OLMAZ, OLMAZ MI?
Bahri Yıldızbaş yazdı...
Albert Einstein'in 'Yaşamımdan Notlar' kitabında;
** 'Münih'teki Luitpold Gynasium Ortaokulunda öğrenci iken, bir öğretmenim:
— 'Sen, bu okulda öğrenci olmasan daha iyi olur.'
'Bir hatam ve saygısızlığım yok. Neden böyle düşünüyorsunuz?'
— 'Evet. Hatan yok, sınıfın arka sırasında yüzünde sürekli bir alaycı gülümseme ile bakıyorsun ve çok yaramazsın. Bu davranışların, sınıftaki öğretmenlik saygımı zedeliyor. Bu tavırlarından vaz geçmez isen, hayatta hiç bir şeyi de başaramayacaksın.'
67 yaşında yazdığı, kitabında;
* 'Başarılı biri olmaya DEĞİL, değerli biri olmaya çalışın.' diyen bilgenin kitabından minik bir özet çıkardım. Öylesine benzer ki...
İlkokul öğrenimimi, Van'ın köklü ve Cumhuriyet döneminin okullarından ilki olan Cumhuriyet İlkokulu'nda, nitelikli bir öğretmenle tamamladıktan sonra;
Öğretmen okulu ve imam hatip okulu sınavlarını ilk sıralarda kazanmama rağmen, 1969 yılında rahmetli babamın isteği üzerine Van İmam Hatip Ortaokulu'nda okumaya başladım.
Mevcudu 40 civarında ve yarısı kömürlük olan bir sınıfta başlamış, iki ay sonra iki yıl önce yapılan Van Ticaret Lisesi binasına taşınmış ve birinci kat İmam Hatip Okuluna tahsis edilmişti. Mahallemizin okulu ve her gün bahçesinde oynadığımız bir yer olduğu İçin, çok mutluydum. İşin garibi burada başlıyordu. Okulumuzda bir tane ikinci sınıf, iki tane de birinci sınıf vardı.
'Eğitim, kafayı geliştirmek demektir. Belleği doldurmak değil.' diyen Mark Twain'in fikirlerini, öğretmenler ne o zaman ne de şimdi tanımadılar Kİ.
Öğrencilerin çoğunluğu medrese eğitimi almış kırsaldan gelen öğrenciler ile uzak mahallerden gelenlerle birlikte, çoğu bizden yaşça büyüklerdi. Bizim sınıfımızda ise; on civarında çarşıda ve meydanda büyümüş, sekiz yaşlarında sinema ve halk kütüphanesini tanımış, Van Atatürk ve Cumhuriyet İlkokulu mezunu öğrenciler toplanmıştık.
Öğretmenlerin en sevmediği ve sürekli babalarımıza şikayet ettiği öğrenciler bizdik. Her hafta, evlerimizde kıyamet kopardı. 'Hocam biz ne yapıyoruz Kİ, sürekli bizi şikayet ediyorsunuz.' diye sorduğumuzda, 'Çok konuşuyor, çok koşuyor, söz dinlemiyor, ders anlatan öğretmenlerin sözünü kesiyor, çok soru soruyor, sinemaya gidiyor, Maraş caddesinde geziyorsunuz ve sizleri her gün çarşıda görüyoruz.' oluyordu.
* Oysa; 'Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.' diyen Atatürk'ü okumuş ve fikirlerini tanımış olsalardı.
'Evimiz o caddede, dükkanlarımız çarşıda ve bu mahallelerde yaşıyoruz.' dediğimizde, 'Öğretmenin karşısında konuşulmaz, karşı gelinmez, gülünmez, koridorlarda koşulmaz, bahçede top oynanmaz ve arkadaşlarla çok samimi olunmaz, bakın arkadaşlarınıza ne kadar efendi ve sessiz oturuyorlar' diyerek, her gün tahdit, şikayet, 'disipline verdik' diye diye ve bizi terbiyesiz ilan ederek; Hasan Araz, Ümit Karael, Diyanettin Aydın, ben ve Rahmetli Aydın Koç ile Mustafa Koç olmak üzere, on kişiyle birlikte 'sizden adam olmaz' diye bizleri sınıfta bıraktılar.
* Aristo'nun, 'Eğitimin kökleri acıdır, ama meyvesi tatlıdır.' Acısını çektim, meyvesini de öğrencilerime hizmet ederek ve onların sevgisiyle yedim. Sonradan, yine mutsuz ve beceriksiz yöneticiler tarafından, öğrencilerimden ve meyvelerimden uzaklaştırıldım.
Bazılarımız okul değiştirdik, bazılarımız okumak istemedik, hatta ben öğretmenlerin şikayetinden dolayı kızan rahmetli babama küserek dükkana gitmeyip, abilerimin yanında oto kaporta ve boyacısı olmak İçin çalışmaya başlamıştım. Okullar açılınca, yeni atanan okul müdürü, bir arkadaşımızın babası İLE tanışmış ve konu kendisine anlatılınca, babalarımızla görüşerek bizleri tekrar okula çağırmıştı.
* Her öğretmenin; 'Aç koyma hırsız olur, çok söyleme yüzsüz olur, çok değme arsız olur.' Gibi; psikolojiyi, pedagojiyi ve rehberliği destekleyen sözlerini bilmesi gerekiyor.
Okul müdürü ve öğretmenler; öğrencilerinin pedagogu, danışmanı ve sahibi olmalı, onları çok sevmelidirler. Bizim okul müdürümüz, adaleti ve insanlığı İLE bir orkestra şefiydi. Allah ona rahmet eylesin, ışıklarda uyu İzzettin Karabaş öğretmenim.
İlerleyen yıllarda, 'sizden hiç bir halt olmaz' deyip bizi sınıfta bırakan, müdür yardımcıları ve öğretmenlerin bazıları İLE samimi olduk, bazılarını hiç sevmedik. Okulumuzu; sosyal, kültürel, piyes, münazara, sanatsal ve spor yarışmalarında, başka iller ile ilçe gösterilerinde, tekvando dahil olmak üzere temsil ettik. Tamı tamına dört yıl, tüm bayramlarda okulun bayrağını onurlu bir şekilde taşıyarak, terbiyesiz olmayan yaramaz, hareketli, hatta mehter takımı malzemeleriyle orkestra kurup, bir bayram dönüşü, 'Bana bir kez gülmez misin, komşu kızı.' türküsünü çalan ekip olduk. Yazılan Hababam Sınıfı değil, yazılamayan 'Ha Bizim Sınıftık.'
Her okula; öğrencilerinin ruhunu anlayan, gerektiğinde uyaran, kızan ve öğrencilerinin yanında durmasını bilen, disiplin ve düzene önem veren, disiplin cezası verilmesinin ve sınıfta bırakmanın pedagojik ve evrensel olmadığına inanan, rahmetli İzzettin Karabaş ve Mahmut Gürgür ile Allah sağlık versin Ali Laleci ile Ahmet Voyvoda gibi eğitim yöneticileriyle, öğretmenleri olmalıdır. Eğitim yöneticiliği yaptığım sürece, bir çok konuda örnek aldığım, hatta lisede okurken bizlere güvenerek idaredeki bazı işleri yaptırarak tecrübe kazandıran saygıdeğer öğretmenlerimin ellerinden öpüyorum.
Bizim sosyal ve yaramaz ekibi hiç sevmeyen, etrafında dolanan ispiyoncuları çok seven müdür yardımcısı Küçük Mahmut; Liselerarası Futbol karşılaşmalarının birinde, 7 numaralı oyuncu değilikliği işareti verince, hakem Celal Özbahçeci oyunu durdurunca 'Ümit çıkma' dedim ve tribününde 'çıkma' sloganıyla, hakemde oyuncu değiştirmeden oyuna devam etmişti. Bizi müdür beye şikayet edince, kendisi de futbolcu olan ve olayı duyan rahmetli müdür bey, bizi nerede görse gülüyordu.
Tüm öğretmenlerimizin bu makaleyi okuması temennilerimle; öğretmenlerime, öğretmenlere, okul ve sınıf arkadaşlarıma, hayatıma dokunan herkese sevgiyle selamlarımı iletiyor, birlikte büyüdüğüm öğrencilerimi kocaman seviyor, onların güvenlerindeki gönül mevkilerinde yer alıyorsam ve alıyorsak; her çocuktan, çok güzel büyük insanlar olur.
İşte o zaman, öğretmenlerin hepsi de çok önemli insanlar olmuş olurlar. OLMAZ MI? OLMAZ demeyin, OLUR, OLUR. Hem de, çok lezzetli ve organik olur.