Nağır geliyooor..

Van da toprak evlerin hemen hemen hepsinin bahçesi olurdu, kimisi evinin arkasına kimisi yan tarafına kimisi de bahçesinin sonuna Ahır yapardı. Büyük baş hayvan (inek-Öküz ) nadiren koyun keçi beslerlerdi, Süt ihtiyaçlarını karşılarlardı. Tabi biz Vali konağı mahallesi çocuğu olduğumuz için bize tango gözüyle bakarlardı..!

Van da toprak evlerin hemen hemen hepsinin bahçesi olurdu, kimisi evinin arkasına kimisi yan tarafına kimisi de bahçesinin sonuna Ahır yapardı. Büyük baş hayvan (inek-Öküz ) nadiren koyun keçi beslerlerdi, Süt ihtiyaçlarını karşılarlardı. Tabi biz Vali konağı mahallesi çocuğu olduğumuz için bize tango gözüyle bakarlardı..!

Ama ben Dedemlere ( Kasap Ziya namı değer Kırıkcı Ziye emmi) çok sık gider bir bahaneyle orda kalırdım. Hafıziye Mahallesi benim ikinci mahallemdi. Dedemlerin İnekleri vardı,ki o mahallede herkesin davarları vardı. Sabah beş gibi hayvanlar sokağa çıkar Nağırcı (çoban da diyebiliriz) diğer mahalleden topladıkları davarları sürüye katar tüm gün kalenin oraya otlatmaya götürürdü.

Davar deyip geçmeyin, Nağırcının geliş saatini bilir, sürünün gelmesini bekler hiç kimsenin müdahale etmesine gerek kalmadan aralarına katılır giderlerdi.

Hane halkı da günlük işlerine bakardı, ev temizliği, yemek hazırlama ve en önemlisi Ahırın temizliği. Annenemin ( Mahallenin Nadide Bibisi) rutin işleriydi. Her nedendir bilmem, ahırlar hep karanlık olurdu küçük bir pencere ve çok düşük mumlu ampuller.Elektriği olmayan ahırlarda Gaz lambası olurdu. Gaz lambasının titreyen alevinin verdiği çok az ışıkda, Davarlar huzurlu olurdu. Dededim Çiçek isminde bir İneği vardı ki en çok sütü ondan alırdı, Çiçek nağırla gitmez özel bakılırdı. Çok irimiydi yoksa bana mı öyle gelirdi bilmiyorum. Yüzü çok güzeldi. Sakin bir tabiatı vardı, annennem çok özenirdi, hergün tımarını yapardı. Tımar yapılan alete KAŞAĞI derlerdi. Bir gün annennem ile bende ahıra gittim süt sağacaktı, Küçük taburesine oturur kovayı tam ineğin memelerinin hizasına koymadan,ineğin memelerini bir güzel yıkar kurular sonra sağardı. Kovaya süt doldukça çıkan ses süt için bestelenmiş müzik gibiydi, Şuan o sesi kelimeye dökemiyorum ama seslendirebilirim. Süt kovaya doldukça ses tonu değişir ve kovada köpük oluşurdu. Arada Çiçek arka ayağıyla hareket eder kovaya vurur gibi yapardı. Ben de canım yandı diye düşünürdüm, ama annennem dudaklarını titreştirerek bir ses çıkarınca o da sakinleşirdi. Sanki aralarında özel bir konuşma vardı. Sağma, tımar ve yem işi bittikten sonra ev işlerine başlardı. Bazen evlerinin arkasında ki Tandır evinde ekmek yaparlardı, mahallenin teyzeleri bir araya gelip sohbet ve dedikodu eşliğinde birbirlerine yardım ederdi, kimisi hamur yapar kimisi hamuru top haline getirir kimisi de hamuru açardı. Tandır başında olan elindeki yastığa (Mazraka) yufkayı koyar lap diye tandırın duvarına yapıştırırdı. Biz çocuklarda tandırdan yeni çıkmış ekmeğin kokusuyla bir yerlerimiz şişmesin diye erketede beklerdik. Ekmeği kapan doğru bahçeye elma ağaçlarının dibinde keyfini çıkarırdık. Akşama kadar bu hengame devam ederdi, taa ki Sokağın başında Davarlar görülünceye dek. Davarların geldiğini kim gördüyse koşarak bağırırdı,herkese duyurmak için ''NAĞIIIIR GELİYOOOOOR''

İlginçtir, Davarlar evlerinin yolunu bilir ve tek tek kendileri ahırlarına giderdi. Sağılmak ve Tımar edilmek için.

Her ne kadar Vali konağı mahallesi çocuğu olsak da, Ahır da, Nağır da, Davar da görmüşlüğümüz var...

Yani;

Köy Kent yaşamının çocuklarıyız.

Aze...

Bakmadan Geçme