Miras

Kim bilir kaç kez yaralamıştı elini. Kaç kez, titreyen ellerinden dolayı kavramakta zorlandığı şu aletlerle başı dertteydi. Olsun, eserine bakınca htiği mutluluk buna değerdi. Emekli olduktan sonra bir süre dinlenmişti dinlenmesine ama onu yoran düşünceler ve atıl durumda kalma hissi ile rahatsız olmaya başlamıştı.

Kim bilir kaç kez yaralamıştı elini. Kaç kez, titreyen ellerinden dolayı kavramakta zorlandığı şu aletlerle başı dertteydi. Olsun, eserine bakınca htiği mutluluk buna değerdi. Emekli olduktan sonra bir süre dinlenmişti dinlenmesine ama onu yoran düşünceler ve atıl durumda kalma hissi ile rahatsız olmaya başlamıştı.

Kolay değil, 30 yıllık üniversite hocalığı, onca öğrencisi, ilim adamlığı bir anda gerilerde kalıvermişti. Hastalığına rağmen, toprakla uğraşmak yapabileceği en güzel şeydi. Güzeldi de, elindeki şu yaralar bir türlü iyileşmiyor, bel ağrıları da giderek artıyordu. Oysa toprakla tanışıklığı yeni değildi. Ziraat Fakültesinde hocalık yapmış, şehrinde büyük bir ormanın temellerini atmış, birçok park ve bahçenin projesini üstlenmiş, yeşil için büyük bir mücadele vermişti. Şimdi de şehrin biraz dışında bir toprak edinmiş, onu ekip biçmekle meşguldu.

Aslında çok umurunda olmasa da, torunları, çocukları ellerinin bu halini görmesinler, aynı sofrada yemek yerken tatları kaçmasın diye doktoruna gitmeye karar verdi. Muayene ve ilaç faslından sonra her zamanki tatlı sohbetleri başlamıştı. Doktoru onu bir yürüyüş esnasında, nehir boyunca çeşitli ağaçlar dikerken görmüştü. Bu karşılaşma her gün tekrar etmiş ve tanışık olmuşlardı. Yeşile ve toprağa olan tutkusunu biliyordu. Ona eldiven kullanmasını, bir müddet dinlenmesini önerdiğinde:

“O kadar zamanım yok ki doktorum, bir bahçe hazırlıyorum. Ben de torunlarıma miras olarak onu bırakacağım”

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme