Sarayların soytarısı olmadan
İstiklal Caddesinin odak noktalarından Oda Kule'nin önünde rast gelmiştim O'na.
Ben bir yurttaştım o da milyonların sevdiği halk sanatçısı.
'Sizi Ölü Ozanlar Derneği filminin başrol oyuncusu Robin Williams'a benzetiyorum Levent abi.' Diye elini sıkmıştım.
O hiç tükenmeyen gülümsemesiyle elimi kendine doğru çekip kucaklamış sonra da:
'Ama benim bıyıklarım var.' Yanıtını vermişti.
Milyonlarca seveni gibi onun televizyon programlarına kilitlenirdik her hafta.
Yazarken düşündüren ve acı acı gülümseten Aziz Nesin'in; tiyatro, sinema ve televizyonda güldürürken düşündüren sanatçısıydı Levent Kırca.
O sevdiğim:
'Eyvallahsız!' Sözü ona en çok yakışan tarifti. Toplumsal hayata damgasını vuran bir lider, sanatçı, işadamı vız gelirdi ona. Güldüren skeçleri arasında mizahın şaplağını indirmekten kaçınmazdı.
Kimi liderler onu eleştiren ve yol gösteren mizah anlayışına saygı gösterdi. En çok eleştirdiği Süleyman Demirel ona hakkı olan devlet sanatçılığı unvanını sundu. Ve gün geldi eleştirilerine tahammülü olmayan, dünyaya gülmeyi ve güldürmeyi beceremeyenler tarafından devlet sanatçılığı unvanı elinden alındı. Ve ona en çok da bu koydu. Ama sindirdi, renk vermedi mizah dilini keskin bir bıçağa dönüştürerek yoluna devam etti.
Krala çıplak demekten korkan, sarayların soytarılığını seçenler unutulur gider. Ama halkının acılarını ve mutluluklarını paylaşan sanatçılar ölümsüzlük unvanını kazanır. Devlet sanatçılığı unvanı alınan Levent Kırca şimdi ölümsüz sanatçı olma unvanıyla hakka yürüdü.
'Ama benim bıyıklarım var.' Dedikten sonra omzuma şaplak indirerek:
'Bir dünya sanatçısına benzetilmek kadar güzel bir iltifat olur mu? Hay sen çok yaşa.' Demiş, o sevdalısı olduğu halkının kalabalığına karışmıştı.
Güzel bir insandı… Aramızdan kayıp gitti, yıldızlara karıştı.
Saygı ve rahmetle anıyorum.