Mehmet Şevket Eyginin Van Anıları
Ümit Kayaçelebi yazdı...
12 Nisan Cumartesi sabahı Van'a gittim, o gün öğleden sonra Gevaş'ta, akşamda Van da birer konuşma yaptım. Ertesi gün saat 10.00 da uçağa binip geri döndüm.
Bir günde çok şeyler gördüm. İnşallah bunları birkaç yazıda anlatacağım. Bugün, Van da kıldığım sabah namazını anlatacağım ve bu münasebetle "Van Ahali-i Müslimesine" (Van'ın Müslüman halkına) hilimlerine, aflarına, hoşgörülerine sığınarak bazı düşüncelerimi ve tenkitlerimi arz edeceğim.
Gevaş ta, Van da, civarda neler gördüm Akdamar Ermeni kilisesini ziyaretim, şehrin bina bakımından dehşetli gelişmesi ve öteki konuları diğer yazılara saklıyorum.
Van a bendenizi Van Anadolu Gençlik Derneği davet etmişti. Konu: Kutlu Doğum haftası münasebetiyle bir konuşma yapmak. Bu kadar büyük bir konuya, benim gibi çok zayıf ve küçük bir konuşmacı... Aradaki şu tezada bakınız.
Van bir bakıma İstanbul dan daha dindar, İslâmî hassasiyeti daha fazla olan bir İslâm şehri. Oradaki dostlarım bu hususu, sohbetlerimizde birkaç kere dile getirdiler. Zaten görülüyor. Devlet ve hükümet idaresi de, burada Batı bölgelerine nisbetle din konusunda daha müsamahakâr... (İstanbul'daki dinî şuur ve uyanıklık, 10 üzerinden 2 ise, Van da 2,3... Yani -bence- kesinlikle yeterli değil.)
Bugünkü konumuza geçelim:
Konuşmamda, Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun O na) en büyük beş sünnetinden birisinin günlük namazları dikkatle, hassasiyetle, dosdoğru, büyük önem vererek kılmaları, ikincisinin ise bunları cemaatle kılmaları olduğu üzerinde bir nebze durmuş ve sevgili ve hürmetli dinleyici kardeşlerimin bu sünnetlere uymalarını istemiştim. Van'daki salon hayli büyüktü, kalabalık bir dinleyici kitlesi vardı. Çok doğru olarak, hanımlar bir tarafta, erkekler başka bir tarafta yer almışlardı. Bir ara kadınlar kısmına dönerek, "Sabahları evin erkeğini, yetişkin oğlunu namaz için camiye göndermelerini" rica etmiştim.
Konuşmadan sonra, akşam yemeği yiyelim dediler. Vakit geçti, sadece birer kase çorba içilmesini teklif ettim. İki katlı büyük bir "Çorba Sarayına" gittik. Evet Van da, benim yıllardan beri İstanbul da açılmasını defalarca istemiş olduğum, bu konuda hayli yazılar yazmış bulunduğum "ÇORBA SARAYLARI" çoktan açılmış. Darısı İstanbul un başına.
Çorbamızı içtikten sonra bendenizi otele bıraktılar. Sabah namazı için buralardaki bir camiye gidebilir miyim, diye sordum. Biz gelir seni alırız, beraber büyük bir camide kılarız dediler.
Yattığımda saat 12 olmuştu. Van da sabah vakti, İstanbul dan bir saat önce oluyor. Saatimi 3.30 a kurdum.
Pazar sabahı 4'te otelin lobisine indim, dostlarım geldiler beni aldılar. Sokaklar, caddeler, meydanlar bomboş. Otomobille epey dolaştık, meskenlerde ışık mışık yok. Hatırıma Tunus geldi. Orada bir ara, zalimler sabah erkenden fecir vakti ışık yanan evleri tesbit ediyorlarmış... Yani namaza kalkanları!.
Bana, Van da sabah namazlarının bazı camilerde vaktin başında erken kılındığını söylemişlerdi. Şehrin büyük camilerinden Hazret-i Ömer Camii nin önünden geçtik. Henüz açılmamış... Her neyse hayli tur attıktan sonra adını zikr etmiş olduğum bu camiye girdik. Ana kapısı açık değildi, yan kapıdan... İçeride iki üç kişi var. Bizim kafilemiz yedi kişi. Ezan okundu, sünnetleri kıldık. Son gelenlerle cemaat 14 kişi olmuştu.
Caminin imamı umreye gitmiş, farz namazını yeşil takkeli gençten biri kıldırdı.
Normalde, sabah namazlarını kadınlara ayrılmış, küçük yerde kılıyorlarmış. Bizimle beraber 14 kişilik "büyük" bir cemaat olduğu için bu sefer geniş kısımda kıldık.
Namazdan önce, İstanbul da okunmayan bazı tesbihat yapıldı. Sonra farzı kıldık. Vekil imam efendi birinci rekatta kısa "Kadr" suresini okudu. İkinci rekatta da kısa bir sure, daha sonra, kunut duası...
Tesbihattan sonra Yâsîn suresi okundu.
Böylece, Van ın merkezindeki büyük Hazret-i Ömer Camiinde sabah namazımızı kılmış olduk.
Oradaki dostlarımla samimî görüşüyoruz, onlara "Hani siz bana Van'ın ahalisi dindardır" demiştiniz. 300 bin nüfuslu bir İslâm şehrinin ortasındaki büyük camide sabah namazı sadece 14 kişilik (bu rakamın 7 si biziz) bir cemaatle mi kılınmalıydı .." diye serzenişte bulundum.
Çeşitli tarikatler, Nurcular, Şu veya Bu Efendi hazretlerinin bağlıları, cemaatler, gruplar... Bunlar elbette namaz kılıyorlar ama cemaat nerede
Bir İslâm şehrinde sabah namazı vaktinde şu manzara görülür:
Ezandan bir müddet önce veya Ezanla birlikte binlerce, on binlerce evde ışıklar yanar, Müslümanlar namaz için uyanır, harekete geçer.
Erkekler, delikanlı gençler abdest alır, giyinirler ve camilere giderler.
Herkes sünneti kılar, sesi çok güzel bir hafız Kur an okur... Bir kenarda bazıları tesbihatla meşgul olur.
Farz namazı vakti gelir. Ön safta büyük ulema, büyük şeyhler, büyük bürokratlar, şehrin ileri gelenleri... Sonra her sınıftan ahali...
Cami lebalep dolar.
Sabah namazı olduğu için her rekatta üç-dört sayfa Kur an okunur. Sonra tesbihat, mihrabiye... Halk dağılır.
Benim çok sevgili, çok hürmetli, çok değerli Vanlı Müslüman kardeşlerim.
Şehrinizin gerçekten bir İslâm şehri olmasını istiyorsanız, bilhassa sabah namazlarında cemaate devam ediniz.
İffetli, hürmetli İslâm kadınları!... Beylerinizi, delikanlı çocuklarınızı sabah namazlarında camiye gönderiniz.
Senede bir, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri ile sevgili Peygamberimizin (Salat ve selam olsun O na) ruhaniyetini memnun edemeyiz. O aramızda olsaydı, halimizi öğrenmek için bize öncelikle namazı ve cemaati sorardı.
Hazret-i Ömer Faruk radiyallahu anh efendimiz, ufuklara (uzak vilayetlerin valilerine) gönderdiği mektuplarda ilk olarak namazı sorarmış.
Namaz, hadd-i zatında ne kolay bir ibadet. Sabahleyin kalkarsın, abdestini alırsın, giyinirsin ve camiye gidersin. Biz bu kadar kolay bir ibadeti hakkıyla ve dosdoğru olarak yerine getiremezsek, daha zor İslâmî hizmetleri nasıl yapabiliriz.
Bu devirde tembellik almış yürümüş. Her gün gidemiyorsak, bari zaman zaman, mesela en az haftada bir gün (mesela pazarları) gidelim. O üzerine titrediğimiz otomobillerimizi ibadet yolunda kullanalım.
Namaz ve cemaat ne kadar ulvî, önemli, mukaddes, hayatî, yüksek iki konu... Bunların ulviyetine mukabil uyarı ve tenkit yapan bendenizin aczi, zayıflığı, fakrı, değersizliği, hiçliği... Büyük tezat değil mi Benim değersizliğim asıl konuyu gölgelemesin. Bu uyarı ve tenkitleri birinin yapması gerekiyordu...
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle...
Yukarıdaki tesbit ve uyarı bütün Türkiye için geçerlidir. Müslümanlar:
Genelde beş vakit namazlar çok ihmal ediliyor. Türkiye ahalisinin yüzde 10 u kılıyor, diğerleri bînamaz olmuş.
Farz namazlarının cemaatle kılınması da çok ihmal edilmiş.
Hele sabah namazlarındaki durum tam bir fecaat.
Biz eski Müslümanlar kadar şuurlu olamayız. Âhir zamanın kirleri pasları vicdanlarımızın aynalarını karartmış. Çok vazifelerimizi, ibadetlerimizi ihmal ediyoruz. Lakin namazı ihmal etmeyelim. Çünkü namazsız ve cemaatsiz kurtuluş olmaz.
Önümüzdeki birkaç yıl içinde, namaz kılan halkın sayısını, yüzde 10 dan, yüzde 60 a çıkartmalıyız,
"Namazı cemaatle kılacağız da ne olacak " diyenlere:
Namazın esrarı (sırları) vardır. Allah ın yardımı, koruması, zaferi cemaat üzerinedir.
Beş vakit namaz kılamayacak, cemaate gidemeyecek, sabah namazlarında camileri boş bırakacak kadar aciz ve tembel bir Müslüman toplum iflah olmaz, esaret ve zilletten kurtulmaz.
Namaz kılmayan bir Müslüman toplumu şeyhler, hocaefendiler, pabucu büyükler, Hazret-i Muhteremler, Hazretül-Hazeratlar, Şu nlar, Bu nlar kurtaramaz.
Selam ve hürmetlerimle...
Kaynak; Mehmet Şevket Eygi