Neyi mi, KUTLA(t)DIK
Bahri Yıldızbaş yazdı...
Fakirlik, sadaka, yalana inanma ve masular defterimi kapattım. Artık beni hiç bir fakir ve zorda olan insan arayıpta, fakir edebiyatı yapmasın. Dilencilik, sadaka, yalan ve hırsızlık bizim değil: Yan gelip yan yatan, ülkesini satan ve savaşta bırakıp kaçan, Arap drallarının kültürüdür.
'Sadaka, dilenci, yalan, rüşvet ve hırsızlık sözcükleri, adil bir devlette ağıza alınmaya gerek duyulmayacak, olgulardır zaten.' Taş Yürek
Türkler, bu sözlerin kültüre dönüşmemesi işin, ne kelleler vurmuşlar. Adları da 'barbar ve zalim' olmuş.
Aklıma, bir kliseye yeni atanan Papaz ile karga hikayesi geldi.
— Kliseyi temizlemiş, düzenlemiş, fakat iki büyük sorunu oluşmuş:
— Hiç müşteri pardon cemaat yok ve bir karga gelip çana çişini, haça kakasını yapıyor, bir de bayrağı gagalayarak yırtıyordu.
Papaz, yarım gün canı çıkana kadar temizliyor. Ertesi gün yine karga geliyor, her gün yaptığını yapıyormuş.
Çare arayıp bulamayınca, gidip Belediye Başkanı'na danışmış:
— 'Şu karga azizim, gelip her şeyi berbat ediyor. Ben temizliyorum, paklıyorum, tam yerime oturmuşken yine geliyor…'
'Kolay' dedi Başkan. 'Oraya bir parça tuzlu peynir sakla, hırsızdır. Yanına susuz rakı koy, bedava bulunca kaçırmaz. Göreceksin, gelip ayağının ta dibine düşecektir.'
— Papaz denileni yaptı…
Tuzlu peyniri kuytuya koydu. Tasa, susuz rakıyı boşalttı. Gözünü deliğe dayayarak, beklemeye başladı.
— Karga gözüktü, kendinden emin tuzlu peyniri buldu yedi ve susadı.
— Tasa döndü, tadının farkına varıncaya dek iki fırt aldı, kafayı buldu, sallandı ve Papazın ayaklarının ta dibine düştü.
Papaz, kargayı alıp iki kanadından tutarak havaya kaldırdı.
'Sen nesin?' diye sorup devam etti:
'İmanım var desen, hırsızlık yapmazsın. Milliyetçiyim desen, bayrağa kıymazsın…Hıristiyan'ım desen çana sıçmazsın. Müslüman'ım desen rakı içmezsin.
'Söyle ulan, sen nesin?..'
— Karga, cılız bir sesle cevap verdi: 'Hepsiyim abi, düzene uydurdular, 'her şey tanrıdandır dediler', her …. sevap saydırdılar. Ben de kiliseden ve papazlardan Kıcık alıp, ibadetten ve kiliseden uzaklaştım. Bir baktım her gün temizlik ve güzellik var, ben ne yaptığımı biliyorum mu zannediyorsun, temizliğe mıçmayı öğretmişler, ben masumum abi.'
— Papaz efendi: 'Evet hırsız ve utanmaz karga kardeş, bir sen masumsun, bir de biz papazlar.' demiş, mahçup bir üslupla. En azından utanma duygusunu yitirmemiş ve suçluluğunu kabul etmiş bir din adamı.
— Şimdi tüm olayların ve resimlerin hep dışını görüyoruz. Esas içindekileri ve ötesindekileri görebilsek.
LİYAKATsızca oturduklarımız, kamu malının talanına ortak olduklarımız, beşlilerin beşyüzlülerin ve beş bin yüzlülerin çevirdikleri dümenlere imza attıklarımız, memurluktan, kamuda işçilikten elde ettiğimiz haramlarla sermayedar olduğumuz, berberlikten büyük müteahhitliğe ve kara para aklayıcılığından iş adamlığı yolculuklarımızdaki sınırsız milyarların sahibi olarak, enflasyona enfeksiyon bulaştırarak, haram ve hile ile elde edilen on binlerce daire ve otomobillerinin pazarında; üç yüz bin liralık dairelerin fiyatını beş milyona, elli bin liralık otomobillerin fiyatını bir milyona, bin liralık kirayı on bin liraya, iki liralık dövizi yirmi liraya, iki liralık yakıtı otuz liralara hoplatarak, üreticiyi ve marketleri şeytanmış gibi taşlatarak, doymayan domuzluklarına yeni şerbetler katarak, okula gitmeden okul bitiren 18 yaşında 18 milyonluk araçlarla ortalıkta gezen veletlerinin servetlerine, yeni saltanatlar eklemenin kutlamasını yaptılar.
Hem de o kutlamaları, asgari ücretle yanlarında çalıştırdıklarına 'çocuklarınız ve ailelerinizle katılmaz, video ve fotoğraflar göndermezseniz, işten atılırsınız' tehditleriyle ellerine; birer bayrak, birer dürüm, birer metro bileti ve dolmuş ücretleri vererek, sabahlara kadar sokaklarda böğürte böğürte 'Zafer inananlarındır, vatan bölünmez, ezanlar susmaz ve bayraklar inmez' naraları arttırarak, aylarca uykusuz ve varlık içinde aç geçen gecelerinin intikamını aldılar, evet aldılar ve sözde rahatladılar.
Köleliği bir sanata dönüştürdüler, çünkü bırak zaferi, ortada kutlanacak bir şey olmadığını, yirmi bir yıllık bir iktidarın ve şu andaki ekonominin kutlanacak bir tarafı olmadığını bizden iyi biliyorlardı. Ahiret veya kıyamet ateşi ne beş yıl ve ne de bin yıl DEĞİL ki.
Aylarca, binlercesi bunun İçin planlar yaptılar. Köleler ve aptallar, her yıl artar. Çünkü onlar, Allah'ın emanetleridir, bilmez, sorgulamaz ve iş bulduğu İçin mutlu olan saflardır. Cuma günleri namaz ve eller havada dua İLE şükür ederler.
Aslında bu kutlamalar iktidarın kutlaması değil, iktidardan nemalanan pervanelerin, son on yıllık: Ahlak, hak, hukuk, adalet ve vicdan pusulalarının yerini bulmak, kendilerini kandırmak ve rahatlamak kutlamasıydı.
Ah be ahlar, o öyle olmuyor. Beyin uyusa da, gözler açık kalıyor. Ölülerinize değil, milyonların öldürdüğünüz ölen yarınlarına, haklarına, umutlarına ağlayın.
Bir de, ahların en sevdiklerinizden çıkaracağı; İLAHİ ADALETİN gücünün, yüce varlığına.'