Ortamızdaki OTHELLO.
Bahri Yıldızbaş yazdı...
Kalabalık bir aile, kalabalık olduğu gibi, yeğenler ve misafirlerle birlikte, her gün en az yirmi kişinin yaşadığı, yemek yediği bereket ve lezzet sonrası. İşte o ailedekilerden sadece birinin hikayesi.
Gençliğinde, evden çıkacağı saatlerde, bazı arkadaşları hemen hemen her sabah, evinin önünde onu beklermiş. Onun da hoşuna gider, birlikte giyinir kuşanır, arabaya biner ve gezmeye giderlermiş. Her şey de, arabası olanın şirketinden. 'Ne kadar sevenim ve dostum var' diye, çok mutlu olurmuş. Mert, cesur, delikanlı, saf ve aptal dedikleri genç.
Kendi kıyafetlerini bacılarına ütületir, yıkatır ve arkadaşlarıyla ortak giyermiş. Hatta, 'yoruluyoruz' diyen bacılarını, 'Onlar benim kardeşlerim' diye, azarlarmış.
Arkadaş, dost, kardeş ve sırdaş olmuşlar. Düğünlerini birlikte yapmış, çocuklarını birlikte büyütmüş, minik bir otomobil ile sekiz on kişi gezmelere ve pikniklere giderlermiş. Yaş aldıkça, makam, imkan ve iş sahibi olanlar olmuş. Lider olan, Ankara'ya yerleşmiş ve kardeşlikleri devam etmiş.
Ankara'ya yerleşenin semtinde evler alınmış, tutulmuş ve yine aile gibi dostlukları sürüp gitmiş. Neredeyse her gün ya ailece veya iş yerinde buluşuyor ve sorunlar birlikte çözülerek, uzun uzun sohbetler ediyorlarmış. Sorunlarda hep arkadaşlarınınmış. Bu arada içlerinden birisi, sürekli büyüyerek çok zengin olmaya, bazıları da zengin olmaya başlamışlar.
Derken lider olan arkadaşları, ciddi bir rahatsızlık geçirir ve ardından görevinden alınır. Yıllarca odasında oturdukları, onlarca işlerini yaptırıp çevre edindikleri dostları görevinden alınınca, ziyaret ve samimiyet azalmaları başlar. Görevine dönen arkadaşları, bir yıl sonra özel okul açar ve üç yıl sonra ülkedeki krizden dolayı, çok küçük ödeme sıkıntıları yaşadığından, okulunu kapatır. Talihsizlik bu, evini ve arabasını satar. Bu kadar dostu olan insan, sıradan ödemeler için okul mu kapatır? Evet. Zor gününde kaçan ve okul açarken sevinmeyen 'kırk yıllık dostlar biriktirdim' diyerek, insanı tanımayan sözde uyanık geçinenler olduğu sürece, o tür dostları da onun zorluklar yaşamasını ve üzülmesini isterler.
Söz birliği eder gibi, hemen hemen hiç biri kalmaz ve kaçıp giderler. Dost seçmek veya 'kardeşten yakın, dostlarım var' diyenlere, 'Yok öyle bir şey, insan oğlu tamamen tesadüf ve şanstır. Olumsuzluklar yaşamadığınız sürede, terk edenler veya sende bahaneler arayarak kaçanlar, yine senin dostların olarak görünecekler. Özellikle mağdur ve sahipsiz olanlar; kardeşiniz, akrabanız veya dostunuzda olsa, yıllarca sizi kıskanacak düzeyde iyilik yapıp, kendinize düşman ve intikamcı yetiştirmeyin.' derim.
Sıradan kişiler çok büyük servet veya makam sahibi olduklarında ve sen düştüğünde, ilk darbeyi onlar vururlar. Çünkü, senin yanında asla övünemeyecek, havalara giremeyeceklerinden, yıllardır hayal ettiği hayatını yaşamak varken, seninle uğraşacak kadar ve senin gibi enayi olmak istemezler. İçlerindeki duygular, kırk yıllık dostluk, kardeşlik ve sevgi değil. Kıskançlık, nefret ve intikamdır. Zorda olana, kimsesize, yetime, öksüze, engelliye ve hastalara iyilik edelim. Sadece iyilik edelim, sürekli gözlerinin önünde olmayalım.
Othello sendromu, kişinin hayatını önemli derecede etkileyebilen, sancılı bir rahatsızlıktır. Bu sendrom bazen sancılı, patolojik veya hastalıklı kıskançlık olarak da adlandırılır. Othello sendromunda kişi mantıklı temellere dayanmayan düşüncelere sahip olur ve bu düşünceler zaman içerisinde paranoyaya dönüşebilir. Paronayaya dönüşmesi, ciddi bir ruh hastalığıdır. Kıskançlık, içerisinde özgüven eksikliği ve yetersizlik duygularını barındırır.
Bütün bunları toparladığımızda; 'nankör', 'vefasız' ve 'bahtsız' diye yakındığımız kişilikler, uzun süre 'kıskançlık' ve 'çekememezlik' birikimlerinin, travmatik 'Othello Sendromu' yaşamaktadırlar.
İyi ki, gitmişler.' diyebilmeliyiz. Çünkü, yıllarca ve gençlik dönemlerinde ancak onları çekebilmişsiniz. Bu yaştan sonra; onları, çocuklarını, torunlarını ve bir de onlara benzeyen yeni yancı dostçuklarını çekemezsiniz.