MEDENİYETİN MÜHRÜ 'ÇEŞMELER'
Su, canlının olduğu her yerde yaşamın ta kendisidir. Osmanlı mimarisinde bile çeşmeler büyük bir yer tutmuştur. Bundan dolayı Osmanlı medeniyetine su medeniyeti de denmiştir. Her köşede her sokakta bulunan çeşmeler sadece temel ihtiyaç gibi görülmemiş, maddi ve manevi temizlik sembolü olarak da görülmüştür. Su sesindeki dinginliğin ruhu iyileştirici etkisinin yanı sıra bir de azizlik sıfatı verilmiştir. “Su kadar aziz ol.” deyimi suya verilen bir değeri anlatır bize.
Çeşmeler öncelikle günlük su kullanımını karşılamak üzere hazırlanmış yapılardır. Kültürümüzde çeşmelerin yeri ayrı bir anlam taşır. Bir temizlenme, arınma yeridir. Çeşmeler bir şehrin iklimini yumuşatan, insanlarını birbirine yakınlaştıran, kaynaştıran , sohbet alanları açan herkesin ortak kullandığı mekanlardır. Önce insanlar bir kentin gelişmesi, ihtiyaca cevap verecek düzeye gelmesi için çalışırlar. Mimarisiyle, ibadethaneleri, yolları, hamamları, çeşmeleri, parkları, bahçeleri meydanlarıyla kente kimlik kazandırırlar. Sonra kent içinde yaşadığı insanlara kimlik kazandırmaya başlar. Kent onların kimliği olur. Bundan dolayıdır ki kente dokunurken kentin ruhuna, hafızasına zarar vermeden tartıp biçerek, ne yaptığını bilerek halkın görüşüne de başvurarak yapılmalıdır.
Tüm bu yapılarda kentin hem geçmişi hem geleceği saklıdır. Çeşmeler de kentin en çok ihtiyaç duyulan yapılarından biridir.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ