mevsimine göre turşu yaparlardı. Akrabalarımızı her gün görme şansımız yoktu fakat komşuyu her gün görmek durumundaydık…

Mahallenin yakışıklısı bir Ahmet Yaşar vardı! Uzun boyluydu, dalgalı saçlarını geriye doğru tarar, takım elbise giymeyi kendine yakıştırırdı. Tatlı dilli güler yüzlü ve espri yapmayı severdi.

İslamoğlu Tütüncü Mehmet Efendinin ortanca mahdumuydu. 1955 yıllarında Sanat Okulu'nda öğrenciydi. Okul çıkışı Sebze Pazarı'nın üst sokağındaki babasının dükknında olurdu. Burada babasına yardım eder, ağabeyleriyle beraber tütün kıyardı.

Ahmet sabahları okula giderken;

İğde çiçeklerinin kokusu ve sabahın serinliği, sabah yelinde leylakların nazlı nazlı sallanması, kişmiri güllerin güzelliği, kapı önlerinin sulanıp süpürülmesiyle havaya yayılan toprak kokusu, bu unutulmaz günleri renkten renge sokuyordu. Bu bir tefekkür deryasında seyri seferdi! Bu bir rüyamıydı, gerçek mi? Van ve sokakları o yıllarda muhteşem güzellikteydi! Bu bir düş müydü, bir rüyamıydı? usulca kaydı gitti ellerimizin arasından. Hiç olmazsa tatlı bir anısı kaldı satırlarda!..

Askerlik sonrası, Eski Büyük Cami'nin üst sokağındaki Yapı İşleri Müdürlüğü'nde, Şef görevi tahsisatına mensup idi. Evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştı. Cevdet Paşa Mahallesiyle burası arasında yıllarca gidip gelmekten, has deri ve hakiki köseleden giydiği birçok ayakkabının pençesini eskitmişti. Günler günleri kovaladı, sonrasında emekli olan Ahmet Yaşar Mahallede babadan kalma arsada yaptığı iki katlı evde ikamet etmeye başlamıştı. Yaz akşamlarında bahçedeki süs havuzunun başındaki mellaki armudun altında semaveri yakar, yakın eş dost akraba toplanır çaylar içilirken koyu sohbetler edilirdi…

1970'li yıllardayız; Herkül Mustafa, kollarını sıvadı. Çevresindekiler heyecanlanmışlardı! 'Herkül güreşecek galiba? ' diye düşündüler. Lakin 'Kaplan Yapar, Yaşar Doğu veya Gazanfer Bilge' nerde? Kiminle güreşecek?'İçinizde onunla güreşebilecek var mı?' Bazıları oradan sıvışmayı bile düşünüyordu. Belli mi olur, herkül bu işte, tuttu mu adamı bir anda yere vurabilirdi! 'Canını seven kaçsın!' diyordu birisi.

Neyse…

Sonunda Herkül Mustafa; '- Neler oluyor arkadaşlar, güreş yapacağımı mı zan ettiniz?' diye sordu. 'Evet' dediler çekinerek…

'-Arkadaşlar, ben kollarımı abdest almak için sıvamıştım, hocanın eli kulağında ikindi ezanı okunmak üzere…' deyince herkes derin bir oh çekti!

Sağlık ve sıhhatiniz daim olsun.

Bakmadan Geçme