Prof. Dr. Çaha:Türkiyenin Kurtuluş Reçetesi Başkanlık Sistemidir
Türkiyenin önemli siyaset bilimcilerinden biri olarak gösterilen Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) Van Milletvekili Aday Adayı Prof. Dr. Ömer Çaha, Türkiyenin başkanlık sistemi ile ilgili deneyiminin parlamenter sistemden daha fazla olduğunu belirterek, belediyelerde başkanlık sisteminin fiili olarak uygulandığını söyledi.
Akademisyen kimliği yanında Başbakanlık, Kalkınma Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) gibi kuruluşlarda önemli projelerin hazırlanmasında aktif rol alan ve Ak Parti modelini Avrupa ve Asya ülkelerinde davet edildiği konferanslarda anlatan Prof. Dr. Ömer Çaha, 7 Haziran'da yapılacak olan genel seçimlerde Van'dan milletvekili aday adayı oldu. Aynı zamanda yazarlık ve şairlik yönü de bulunan Çaha, Türkiye'de kadın hakları ilgili birçok çalışmayı da yürütmüş biri. Prof. Çaha, Türkiye'de son günlerin en tartışmalı konularının başında gelen başkanlık sistemi ile ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Türkiye'nin mutlaka başkanlık sistemi ile yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Çaha,Cumhuriyet dönemine bakıldığında en başarılı adımların hep güçlü liderlerin olduğu dönemlerde görüldüğünü söyledi. Buna Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan'ı örnek gösteren Prof. Dr. Çaha, Türkiye'nin tökezleme dönemlerinin ise koalisyon hükümetlerinin olduğu dönemler olduğunu kaydetti.
Çaha, “Aslında Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin başarılı adımlar attığı dönemlere baktığımızda, hep güçlü liderlerin olduğu döneme denk gelmiştir. Atatürk döneminde, 1923-1938 arasında, devrimlerin temelini, bütün köklü değişimleri, dönüşümleri, o dönemde gerçekleştiriyoruz. Atatürk'ün burada şahsi karizması ve liderlik gücü son derece önemlidir. Aslında biz o dönem fiili bir başkanlık sistemini yaşadık. Yine Adnan Menderes figürü kendi partisinin ve hükümetinin önündedir. Türkiye 1950-60 yılları arasında birçok alanda devrim niteliğinde adımlar attı. Demirel'in belli bir dönemi var: 1965-73 arası dönem. O dönemde Boğaziçi Köprüsü ve Keban Barajı başta olmak üzere birçok projenin altına imza atıldı. Ondan sonra Özal dönemi gelmektedir. Özal'ın şahsi gücü partisinin ve hükümetinin gücünün üzerindeydi. Yaklaşık 10-12 yıldır da Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan dönemi söz konusu. Türkiye'nin sıçrama yaptığı, önemli hamleler yaptığı, kalkındığı, geliştiği dönemler bu dönemler. Peki, Türkiye'nin tökezlediği dönemler hangi dönemler? Tökezlediği dönemlere bakıldığı zaman, o dönemler koalisyon hükümetlerinin olduğu dönemlerdir. İki koalisyonlar dönemi, çok belirgin biçimde canımızı yaktı. Bunlardan biri 1973'den başlamak suretiyle 1980'e kadar olan dönem. O dönemde üst üste koalisyon hükümetleriyle yönetildi Türkiye ve iç savaş eşiğine geldi. Ulusal barış bozuldu. Aynı zamanda ekonomi dibe vurdu. Benim çağımda olan insanlar hatırlar. Ben Erciş'te tüp kuyruğuna girdiğimi hatırlıyorum. İkinci dönem de; 1991-2002 yılları arasındaki 11 yıllık dönemdir. Bu dönemde maalesef Türkiye'de taş üstüne taş konmamıştır. Dikkate değer çakılı bir çivisi yoktur. 11 yıllık dönemde bizim başarılı olarak göstereceğimiz bir proje söz konusu değildir. O dönem, iç güvenlik bakımından da çok karanlık bir dönemdir. 17 bin faili meçhul cinayet işlendi. Yani 1970'lerde olduğu gibi yine iç savaş manzaraları ve ekonomik çöküntü. Dolayısıyla, Başkanlık sistemi bu bakımdan son derece önemlidir. Türkiye'nin tekrar o günlere dönmemesi için mutlaka bu sisteme geçmemiz gerekir.
Bir defa başkanlık sistemi ile ilgili maalesef Türkiye'de kafa karışıklığı var. Kimse bunun ne olduğunu tam olarak bilmiyor. Muhalefet de ciddi bir şekilde kafa bulandırma yoluna gidiyor” dedi.
Başkanlık sisteminin diktatörlükle hiç alakasının olmadığının altını çizen Çaha, “Başkanlıkla parlamenter sistemden hangisi diktatörlüğü daha fazla üretmeye müsaittir derseniz parlamenter sistem daha fazla müsaittir. Hitler, parlamenter sistem içinden çıktı. Mussolini, parlamenter sistem içinden çıktı. İspanya'da Franco, parlamenter sistem içinden çıktı. Finlandiya'da, Yunanistan'da, Macaristan'da faşist rejimler, parlamenter sistem içinde iktidara geldiler. Dolayısıyla; parlamenter sistem güllük gülistanlık bir rejim, başkanlıksa otoriter bir sistemdir söylemi kafa bulandırmaktan başka bir şey değildir. Başkanlık sistemi içinde bir Hitler ortaya çıkaran ülke yoktur. Şimdi başkanlık sistemi ile biz ne yapmış olacağız? Biz şuna karar vereceğiz: Hükümeti parlamento mu çıkarsın, yoksa halk mı karar versin? İkisi arasındaki temel fark budur. Başkanlık sistemi ile hükümeti halk tarafından seçeceğiz. Meclisimiz yine devam edecek. Mecliste siyasi partiler yine varlıklarını sürdürecekler. Ancak hükümet krizlerini yaşamayacağız. Hükümet bir dönem boyunca devam edecek. Bunun bize sağlayacağı bir avantaj daha olabilir. O da barajı sıfıraa kadar indirmemiz mümkün olabilir. Yani o zaman çok daha renkli bir meclis söz konusu olabilir. Her kesimin, her rengin temsil edildiği bir meclis ortaya çıkacak. Bir taraftan da sarsıntıya uğramadan koalisyon gibi problemle karşılaşmadan, istikrarlı bir şekilde kaya gibi, dimdik bir hükümet olacak. Başkanlık sisteminin bize getireceği şey budur” şeklinde konuştu.
Çaha, “Şimdi şöyle bir şey söyleniyor: bizim parlamenter rejim konusunda çok büyük deneyimimiz var, ama Başkanlık sistemi konusunda bir deneyimimiz yok. Bu doğru değil. Aslında bizim Başkanlıkla ilgili deneyimimiz, parlamenter sistemle ile ilgili deneyimimizden daha fazla. Belki de sizde bunu muhtemelen ilk defa duyduğunuz için şaşıracaksınız. Niye öyle? Çünkü biz aslında Belediyelerde Başkanlık sistemini uyguluyoruz zaten. Belediyelerde ne yapıyoruz? Bir taraftan Başkan seçiyoruz, bir taraftan da Belediye Meclisini veya Büyükşehir Belediye meclisini seçiyoruz. Başkanı meclis mi belirliyor? Hayır. Başkanı halk belirliyor. Başkanı biz 5 yıllığına seçiyoruz. Beş yıl boyunca o başkan ilgili ili ya da ilçeyi yönetiyor. Ve kararını da meclisten çıkarıyor. Peki ekibini nasıl oluşturuyor? Ekibini de, Başkanın kendisi oluşturuyor. Başkanlık sistemi de, aslında belediye başkanını seçtiğimiz gibi bir sistem olacak. Biz nasıl belediye başkanını seçiyorsak, o zaman da ülkenin Başkanını seçeceğiz. Ülkenin Başkanı da, kendi ekibini kuracak ve seçildiği dönem boyunca hükümet edecek. Başkan, meclisin dışında bir hükümet kuracak. Uzmanlardan, teknokratlarda veya bürokratlardan oluşan bir hükümet oluşturacak. Başkanı kaç yıllığına seçmişsek, o zamana kadar görevini yapacak. Dolayısıyla; Başkanlık sistemi Türkiye'nin tekrar karanlık günlere dönmemesi için, Türkiye'nin Kurtuluş reçetesidir. Başkanlık sisteminin arkasında çok güçlü bir irade var. Onun için bizim 7 Haziran'daki genel seçimlerde ne yapıp edip başkanlık sistemine geçmemiz lazım. Ben şahsen inanıyorum: Biz halkımıza “Başkanlık sistemini” doğru düzgün anlattığımız zaman, halkımız buna çok rahat bir şekilde geçit verecektir” şeklinde sözlerini tamamladı.