Miraç Gecesi
Miraç, yükseklere diklemesine çıkarma ve (İlahi Asansör) demektir. Çıkılacak yere de mecaz olarak Maraç denir. Miraç Yüce Allah'a yakınlık makamının en üstünüdür.
Miraç, yükseklere diklemesine çıkarma ve (İlahi Asansör) demektir. Çıkılacak yere de mecaz olarak Maraç denir. Miraç Yüce Allah'a yakınlık makamının en üstünüdür.
Miraç kelime anlamı olarak, “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamına gelir. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) göğe yükselerek Cenab-ı Mevla'nın huzuruna kabul edildiği geceye Miraç Gecesi denmiştir. Birçok ilahi sırrı, hikmet ve bereketi bünyesinde barındıran bu gece İsra suresinin ilk ayetinde şöyle ifade edilmektedir: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra, 1)
İsra ve Miraç olayı Yüce Allah'ın sevgili peygamberine bir mükafatı ve ilahi bir mucizesidir. Çektiği bütün sıkıntıları, içine düştüğü üzüntüleri, zorlukları ve yorgunlukları, hatta kendisine vahyedilenleri tebliğ ederken ve davetini yayarken karşılaştığı zorlukları unutturacak bir hediyedir.
Nitekim Rasulullah (s.a.v) Mekke'de insanlara hakkı tebliğ etmesinden dolayı müşrikler tarafından çeşitli eziyetlere maruz bırakılmıştı. Kendisine, ailesine ve müminlere ambargo uygulanmış, kimse onlarla alışveriş yapmamış, günlük ihtiyaçlarını giderme hususunda bile sıkıntı içine girmişlerdi. Bu sıkıntılı zamanlardaki en büyük destekçilerinden amcası Ebu Talip'i, kısa süre sonra da değerli hanımı, müminlerin annesi Hz. Hatice'yi (r.a) kaybetmiş ve birbiri ardına gelen bu olaylar dolayısıyla çok üzülmüştü. İşte bütün bu sıkıntılardan sonra dost dostunu mükafatlandırdı ve onu kendi katına yükseltti.
İKİ YAY ARASI KADAR YAKIN
Hicretten bir buçuk yıl kadar önce Recep ayının yirmi yedinci gecesi Peygamber Efendimiz (s.a.v), Cebrail vasıtasıyla Mekke'den alınmış, oradan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya getirilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) burada birçok peygamberle görüşmüş ve onlara imamlık yaparak namaz kıldırmıştır. Hz. Peygamber'in (s.a.v) Mekke'den alınıp Kudüs'e getirilmesine, Kuran'ın tabiriyle “Gece yürüyüşü” anlamına gelen “Leyle-i İsra” adı verilmektedir.
Aslında Rasulullah'ın (s.a.v) gerçek yolculuğu bundan sonra başlamıştır. İşte Miraç, adını bu yolculuktan alır. Zira Hz. Peygamber (s.a.v) dünya üzerindeki yolculuğundan semalara doğru bir yolculuğa, hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın işitmediği, Allah'ın kendisine ve ümmetine birçok hediyeler vereceği bir yükselişe geçmiştir. Cennet nimetlerini ve cehennem azabını müşahede etmiştir. Ve en önemlisi de sevgilinin sevgiliye kavuşacağı gecedir Miraç… Kur'an'ın da anlatımıyla, Rasulullah (s.a.v) Allah'a (c.c) iki yay arası ve hatta daha da yakın olmuş ve O'nu dünya hayatındayken baş gözü ile görmüştür.
NAMAZ MÜMİNİN MİRACIDIR
Resulullah (s.a.v) o sonsuz alemden dönüşünde müminlere hediyeler de getirmiştir. Bu manevi hediyeler yüce Allah'a şirk koşmayan her müslümanın cennete gireceği, Bakara suresinin son üç ayeti (Amene'r-resulü) ve beş vakit namazdır.
Peygamberimiz'in (s.a.v), Miraç'ta gerçekleşen Allah ile mülakatı hadisesi, namaz içinde sembolik olarak yaşanmaktadır. Bu sırra işaret için Peygamberimiz (s.a.v) “Namaz müminin miracıdır” buyurmuştur. Namaz, kulun günde beş defa yaradanın huzuruna çıkması O'nunla buluşması, divanında durması ve O'nunla yüz yüze gelmesi demektir. Bu yüce divanda, arada hiçbir vasıta olmadan her türlü dilek ve ihtiyacını kul bizzat Allah'a arz eder, O'na sığınır, yalnızca O'ndan yardım diler. İmam-ı Gazali (rah) der ki, namaza başlayan kişi cenneti sağında, cehennemi solunda, Sırat'ı, ayaklarının altında, Allah'ın da (c.c) kendisine yönelmiş olduğunu düşünür.
Böylece Namaz, dinin direği, imanın alameti, amellerin en faziletlisi ve Allah'a en sevimli olanıdır. Namaz, kalbin nuru, gönüllerin sefası, takva ehlinin göz aydınlığı, müminlerin miracıdır. Bu sebeple her mümin namaza başladığında, namazın kendisinin miracı olduğunu, dolayısıyla yüce Allah'ın huzurunda bulunduğunu bilmelidir. “Kulun rabbine en yakın olduğu an secde halidir” buyuran Rasul-i Zişan Efendimiz (s.a.v) müminin miracını böyle izah etmektedir. Nitekim Allah (c.c) “…biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf, 16)
buyurmuyor mu?
MİRAÇ GECESİNİ NASIL İHYA ETMELİYİZ?
Miraç gecesi, ulvi bir gecedir. Bu mübarek geceyi gaflet içerisinde geçirmemeli, ibadetle Allah'a karşı şükran borçlarımızı ödemeliyiz. Namaz kılmalı, Kur'an okumalı ve Allah'tan af ve bağışlanma dilemeliyiz. Ayrıca ailemize de bu gecenin anlam ve önemini öğretmeliyiz. Çevremizdeki yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım elimizi uzatmalıyız. Annemizi, babamızı ve büyüklerimizi ziyaret edip dualarını almalıyız. Ebediyete intikal etmiş olanlarımızı rahmetle anarak ruhlarını şadetmeliyiz. Dostlarımızla tebrikleşmeli, sevgi ve saygı duygularımızı perçinlemeliyiz.
Mümin mübarek kandil gecelerini birer fırsat bilmeli, bu müstesna zaman dilimlerinde Allah'a daha da yakın olmaya çalışmalıdır. Şunu unutmamalıdır ki, Allah'a yakınlık, O'nun emirlerini yerine getirmek, yasak ettiği şeylerden kaçınmakla mümkündür.
MİRAÇ KANDİLİNDE ORUÇ
Ebu Hüreyre (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Recep ayında bir gün ve gecesi vardır ki, her kim o günde oruç tutup gecesini ibadetle ihya ederse, yüz sene oruç tutmuş gibi sevap kazanır. Bu gece Recep'in bitimine üç gün kala olan gecedir (Miraç Kandili)”
Halife Ömer b. Abdülaziz (rah) Basra valisi Haccac'a gönderdiği bir mektupta şöyle demiştir: “Sana, senenin dört gecesini tavsiye ediyorum. Bu gecelerde Allah Teala'nın rahmeti sağanak halinde yağar: Recep ayının ilk gecesi (Regaip Kandili) ile yirmi yedinci gecesi (Miraç Kandili), Şaban ayının yarısındaki gece (Berat Kandili) ve Ramazan Bayramı gecesi (bayramın bir gün öncesinin akşamı).”