Seçimin kaderi ne olacak?
Seçim sonrası Türkiye büyük bir koalisyonla ancak işleri hale yola koyabilir. Normal bir seçimde tek başına iktidar görünmüyor zaten.
Bilindiği üzere Kürt seçmen 7 Haziran öncesi AKP'den el çekince o da tek başına iktidar olamamış, daha doğrusu iktidardan düşmüştü. Bu sonucu hazmedemeyen iktidar partisi tekrar seçime götürdü ülkeyi. Şimdi 1 Kasım'da MHP ve milliyetçi oylara yönelmiş durumda. MHP de seçime asılıyor tabii, seçmenini kaybetmemek için. Ancak bir miktar oy kaybedecek gibi gözüküyor. Kaybedeceği oyların hepsi AKP'ye gitmeyecek tabii, bir miktar CHP'ye de gidecek. CHP 7 Haziran'a göre bir iki puan yükselebilir.
Ama sorun şu ki; bu kadar olumlu bir konjonktüre rağmen CHP bir türlü kabuğunu kıramıyor ve bırakın iktidar olmayı yüzde 30'ların üstüne bile bir türlü çıkamıyor. Bunu seçimden sonra oturup düşünmesi, değerlendirmesi ve bir çıkış yolu bulması gerekir. HDP'ye gelince, o da 7 Haziran sonuçlarını korumaya çalışacak tabii. Bunu başarabilirse iyi bir sonuç olmuş olur kendisi için. Bundan sonrası için hem çözüm sürecine katkı yapabilir hem de Türkiyelileşme projesi ile Türkiye'nin demokrasi sorunlarının çözümüne önemli katkılar sağlayabilir.
Koalisyon şart
Seçimden sonra ise Türkiye büyük bir koalisyonla ancak işleri hale yola koyabilir diye düşünüyorum. Normal bir seçimde tek başına iktidar görünmüyor zaten. Bir parti tek başına iktidar olsa bile ülkenin içeride ve dışarıda bu kadar birikmiş ve yoğunlaşmış sorunlarını tek başına çözemez. Bu kutuplaşmayı gideremez. Görünen o ki 7 Haziran gibi bu seçimde de Doğu ve Güneydoğu belirleyici bir rol oynayacak.
Doğudan oy yok mu?
7 Haziran seçiminde ilk defa AKP Kürtlerden oy alamadı ve ilk defa tek başına iktidar olamadı. Aslında bu durum 1950 yılından beri böyle. Doğu ve Güneydoğu'da birinci olmayan hiçbir parti tek başına iktidar olamamış. 7 Haziran seçimi de bunu bir kez daha tescilledi. Şimdi 1 Kasım var önümüzde, bu seçimde bunun ispatı olacak. Bu tespiti yanlışlayacak veri yok elimizde. Üstelik Doğu, Güneydoğu sadece o bölgeyi temsil etmiyor, son 15-20 yılda meydana gelen göçler neticesinde batının kıyılarındaki büyük kentlerde de Kürt nüfus epey yoğunlaşmış durumda. Çukurova'da Adana, Mersin, daha batıda Antalya; Ege'de İzmir başta olmak üzere Aydın, Manisa; Marmara'da İstanbul başta olmak üzere İzmit, Bursa gibi büyük kentlerde Kürt yoğunluğu iyice artmış durumda.
Dolayısıyla bu kentler arasında bir dip dalgası, bir iletişim ve fonksiyonel bir etkileşim var. Nitekim AKP Diyarbakır'da 8-10 vekil çıkardığı zamanlarda HDP geleneği İstanbul'da 2-3 vekil çıkarabiliyordu. Vakta ki Kürtler AKP'den el çekti ve Diyarbakır'da HDP 10 vekil çıkardı, İstanbul 11 vekile vurdu. Bu da gösteriyor ki bölge ile batı, rakip partiler açısından bileşik kap sistemi gibi işliyor. Ör. CHP 20-30 yıldır batıda, mesela İzmir'de yüzde 50'lere varan oy almasına rağmen genelde yüzde 25 bandını aşamamasının en bariz nedeni Doğu'da aldığı yüzde 1-2 oranlarını aşamamasıdır. Buna Karadeniz ve İç Anadolu'yu da kısmen ekleyebiliriz. Bu gerçeği görmek lazım.
Erdoğan faktörü nedir?
Türkiye'de nasıl ki bir kesimde Erdoğan sevgisi varsa başka büyük bir kesimde bir Erdoğan nefreti oluştu. Bu bölünmeye ve yarılmaya en büyük katkıyı da kendisi yaptı, hâlâ yapıyor. Dolayısıyla Erdoğan söz konusu olduğunda, parti farkı gözetilmeksizin toplum iki kampa, iki cepheye ayrılıyor: sevenler ve nefret edenler. Bu yüzden mevcut haliyle bile ona tahammül etmeyenlerin kendilerine göre “maazallah ya yarın Türk tipi başkan olursa...” diye bir endişeleri var. Bu endişe sandığa da yansıdı. Bu Türkiye'ye de her geçen gün daha da artarak yansıyor. Bu sosyopsişik durum behemal düzeltilmelidir; yoksa ülkeye bu kamplaşma zamanla büyük zarar verebilir.
Şimdi ne olacak?
Biliyoruz ki koalisyon kurulamadığı için erken seçime gidiliyor, başbakana rağmen erken seçime gitmek için koalisyon kurulamadı. Şimdi 20-30 fazla vekil çıkararak tek başına iktidar olmak istiyor ve bu yüzden ülke hem ekonomik olarak hem siyasi olarak tam bir sıkıntının içine girdi.
Bir taraftan kan durmuyor, öbür taraftan frenlenemeyen döviz ve faiz ekonomik dengeleri sarsmaya devam ediyor. Seçim, çözüm getirmesi gerekirken çözümsüzlük getirdi. Umarız aynı durum 1 Kasım sonrası yaşanmaz. Türkiye'yi rahatlatacak, önünü açacak bir yola girilir.