Ne çok okurduk
Ne çok okurduk kimimiz elif be, kimilerimiz de Teksas, Tommiks!
Bayramda selamlaşıp, bayramlaştığımız konu komşuda gördüm ki fena halde sanal âleme dalmışız. Okuma alışkanlığı sizlere ömür. Varsa yoksa parmaklar arasında sıkı sıkıya tutulan akıllı telefonlar. Çocukların ellerindeki telefonlara bakınca şaşırıyorsunuz. Çünkü en ucuzu bin liranın altında olan bu telefonlar oyuncak gibi.
Hadi parasını es geçelim… Ya bu telefonların yarattığı o müthiş bağımlılığa ne dersiniz?
“Pardon!” Deyip bipleyen telefonunu açan kişinin size dönmesi en az on beş yirmi dakika. Hani açmışken gelen e postalara, sosyal medya mesajlarına da bakılınca ve hatta bir de klavyesinden yanıt yazınca o on beş, yirmi dakika yarım saate bile çıkabiliyor.
Geçen gün akşamüzerleri bir iki saatliğine devam ettiğim kahvede okeyden başını kaldırıp ta bir soluk söyleşen arkadaşım konuyu sanal haberleşmeye getirdi.
“Yav bizim hanım da sosyal medyaya takılıyor. Takılsın da kaçtır dibi tutan yemeklere talim etmeye başladık. Geçenlerde ütüsüz pantolonu üzerimde görünce sinirlenen hanımefendi bu ne diye celallenince, e dedim ütü senin görev alanındı. Unutmuşsun ben de giyeyim de fark etsin diye düşündüm dedim. Demez olaydım bir feryadı figan ki deme gitsin. Kahırlandı ben de insanım bu kadarcık hakkım da mı yok diye mızırdandı. Konuştuğuma pişman oldum. Sen na yapıyorsun bu duruma?” Diye sordu.
Kem küm ettiysem de bizde de aynı teranenin sürdüğünü anlattım. Ama hangimiz internetteysek diğerimiz evdeki gidişatla ilgilenmeye karar aldık.
Ben en çok okumayı bırakan çocuklara ve gençlere üzülüyorum. Şükür bizim evde okumayla ilgili sorun yok. Günlük gazetemiz alınır ve internet ortamından okurlara sunulan kitap seçenekleri gözden geçirilir ve haftada en az iki kez kargoyla kitaplar gelir. Bütçeden kitaplara ayrılan pay en az mutfak giderleri kadar.
Ama komşularımızda bu yok. Arada bir kapıyı çalan kadim komşularımız:
“Biriken gazeteniz var mı? “ Diye sorar. Hanım dişlerini gıcırdatsa da şakalarıma komşulara takılmadan edemem:
—Ha siz güncel haberleri birkaç gün sonradan takip ediyorsunuz. Derim ya da:
—Bulmaca eklerini de ister misiniz? Diye takılırım. Sağ olsunlar pek pişkindirler esprilerimi anlamazlıktan gelip kıvırtırlar:
“Yahu siz bunların hepsini okudunuz mu?”Cevabını yapıştırırlar. İşte tam şakayı uzatayım derken hanım devreye girer:
“Siz hocaya bakmayın tekaüt oldu ya laf olsun diye konuşuyor.” Diyerek arayı bulur.
Yani siz söyleyiniz Allah aşkına günde bir gazete okuyanla, saat başı farklı kanallardan haberleri ve haber analizlerini dinleyenlerle, bütçesinin en önemli payını her ay kitaplarla ayıranlarla hiç okumayanlar aynı olabilir mi?
Erol Evgin hemşerim ne kadar haklı… Değil mi yani?
Biz daha ilkokulda iken kaptık okuma alışkanlığını. Sadece ders kitapları değildi okuduklarımız. Ders kitapları arasına sokuşturduğumuz Teksas, Tommiksler, Abdullah Ziya Kozanoğlu ile Oğuz Özdeş'in kahramanlık kitapları… Kemalettin Tuğçu'nun tüm kitaplarını nasıl okurduk nasıl anlatamam.
Ve bizim kuşağın bir alışkanlığı da kitap değiş tokuşuydu. Okul harçlıklarımız yetsin diye arkadaşlarla ben şu kitapları sen şu kitapları al derdik ve sonra takas yapar daha çok kitap okuma olanağı bulurduk. Çoğumuzun kütüphane üye kartı vardı. Ödünç aldığımız klasikleri belirli zaman dilimlerinde okuduktan sonra götürüp iade ederdik.
Ya şimdi?
Beleş gazete, kitap dağıtın şimdiki gençlere yüzlerini bile açıp bakacaklarından emin değilim. İlla akıllı cep telefonları ve bilgisayarlar… İnternetten hangi yazarın kitabının adını yazsalar özeti ellerinde… Öyle ilk sayfadan başlayıp son sayfaya kadar bir roman, öykü kitabı okuyanlar numuneliklerdir. Bir öğretmen olarak internetteki kitap özetlerine fena halde gıcığım. Bu yöntem çocuklarımızı ve gençlerimizi hatta yetişkinlerimizi kolaycılığa itiyor, hazırcı alışkanlığı tüm hücrelerine yerleştiriyor.
Öğretmenler, anne ve babalar olarak bu garabetten çocuklarımızı ve gençlerimizi hatta kendimizi kurtarmalıyız. Elbette internet olmalı, sosyal medya olmalı ama bütün bir hayatımızı esir almamalıdır.
İşte böyle…