Mizahsız yaşam olmaz...

Karadenizliyim ya, nereye gitsem 'alamet-i farika'mı söylesem muhataplarımın dudaklarında bir tebessüm, ardından belirgin bir gülücük beliriyor.

Karadenizliyim ya, nereye gitsem; "alamet-i farika"mı söylesem muhataplarımın dudaklarında bir tebessüm, ardından belirgin bir gülücük beliriyor.

Oysa, ortamda mizah adına ne bir söylem var, ne de bir durum...

Karadenizlilik işte böyle... Hoş, sohbetsever, mizahsever kişiler olduğumuzu herkes bilir. Ama bir o kadar da ciddiyiz ayrıca.

Karadenizliyiz ya, yaşamımızın her anında, -en darda olan durumlarda bile- hep fıkra kotarırız yaşamda. Yaşamın her anında...

Caddede/sokakta... Kafede... Berberde/manavda...

Her yerde... Ama her yerde.

Bu konuda Macar asıllı yazar Arthur Koestler'in kulak kabartması gereken şöyle bir öğretisi var bizler için;

"... insanca bir yaşam mizahsız olmaz!.. Çünkü, o zaman insanı insan kılan en önemli yaratıcılık kaynaklarından biri kurumuş olur."

Ve şöyle devam ediyor öğretisine Arthur Koestler;

".... İnsanlar' akıl ve ruh sağlıklarını mizah yoluyla koruyorlar. En rahat, en uyumlu ve en verimli kişilikler, kendi kendileriyle alay edebilen, mizah yoluyla özeleştiri yapabilen, dünyaya, topluma ve öbür bireylere 'kırık bir gülümseme'yle de olsa hoşgörü ile bakabilenlerdir." diyor.

Hangimiz böyleyiz?

Caddelerde/sokaklara gülümseyen, yüzünde neş'eli olduğuna ilişkin bir işaret olan kaç kişiyle karşılaşıyorsunuz?

Toplantılarda ya da başka mekanlarda mizahın kişiyi rahatlatan o halini/durumunu yaşayanlar var mı etrafınızda?

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme