Sarı: Zengin coğrafyanın sırlı suyu: Van Gölü
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde görev yaptığı dönemde Van Gölü'yle ilgili başarılı çalışmalarıyla dikkatleri üzerine çekerek, takdir toplayan Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, 'Van Gölü'nün su kalitesi hem tatlısulardan hem denizlerden önemli derecede farklıdır. Volkanik arazi yapısında bolca bulunan karbonatlar çeşitli faktörlerin etkisiyle göle taşınmış, Van Gölü'nü denizlere kıyasla karbonat yönünden bin kat daha zengin hale getirmiştir. Halen Van Gölü'nü görmediyseniz gelincikler açtığında tutun Van'ın yollarını. Hem inci kefalinin muhteşem yolculuğuna şahit olun hem Van Gölü çevresinin birbirinden cazip doğal, tarihi, kültürel değerlerine sizi dostlukla saran bölge insanının sıcak ev sahipliğinde aşina olun' dedi.
Meslek yaşamının önemli bir kısmını Van Gölü çalışmalarına adayan Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, gazetemize açıklamalarda bulunarak, Van Gölü'nün eşsiz güzelliklerine değindi.
'VAN GÖLÜ'NÜ MUTLAKA GÖRMELİSİNİZ'
Prof. Dr. Sarı konuşmasında, 'Nisan ayının başlarında İzmir'den Van'a gitmek üzere arabanıza bindiğinizi varsayalım. Türkiye'nin en batısından en doğusuna uzanan yolculuğun çok ilginç olacağı kesin. Ankara'ya kadar geçtiğiniz dağları çok fark etmeyeceksiniz büyük olasılıkla. Ankara'dan sonra gittikçe arazi örtüsü azalacak, Kayseri'den sonra ise gördüğünüz dağlara hayretle bakacaksınız. Yolunuz inişli çıkışlı olsa da daha çok yokuş olacak Muş Ovası'na kadar. Muş Ovası'nı geçince tatlı bir yokuş çıktıktan sonra dağların tepesinde, çıplak dağların arasında devasa masmavi Van Gölü karşılayacak sizi. Erek Dağı'nın etekleriyle Van Gölü arasındaki Van'a ulaştığınızda hiç durmadan yol aldıysanız 21-22 saat, bir gece konakladıysanız iki gün geçmiş olacak. İzmir'den sizi çılgın bir ilkbahar sabahı uğurlamışken, Van'da henüz bitmiş, bir kış karşılayacak. Göl çevresinde birbirinden haşmetli çıplak dağlar bembeyaz karlarla kaplıyken, gök mavisine taş çıkaran gölün mavi sularıyla çevrili Akdamar Adası'nda bademler pembe-beyaz çiçekleriyle eşine az rastlayacağınız manzaralar sunuyor olacak. Yaşlı dünyamızda çok göl var, çok coğrafi oluşum var. Ancak Van Gölü'nün hiçbiriyle tam benzeşemediğini bizzat yaşayacaksınız. Van Gölü'nü eşsiz yapan bulunduğu coğrafya kadar, oluşumunda da saklı. Yaklaşık beş milyon yıl önce Anadolu coğrafyası, dağlar, ovalar, nehirler bugünkü halinden oldukça farklıydı. Batı Anadolu'dan İran'ın batısına kadar uzanan bir iç göl vardı. Yaklaşık iki milyon yıl önce Ardahan'dan İskenderun Körfezi'ne uzanan Anadolu Diagonalı olarak adlandırılan tektonik oluşumla Doğu Anadolu bölgesi yükselerek bugünkü haline yaklaştı. Böylece iç göl doğu ve batı olmak üzere ikiye bölündü. Batıda kalan iç gölden günümüze Tuz Gölü ile birlikte göller bölgesinde yer alan göller kaldı. Doğuda kalan iç göl tektonik hareketlerle birlikte etrafında şekillenen volkanik etkilerle bugünkü şeklini almaya başladı. Van Gölü'nün güney kıyılarını çevreleyen ve Toros Dağları'nın en doğu uzantısı sayılan İhtiyar Şahap Dağları hariç, etrafındaki dağların hemen hepsi sönmüş volkandır. Ağrı Dağı Van Gölü'nün sadece 90 km kuzeyindedir. Tendürek Dağı, Süphan Dağı, Nemrut Kalderası hemen gölün kıyısından başlar. Van Gölü'nün oluşumunda bu dağların hepsinin önemli payı vardır. Yaklaşık 800 bin yıl önce patlayarak Muş Ovası ile Van Gölü'nü ayıran Nemrut Volkan'ının gölün oluşumunda son noktayı koyduğunun altını çizelim. En son 1441'de tekrar lav püskürten Nemrut Volkanı, dünyanın en büyük kraterlerinden birisidir. Kraterin çapı yaklaşık 7,5 km, çevresi yaklaşık 48 km civarındadır. Çevresindeki volkanların etrafa püskürttükleri karbonatlar yüzünden, orijinalinde bir tatlısu gölü olarak oluşmuş olsa da Van Gölü zamanla bir soda gölüne dönüşmüştür. Bu yüzden de Van Gölü'nün suları içme, kullanma veya sulama suyu olarak kullanılamaz. Kapalı bir havzaya dönüşen göl çevresindeki su varlığı, göl dibindeki çatlaklardan kaynayan sular, gölün etrafındaki akarsuların taşıdığı sular ile yağışlardan gelir. Göldeki su kaybı ise göl dibindeki çatlaklardan sızan sular ile buharlaşmayla gerçekleşir. Binlerce yıldır devam eden yağış-akış-buharlaşma dengesi bugünkü göl su seviyesinin oluşmasına neden olmuştur' ifadelerini kullandı.
'VAN GÖLÜ TUZLU-SODALI SULARI YÜZÜNDEN ÜÇ BASAMAKLI BİR BESİN PİRAMİDİNE SAHİPTİR'
Prof. Dr. Sarı konuşmasının devamında, 'Van Gölü'nün su kalitesi hem tatlısulardan hem denizlerden önemli derecede farklıdır. Volkanik arazi yapısında bolca bulunan karbonatlar çeşitli faktörlerin etkisiyle göle taşınmış, Van Gölü'nü denizlere kıyasla karbonat yönünden bin kat daha zengin hale getirmiştir. Yağış ve akışlarla göle taşınan karbonatlar (CO3), yine volkanik araziden bolca göle karışan sodyumla (Na) birleşerek sodyum karbonatları (Na2CO3) yani sodayı oluşturmasıyla göl dünyanın en büyük soda gölüne dönüşmüştür. Bu yüzden tatlısularda 7, denizlerde 8 civarında olan pH değeri Van Gölü'nde 10 civarındadır. Diğer bir ifadeyle sabunun, çamaşır sodasının pH değeri ile çok benzer bir nitelik kazanmıştır. Bu yüzden eskiden göl çevresinde yaşayanlar çamaşırlarını gölde yıkamışlar yıllarca. Günümüzde göl sularında çamaşır yıkama alışkanlığı unutulmuş olsa da halen kamyonlar dolusu yün Van Gölü kıyılarında yıkanıp kurutulmaktadır. Gölün kapalı bir havza olması, yıllar içinde su buharlaşırken suda biriken minerallerin zamanla oransal artışıyla birlikte Van Gölü sularının sodaya ilave olarak aynı zamanda tuzlu hale gelmesine neden olmuştur. Hatta Van Gölü ‰21 tuzluluk ile, ‰18 tuzluluğa sahip Karadeniz'den daha tuzludur. Göl sularının tuzlu-sodalı olması Van Gölü sularının içme, kullanma veya sulama suyu olarak kullanımını imkansız hale getirmektedir. Gölün kapalı bir havzada yer aldığı da dikkate alınırsa göl su seviyesinin iklime bağlı olarak yıllar içinde yükselip, düşmesi kaçınılmazdır. Nitekim jeolojik kayıtlar Van Gölü'nün bugünkü seviyesinden 200 m'ye varan miktarlarda daha yüksek ve düşük olduğu dönemlerin varlığını göstermektedir. Diğer taraftan Van Gölü'nün bu özel yapısı onu iklim araştırmaları için ideal bir laboratuvara da dönüştürmektedir. Son yıllarda iklim değişimine yönelik işaretler arttıkça bu alanda çalışan bilim insanlarının dikkati daha çok yönelmeye başladı Van Gölü'ne. Van Gölü'nün hem tuzlu hem sodalı suları onu dünyada 'biricik' bir ekosisteme dönüştürmüştür aslında. Zira Van Gölü ekosistemi hem deniz ve okyanuslardan hem tatlısulardan farklıdır. Bu yüzden de planktondan başlayarak bu farklılık tüm yaşam ağına yansımıştır. Van Gölü tuzlu-sodalı suları yüzünden üç basamaklı bir besin piramidine sahiptir. İlk basamakta yer alan ve karadaki bitkilere denk gelen fitoplankton 103, ikinci basamakta yer alan zooplankton 36, üçüncü ve son basamakta yer alan balık türü sayısı ise sadece ikidir. İki balık türünden birinin Van Gölü inci kefali (Alburnus tarichi) olduğunu çok eskiden beri biliyoruz. Ancak ikinci balık türünün keşfi ancak 2018 yılında gerçekleşebildi. Zira en büyüğünün boyu 7-8 cm olan küçük mercan balığı (Oxynoemacheilus ercisianus), gölün her tarafında değil sadece göldeki bazı mikrobiyalitlerin üzerinde yaşayabilmektedir. Bu kadar küçük olması, onu gölde inci kefali avcılığında kullanılan ağlardan kurtardığı gibi, sadece mikrobiyalitler üzerinde yaşaması da ancak dalışla keşfedilebilir olmasına neden olmuştur. Nitekim 2013 yılından itibaren düzenli bir şekilde artmaya başlayan dalış ve sualtı görüntüleme çalışmalarının bir sonucu olarak küçük mercan balığının keşfi 2018 yılına kadar gecikmiştir. Küçük mercan balığı, üremesi de dahil bütün yaşamını göl derinliklerinde bulunan mikrobiyalitler üzerinde gerçekleştirmektedir' diye konuştu.
'ENDEMİK TÜR İNCİ KEFALİ BALIĞI DÜNYADA SADECE VAN GÖLÜ'NDE BULUNUR'
Uzun yıllar Van Gölü inci kefalinin korunmasıyla ilgili çalışmalar yapan Prof. Dr. Sarı, 'Van Gölü inci kefali (yereldeki yaygın adıyla Van Balığı) dünyada sadece Van Gölü'nde yaşayan endemik bir türdür. Yani dünyada Van Gölü havzasından başka bir yerde inci kefaliyle karşılaşma şansımız yok. Gölün tuzlu-sodalı sularında yaşamaya uyum sağlamış inci kefalinin henüz Marmara Denizi oluşmadan önce Avrupa'dan Anadolu'nun iç bölgesini kaplayan tatlısu gölüne girdiği, Van Gölü'nün bir tatlısu gölü olarak oluşumuyla birlikte gölde yaşamına devam ettiği, artan tuzluluk ve pH değerine zamanla uyum sağlayarak farklılaştığı düşünülmektedir. Zira ülkemizin tüm bölgelerinde inci kefalinin yakın akrabaları bulunmaktadır. İnci kefali gibi akrabası olan diğer türlerin de zamanla iç gölden diğer tatlısu ekosistemlerine dağıldıkları düşünülmektedir. Van Gölü'nün her yönüyle farklı ekosistemine uyum sağlayabilmiş olan inci kefali halen üremesini göl çevresindeki akarsularda yapar. Yaşamını gölün tuzlu-sodalı sularında geçirse de ilkbahar ayları geldiğinde, gelincikler göl çevresini kırmızıya boyarken inci kefali de büyük sürüler halinde gölden akarsulara doğru üreme göçüne başlar. Gölün tuzlu-sodalı sularından akarsuya geçmek için fizyolojik uyum amacıyla bir müddet mansapta (akarsu ile göl sularının birleştiği yer) bekledikten sonra, akıntının tersine, akarsuyun kaynağına doğru yüzmeye başlar. Mansaptaki fizyolojik uyum tamamlandığında aslında inci kefali de üreme göçü bitinceye kadar bir nevi oruca niyet eder. Zira fizyolojik uyumdan sonra metabolik faaliyetlerinde ciddi değişim yaşanır ve bu süre boyunca beslenmez inci kefali. Boş mideyle mansapta keyifle başlayan üreme yolculuğu, akarsu üzerindeki büyüklü küçüklü şelaleler yüzünden tam bir çileye dönüşür. Önüne çıkan engelleri, şelaleleri atlayarak, zıplayarak, hatta uçarak aşmaya çalışır inci kefali. Çünkü genetik bir kodla bırakacağı yumurtalar için en güvenli bölgenin akarsuyun kaynak kısmı olduğu bildirilmiştir inci kefaline. Balıklarda dış döllenme olduğu için göçe 3 yaşından büyük tüm erkek ve dişi balıklar birlikte çıkar. Yolculuk esnasında yorulup, enerjisi tükenen balık akarsu içinde hafif kumlu, çakıllı ve az akıntılı bölgelere yumurtasını bırakır. Genelde bir dişiyi birden fazla erkek balık takip eder üreme göçü boyunca. Dişinin bıraktığı yumurtaların döllenmesi için eş zamanlı erkek de spermlerini bırakır. Yumurta ve spermini bırakan balıklar yorgun ve bitkin bir halde kendilerini akarsuyun akıntısına bırakarak mansaba kadar gelir. Mansapta fizyolojik uyum için yine bir müddet beklenir. Gölün tuzlu-sodalı sularına yeniden uyum sağlayan balıklar, sığ ve besinin bol olduğu kıyı sularında yazı geçirerek kaybettikleri enerjiyi yeniden kazanmaya başlar. Somonların göçü yüzlerce kilometre sürdüğü için kalan son enerjileriyle yumurtalarını bırakır ve ölürler. İnci kefalinin en uzun üreme güzergahı 23 km. Çünkü akarsular üzerinde kurduğumuz barajlar, göletler, su alma arkları, regülatörler, köprü ayarları gibi yapılar üzerinde balık geçidi olmadığı için inci kefali daha yukarılara gidemez. Yoksa coğrafyanın doğal türlerinden olan boz ayıların, şelalelerin dibinde inci kefali yemek için beklediğini biz de çıplak gözle görebilecektik. Zor bir iştir hem dişinin hem erkeğin aynı anda üreme ürünlerini akıntılı suda bırakması ve yumurtaların uygun şekilde döllenmesi. Döllenen yumurtalar ağırlaşarak yapışkan bir hal alır ve su içindeki taşlara, kumlara veya su bitkilerine yapışır. Döllenemeyenler akıntıyla göle kadar taşınarak oradaki biyokimyasal süreçlere katılır. Çoğunluğu akarsuyun az akıntılı zeminine yapışan döllenmiş yumurtalardan yavruların çıkması su sıcaklığına bağlı olarak 3-7 gün sürer. Yumurtadan çıkan yavrular akarsu ceplerinde ilk günlerini geçirdikten sonra yavaş yavaş akıntıyla birlikte göle doğru yola çıkar. Bir iki ay içinde yumurtadan çıkan bütün inci kefali yavruları göle dönmüş olur. Derya kuzusu sayılmasa da hamsi kadar küçük de değildir inci kefali. Maksimum ömrü 7 yıl, ortalama boyu 20 cm, ortalama ağırlığı 120 g civarında olan inci kefalleri, ancak 3 yaşında üreme yeteneği kazanır. Üreme göçünden sonra sonbahara kadar gölün sığ kıyılarında beslenir. Sular soğumaya başladığında inci kefalleri de gölün derinlerine doğru çekilir. Kışı 30-70 m derinlerde geçirdikten sonra ilkbahar aylarında üreme göçüne başlar. İnci kefali avcılığı üreme dönemi olan 15 Nisan-15 Temmuz arasındaki 90 gün hariç, geriye kalan 275 gün boyunca Van Gölü'nde tekneler ve uzatma ağlarıyla yapılır. Lezzetli inci kefalleri üreme göçünden sonra gelecek yılın üreme sezonuna kadar göl çevresindeki insanların sofralarını zenginleştirir. Ülkemizin tüm akarsu, göl, gölet, baraj gölü gibi içsularından yılda yaklaşık 40 bin ton civarında balık avlanır. İnci kefali yaklaşık 10 bin ton avcılık ile içsu balıkları avcılığımızın ¼'ini oluşturur. En yakın sahile 1000 km uzaklıktaki Van Gölü çevresinde tandırdan tavaya, dönerden tuzlu balığa farklı pişirme ve tüketim şekliyle göl çevresindeki insanların protein ihtiyacını karşılar' dedi.
'VAN GÖLÜ'NDEKİ TEK MUCİZENİN İNCİ KEFALİ GÖÇÜ VE KÜÇÜK MERCAN BALIĞI OLMADIĞI KESİN'
Prof. Dr. Sarı, 'Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında ortaya çıkan otorite boşluğuyla başlayan inci kefalinin üreme dönemindeki yanlış avcılığı ne yazık ki günümüze kadar devam etmiştir. 1990'lı yıllarda başlayan bilimsel çalışmalarla bilimsel temelli balıkçılık yönetimine geçiş süreci sonucu üreme döneminde yapılan yanlış avcılık büyük oranda engellenmiştir. 1996 yılında toplam avcılığın %90'dan fazlasını oluşturan üreme dönemi avcılığı günümüzde %20'lere kadar gerilemiş durumdadır. Bu memnuniyet verici sürdürülebilir balıkçılığa ulaşmak kolay olmasa da bilimin öncülüğünde bir araya gelen merkezi ve yerel yönetim unsurlarıyla sivil toplum kuruluşlarının çabasına jandarma teşkilatının büyük katkısının altı çizilmelidir. Van Gölü'nde 2018 yılında bir mikrobiyalit üzerinde yaşadığı keşfedilen küçük mercan balığı gölün kuzey bölgesinde bulunan akarsularda yaşadığı kayda geçirilmiş endemik bir balık türü. Gölün tuzlu-sodalı sularında yaşaması, hatta bu ekstrem habitatta üreyebilmesi tam bir mucize. Edremit kıyılarında bulunan yüksekliği yaklaşık 13 m civarındaki bir mikrobiyalit üzerinde yaşadığı keşfedilen bu balığın, sonraki dalışlarda şimdilik dört farklı bölgedeki mikrobiyalitlerin üzerinde de yaşadığı tespit edilmiş durumda. Üzerinde devam eden bilimsel çalışmaların bizi çok yeni bulgu ve bilgilere ulaştıracağından eminiz. Van Gölü'ndeki tek mucizenin inci kefali göçü ve küçük mercan balığı olmadığı kesin. Çünkü dünyanın bilinen en büyük mikrobiyalitleri de Van Gölü'nde. Mikrobiyalit, Van Gölü'nde kıyıya yakın ışıklı bölgede taban çatlaklarından çıkan kalsiyumca zengin yeraltı suyunun gölün sodalı suları ile karışınca oluşmaya başlayan, siyanobakteriler ve bazı fitoplanktonik organizmalar tarafından oluşumu güçlendirilen, mercan resifi benzeri yapılardır. Kayaç gibi gözükmelerine rağmen aslında aynen mercan resifleri gibi her yıl büyüyen, dal-kol atan, katman katman gelişen yaşayan organizmalardır. Mercan resiflerinin tersine mikrobiyalitlerin sert karbonat yapıları iskelet değil, biyokimyasal çevredeki mineral çökelmesinin bir sonucudur. Bu yüzden ilk keşfedildikleri günden beri 'Van Gölü mercanları' adı verilmiştir. Doğal çimentolaşma sürecinin bir sonucu olan mikrobiyalitlerin dal ve kol atması ise etrafı sert karbonatlı yapıyla çevrilen suların, gözenekli bir yapıya sahip mikrobiyalitin içindeki minik boşluklarda ilerlemesi esnasında mikrobiyalit oluşum sürecinin devam etmesinden kaynaklanır. Adına Van Gölü mercanları denmesi, mercan resiflerine benzerliğindendir. Yoksa mikrobiyalit oluşum süreci ile mercan oluşum süreci birbirine benzese de yapısal olarak çok farklıdır. 1957 yılında bir bilimsel yayında yer alan Van Gölü mikrobiyalitleri, 1991 yılında Nature dergisinde 'Dünyanın bilinen en büyük mikrobiyalitleri Van Gölü'nde' başlığı ile yayımlandı. 2013 yılından itibaren Van Gölü'nde görüntülenmeye başladıktan sonra da dalış meraklılarının yeni gözdesi oldu. Mikrobiyalit oluşumu için göl dibindeki çatlaklardan su çıkışı şart. Diğer şart da bu su çıkışının siyanobakteri ve fitoplanktonik organizmaların fotosentez yapabilmesi için ışığın ulaşabildiği derinlikte olması. Geçmiş yıllarda, göl su seviyesinin çok aşağılarda olduğu dönemlerde başlayıp, su seviyesinin artışıyla birlikte tepesi halen ışıklı bölgede kalan boyu bugünkü ışıklı bölgeden daha fazla olan mikrobiyalit yapıları var göl kıyılarında. Ama çoğunluğu 0-70 m derinlikler arasında yer alan 20 civarında bölgede mikrobiyalit varlığını benim de içinde yer aldığım bir ekip belirlemiş durumda. Van Gölü çevresi mevcut bilgimize göre insanlara yaklaşık 7 bin yıldır yurtluk yapmaktadır. Urartulardan Asurlulara, Perslerden Selçuklulara ve Osmanlı İmparatorluğu'na kadar onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış zengin bir tarihsel geçmişe sahiptir. Su medeniyeti denecek kadar suyu etkin kullanan, Van Göl çevresinde kanallar barajlar yapan Urartuların eseri Şamran Kanalı bugün de halen Gürpınar'dan Van'a su taşımaya devam etmektedir. Tarih boyunca insanlara kucak açan Van Gölü'nün kirlenmeden kaldığını söylemek mümkün mü? Günümüzde göl çevresinde yaşayan yaklaşık 1,5 milyon insanın her türlüğü atığı doğrudan veya dolaylı olarak Van Gölü'ne gitmektedir. Son yıllarda göl kıyılarında artan yosunlaşma ve renk değişimleri ne yazık ki kirlilik oranının da arttığını göstermektedir. Van kent merkezine 2021 yılında kurulan ileri biyolojik arıtma tesisi ve kıyısal alanda biriken atıkların dip çamuru temizliği ile alınması umut verici gelişmeler olsa da kirliliğe karşı dikkatlerimizin gölün üstünde olması bir zorunluluk. Van Gölü çevresinde henüz endüstriyel tesislerin olmaması belki de göl için en büyük şans. Van Gölü inci kefalinin üreme göçü esnasındaki eşsiz manzaraları, Van Gölü mikrobiyalitleri, göl çevresindeki muhteşem jeolojik, botanik ve tarihi varlıklar turizm için eşine az rastlanır nitelikte. Bu yüzden son yıllarda Van'da ne zaman bir otelden yer ayırtma talebi olsa yer bulma güçlüğü yaşanıyor. Mevcut turizm potansiyeline sualtı turizminin de eklenmesiyle Van Gölü çevresi ülkemizde yeni bir turizm destinasyonu olma yolunda hızla ilerliyor. Şimdilik sayıları iki olan dalış merkezlerinin ve artmaya devam eden dalış altyapısının gelişmesiyle önümüzdeki yıllarda dünyanın dört bir tarafından dalgıçların Van Gölü'nün yolunu tutmasına şaşırmayalım. Sualtı turizminin ne kadar getirisi olduğuna en iyi örnek son yıllarda Mısır'ın dalış turizminden sağladığı gelir, piramitlerden sağladığı geliri geçmiş durumdadır. Halen Van Gölü'nü görmediyseniz gelincikler açtığında tutun Van'ın yollarını. Hem inci kefalinin muhteşem yolculuğuna şahit olun hem Van Gölü çevresinin birbirinden cazip doğal, tarihi, kültürel değerlerine sizi dostlukla saran bölge insanının sıcak ev sahipliğinde aşina olun' şeklinde konuştu.