Şimdi Bahçesaray zamanı!
Bir cennettir Bahçesaray,
Yolu sırattan geçiyor.
Köprüsünün dehşetinden,
Halk cennetten vazgeçiyor…
Yukarıdaki dörtlüğün yazarı, Bahçesaray'ın nüktedan mizaca sahip, eski Belediye Başkanı Naci Orhan'dır. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e yazdığı, ilçenin durumunu özetleyen şiirinin ilk kıtasıdır. Şiirin geri kalan altı kıtasında ise Orhan, Bahçesaray'ın yokluklarını ince zek örneği bir dille sıralar. Şiirlerinde çoğu zaman bu konuları ele alır ve kullandığı dille de özdeşleşmiş bir karakteri vardır. Öyle ki, siyasilere veya ilçeye ilgisiz kalan kurum amirlerine de çoğu zaman buna benzer şiirler ve esprili göndermelerle cevap verirdi.
Zamanın birinde Tedaş Müdürlüğünce ilçeye tahsis edilen 1970 model ''Dodge'' marka iş görmez bir kamyonet için bir toplantıda söz alıp, hicivli bir şekilde şunları söylediği anlatılır: ''Sayın Valim, bizi düşünüp ilçemize bir kamyonet hibe eden Tedaş'a teşekkür ediyoruz. Lakin bu kamyonet yokuş yukarı çıkamıyor, yokuş aşağıda duramıyor. Yedek parçasını da bulamıyoruz. Bir gün Tedaş şefliğinin önünde sohbet ederken söz Nuh Peygamberden açılmıştı. Bir de ne görelim! bizim Dodge ağlıyor. Yanına gidip 'neden ağlıyorsun?' diye sorduğumda, Nuh Peygamber'i hatırladığını ve duygulandığını söyledi. Biz de artık karar verdik, Ağrı Dağı'na gidip yedek parçalarını orada arayacağız.''
İlçede görev yaptığım üç yılda çok kereler Naci Orhan'ın sohbetlerine katılma fırsatım olmuştu. Özellikle kış geceleri kahvede anlattığı birbirinden güzel hikyeler, anılar ve fıkralarla kendisini keyifle dinletirdi. Bu sohbetlerin birinde, Van'da bulunduğu bir sırada Belediye Başkanı olarak kendisine 'Bahçesaray'ın yolları ne lemde?' diye soran bir bürokrata 'Kışın kardan, baharda çamurdan, yazın terörden kapalı, havadan her gün açıktır efendim' cevabını verdiğini anlatmıştı bizlere.
Özellikle bu coğrafyanın insanı onca acıya, yokluğa ve zorluklara rağmen gülmeyi unutmayan nadir bir toplumdur. Bu durum Bahçesaray'da artık günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir. Ahali olarak kronikleşen çözümsüz sorunlara kahretmek yerine, her olaydan mizahi bir yön bulmaya çalışırlar.
Çok güzel anılarla ve ilginç olaylarla geçen Bahçesaray yıllarımı bazen sevgiyle bazen üzüntüyle hep anarım. Fakat yöreyle ilgili olarak son yıllarda duyduğum güzel haberler beni umutlandırıyor. Özellikle o yıllarda temeli atılan yol çalışmaları bugün meyvesini vermekte ve bizim ''otoban'' dediğimiz kısa yolun da (Kirapet Geçidi) yapımına başlandığını duymak ilçede yaşayanlar adına çok sevindiriyor beni.
İlçeye ilk gelenler en büyük şoku bu yolda yaşardı. Zira Türkiye'nin en yüksek karayolu buradan geçer. 2950 metre yüksekliğindeki Kirapet Geçidi'nin bulunduğu bitmek bilmeyen dar, keskin virajlı, uçurumlu bu şose yol, çok yıpratıcı ve korkutucuydu. O yollarda nice canlar yitirildi. Fakat o yolun esas kıymeti kışın anlaşılıyordu. Zaten o yola şoförlerin otoban demesinin nedeni de buydu. Kirapet Geçidi kapandığı zaman, Hizan-Tatvan üzerinden Van'a gidiliyordu. Bu alternatif yol, o zaman Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bizzat ilgilenip açtırdığı ve ilçenin ilk asfalt yolu olmasına rağmen çok uzundu. Kışın kapanan yerleri olduğu gibi Kirapet geçidinden daha tehlikeli uçurum ve virajları da vardı. Karlı günlerde bu yoldan ilçeye ulaşmak bazen tam 10 saati buluyordu.
Yol medeniyet demektir. Yıllarca ihmal edilen görmezden gelinen bu güzelim yörenin artık her iki taraftan da nitelikli asfalt yollara kavuşuyor olması çok umut verici doğrusu. Fakat benim fikrim; esas Bahçesaray'ı kurtaracak olan yol, yıllar önce gündeme gelen fakat sonrasında askıya alınan güneyden Çatak'a ulaşılması planlanan yoldur. Bu yol her iki yoldan daha kısa ve kardan kapanma ihtimali daha az olan güzerghtır. Kim bilir belki de bu güzerghla ilgili de bir çalışma başlatılmıştır.
Yazıda da belirttiğim gibi yol medeniyettir ama bazen açılan yol, yıkılan doğa demek oluyor. Şöyle ki; Bahçesaray, etrafı yüksek dağlarla çevrili, mikro klima özelliği gösteren iklimi, envai çeşit endemik bitkileri ve bin bir çeşit kuşları ile adeta doğal bir milli park görünümünde. Bu özelliklerini aslında bir nevi yöreye ulaşımın zorlukları sağlamıştır. Çevresinden izole bir coğrafik konuma sahip olması, doğanın korunması açısından birçok avantaj getirmiştir. Orada kaldığım süre içerisinde yürüttüğüm yüksek lisans tezimin sürvey çalışmaları esnasında, bunu bizzat gözlemleme şansına sahip oldum.
1670 m. Rakımıyla Van ve Van Gölü'nden daha aşağıda olan ilçeye hayat veren Müküs Çayının aktığı vadide, güneye doğru gidildikçe bitkisel çeşitlilik belirgin bir şekilde artmaktadır. Özellikle Pervari sınırına yakın Akyayla, Kartal ve Paşaköy köylerinde Müküs çayı kenarları ve kanal boylarında sup tropik bitkilerden yabani incir, fıstık, böğürtlenin yanında badem, fındık, erik, kuşburnu, alıç gibi çok değişik bitkilere ve palamut meşesi, ardıç gibi değerli orman ağaçlarına da rastlanır. İlçe merkezinden doğan ve son derece berrak akan Müküs çayında ise endemik tür kırmızı benekli alabalıklar yaşar.
Etrafının yüksek dağlarla çevrili olması doğal bir izolatör vazifesi görerek, yörenin bakir kalmasını sağladığı gibi ulaşım ve diğer altyapı hizmetlerinin de güçlükle yapılmasına sebep olmuştur. Tüm bunların yanında yöre halkının gerek alışkanlıkları ve gerekse maddi imknsızlıkları sebebiyle tarımda herhangi bir tarımsal ilaç veya suni gübre kullanmaması nedeniylede pestisit kalıntısı olmayan meyve ve sebzelerin yetiştirilmesine imkn vermiştir. Bu durum yöre toprağının ve suyunun da temiz kalmasına sebep olmuştur. Ayrıca yörenin engebeli arazi yapısı ve yine maddi imknsızlıklardan dolayı toprak işlemenin traktör yerine çoğunlukla karasabanla tarım yapılması hem toprak erozyonunu hem de çoraklaşmayı önlemiştir. Öyle ki o zamanlar ilçedeki toplam traktör sayısı ikisi belediyeye ait olmak üzere sadece 6 adetti.
Öte yandan yörenin sınır kapıları ve hayvan sevk güzerghlarından uzak olması, dış kökenli hayvansal yollarla bulaşacak birçok hastalık etmeninin yöreye bulaşmamasını sağlamıştır. Yine yörede tek bir sanayi kuruluşunun bulunmaması havasının da tertemiz kalmasına neden olmuştur. Bir yerde doğanın bozulmadığının göstergesi olan çeşit çeşit kuşları, el değmemiş yüzlerce endemik bitki saklayan yüksek yaylaları, bakir kalmış florası ve faunasıyla tam bir organik cennet olan Bahçesaray'daki meyve ağaçları da oldukça sağlıklı ve güçlüdür. Ağaçlardan ve bostanlardan elde edilen meyve ve sebzeler tamamen organik niteliktedir. Dolayısıyla bozulmamış bakir bir ekoloji, sağlıklı bitkileri, kirlenmemiş toprak ve suyuyla hakikaten bir benzerinin daha olmadığı nadir bir coğrafyadır Bahçesaray. vanhaber,haberlervan,erdal orman,köşe yazıları
Yolu sırattan geçiyor.
Köprüsünün dehşetinden,
Halk cennetten vazgeçiyor…
Yukarıdaki dörtlüğün yazarı, Bahçesaray'ın nüktedan mizaca sahip, eski Belediye Başkanı Naci Orhan'dır. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e yazdığı, ilçenin durumunu özetleyen şiirinin ilk kıtasıdır. Şiirin geri kalan altı kıtasında ise Orhan, Bahçesaray'ın yokluklarını ince zek örneği bir dille sıralar. Şiirlerinde çoğu zaman bu konuları ele alır ve kullandığı dille de özdeşleşmiş bir karakteri vardır. Öyle ki, siyasilere veya ilçeye ilgisiz kalan kurum amirlerine de çoğu zaman buna benzer şiirler ve esprili göndermelerle cevap verirdi.
Zamanın birinde Tedaş Müdürlüğünce ilçeye tahsis edilen 1970 model ''Dodge'' marka iş görmez bir kamyonet için bir toplantıda söz alıp, hicivli bir şekilde şunları söylediği anlatılır: ''Sayın Valim, bizi düşünüp ilçemize bir kamyonet hibe eden Tedaş'a teşekkür ediyoruz. Lakin bu kamyonet yokuş yukarı çıkamıyor, yokuş aşağıda duramıyor. Yedek parçasını da bulamıyoruz. Bir gün Tedaş şefliğinin önünde sohbet ederken söz Nuh Peygamberden açılmıştı. Bir de ne görelim! bizim Dodge ağlıyor. Yanına gidip 'neden ağlıyorsun?' diye sorduğumda, Nuh Peygamber'i hatırladığını ve duygulandığını söyledi. Biz de artık karar verdik, Ağrı Dağı'na gidip yedek parçalarını orada arayacağız.''
İlçede görev yaptığım üç yılda çok kereler Naci Orhan'ın sohbetlerine katılma fırsatım olmuştu. Özellikle kış geceleri kahvede anlattığı birbirinden güzel hikyeler, anılar ve fıkralarla kendisini keyifle dinletirdi. Bu sohbetlerin birinde, Van'da bulunduğu bir sırada Belediye Başkanı olarak kendisine 'Bahçesaray'ın yolları ne lemde?' diye soran bir bürokrata 'Kışın kardan, baharda çamurdan, yazın terörden kapalı, havadan her gün açıktır efendim' cevabını verdiğini anlatmıştı bizlere.
Özellikle bu coğrafyanın insanı onca acıya, yokluğa ve zorluklara rağmen gülmeyi unutmayan nadir bir toplumdur. Bu durum Bahçesaray'da artık günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir. Ahali olarak kronikleşen çözümsüz sorunlara kahretmek yerine, her olaydan mizahi bir yön bulmaya çalışırlar.
Çok güzel anılarla ve ilginç olaylarla geçen Bahçesaray yıllarımı bazen sevgiyle bazen üzüntüyle hep anarım. Fakat yöreyle ilgili olarak son yıllarda duyduğum güzel haberler beni umutlandırıyor. Özellikle o yıllarda temeli atılan yol çalışmaları bugün meyvesini vermekte ve bizim ''otoban'' dediğimiz kısa yolun da (Kirapet Geçidi) yapımına başlandığını duymak ilçede yaşayanlar adına çok sevindiriyor beni.
İlçeye ilk gelenler en büyük şoku bu yolda yaşardı. Zira Türkiye'nin en yüksek karayolu buradan geçer. 2950 metre yüksekliğindeki Kirapet Geçidi'nin bulunduğu bitmek bilmeyen dar, keskin virajlı, uçurumlu bu şose yol, çok yıpratıcı ve korkutucuydu. O yollarda nice canlar yitirildi. Fakat o yolun esas kıymeti kışın anlaşılıyordu. Zaten o yola şoförlerin otoban demesinin nedeni de buydu. Kirapet Geçidi kapandığı zaman, Hizan-Tatvan üzerinden Van'a gidiliyordu. Bu alternatif yol, o zaman Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bizzat ilgilenip açtırdığı ve ilçenin ilk asfalt yolu olmasına rağmen çok uzundu. Kışın kapanan yerleri olduğu gibi Kirapet geçidinden daha tehlikeli uçurum ve virajları da vardı. Karlı günlerde bu yoldan ilçeye ulaşmak bazen tam 10 saati buluyordu.
Yol medeniyet demektir. Yıllarca ihmal edilen görmezden gelinen bu güzelim yörenin artık her iki taraftan da nitelikli asfalt yollara kavuşuyor olması çok umut verici doğrusu. Fakat benim fikrim; esas Bahçesaray'ı kurtaracak olan yol, yıllar önce gündeme gelen fakat sonrasında askıya alınan güneyden Çatak'a ulaşılması planlanan yoldur. Bu yol her iki yoldan daha kısa ve kardan kapanma ihtimali daha az olan güzerghtır. Kim bilir belki de bu güzerghla ilgili de bir çalışma başlatılmıştır.
Yazıda da belirttiğim gibi yol medeniyettir ama bazen açılan yol, yıkılan doğa demek oluyor. Şöyle ki; Bahçesaray, etrafı yüksek dağlarla çevrili, mikro klima özelliği gösteren iklimi, envai çeşit endemik bitkileri ve bin bir çeşit kuşları ile adeta doğal bir milli park görünümünde. Bu özelliklerini aslında bir nevi yöreye ulaşımın zorlukları sağlamıştır. Çevresinden izole bir coğrafik konuma sahip olması, doğanın korunması açısından birçok avantaj getirmiştir. Orada kaldığım süre içerisinde yürüttüğüm yüksek lisans tezimin sürvey çalışmaları esnasında, bunu bizzat gözlemleme şansına sahip oldum.
1670 m. Rakımıyla Van ve Van Gölü'nden daha aşağıda olan ilçeye hayat veren Müküs Çayının aktığı vadide, güneye doğru gidildikçe bitkisel çeşitlilik belirgin bir şekilde artmaktadır. Özellikle Pervari sınırına yakın Akyayla, Kartal ve Paşaköy köylerinde Müküs çayı kenarları ve kanal boylarında sup tropik bitkilerden yabani incir, fıstık, böğürtlenin yanında badem, fındık, erik, kuşburnu, alıç gibi çok değişik bitkilere ve palamut meşesi, ardıç gibi değerli orman ağaçlarına da rastlanır. İlçe merkezinden doğan ve son derece berrak akan Müküs çayında ise endemik tür kırmızı benekli alabalıklar yaşar.
Etrafının yüksek dağlarla çevrili olması doğal bir izolatör vazifesi görerek, yörenin bakir kalmasını sağladığı gibi ulaşım ve diğer altyapı hizmetlerinin de güçlükle yapılmasına sebep olmuştur. Tüm bunların yanında yöre halkının gerek alışkanlıkları ve gerekse maddi imknsızlıkları sebebiyle tarımda herhangi bir tarımsal ilaç veya suni gübre kullanmaması nedeniylede pestisit kalıntısı olmayan meyve ve sebzelerin yetiştirilmesine imkn vermiştir. Bu durum yöre toprağının ve suyunun da temiz kalmasına sebep olmuştur. Ayrıca yörenin engebeli arazi yapısı ve yine maddi imknsızlıklardan dolayı toprak işlemenin traktör yerine çoğunlukla karasabanla tarım yapılması hem toprak erozyonunu hem de çoraklaşmayı önlemiştir. Öyle ki o zamanlar ilçedeki toplam traktör sayısı ikisi belediyeye ait olmak üzere sadece 6 adetti.
Öte yandan yörenin sınır kapıları ve hayvan sevk güzerghlarından uzak olması, dış kökenli hayvansal yollarla bulaşacak birçok hastalık etmeninin yöreye bulaşmamasını sağlamıştır. Yine yörede tek bir sanayi kuruluşunun bulunmaması havasının da tertemiz kalmasına neden olmuştur. Bir yerde doğanın bozulmadığının göstergesi olan çeşit çeşit kuşları, el değmemiş yüzlerce endemik bitki saklayan yüksek yaylaları, bakir kalmış florası ve faunasıyla tam bir organik cennet olan Bahçesaray'daki meyve ağaçları da oldukça sağlıklı ve güçlüdür. Ağaçlardan ve bostanlardan elde edilen meyve ve sebzeler tamamen organik niteliktedir. Dolayısıyla bozulmamış bakir bir ekoloji, sağlıklı bitkileri, kirlenmemiş toprak ve suyuyla hakikaten bir benzerinin daha olmadığı nadir bir coğrafyadır Bahçesaray. vanhaber,haberlervan,erdal orman,köşe yazıları