SİNEMA YETİMLERİ!...
Ümit Kayaçelebi yazdı...
Çocukluk yıllarında Van'da gidilecek, görülecek, eğlenilecek çok yer yoktu.
Düşünün 1950 ve 1960'lı yıllarda bizler için en büyük eğlence dünyaya ve Türkiye'ye açılan pencereydi sinema.
O zaman ki Van nasıldı derseniz?
Kalabalık olmayan araba gürültüsünün olmadığı korna seslerinin sizin kulaklarınızı tırmalamadığı, seyyar esnafının daha bilinmediği ve ortada dolaşmadığı, kaldırımların eşyayla dolu olmadığı bom boş olduğu cadde ve sokak kenarlarında arabaların park etmediği Faytonların takır tukur dolandığı ama atların nal seslerinin melodi gibi kulağınıza aksettiği, her tarafta kehrizlerin gümbür gümbür aktığı,
Saka Geronun, kahveye su taşırken türküleri mırıldandığı gündüz Çarşamba, cumartesi, Pazar günleri şehir ve emek sinemalarından hoparlörden çalınan plakların dinlendiği Elo dayının Nuh palasın önünde potinleri ustaca boyadığı zamanın kulüplerin camlarında “Üye olmayan giremez” yazısının okunduğu caddede yürürken caddenin öbür tarafında kahvede oturanları görebildiğiniz ve seçebildiğiniz Asude Van, sessiz Van, şiir gibi tertemiz korkmadan çekinmeden sokağa çıkıp yürüdüğünüz delilerle velilerin bir arada olduğu kaynaştığı sebze haline gittiğinizde sizi kapıda karşılayıp ve çay içirip uğurlayan esnaf dostlarınızın olduğu, çürük çarık meyvayı sebzeyi kese kağıdına koyup sizi kazıklamak isteyen esnafların olmadığı şişkonun fırınından katkısız saf halis francala aldığınız o günleri hepiniz hatırlar ve bilirsiniz. Yaşamayanlar da büyüklerinden o eski Van'ı anlatılırken dinlemişlerdir.
Ve ondan sonrada mutlaka keşke o günleri biz de görseydik demişlerdir.
İşe o eski Van da sinema bizim her şeyimizdi.
Birbirimize film teklif eder “mutlaka git”, “Sakın bu filmi kaçırma” derdik.
"En çok gittiğimiz sinema Emek Sinemasıydı (kışlık) Şehir sineması ise yazlık sineması ile Van'da en önde gelen en lüks sinema idi.
Yabancı filmlerin en güzeli Şehir sinemasına gelirdi. Bunu tarafsız olarak söylemek zorundayım.
On Emir, Sezar krallar kralı, Cleopatra, Roma imrahorluğunun çöküşü, Barabbas , Herkül, / Altın adam gibi daha nice filmler.
Yazlık sinemalar Van'ın serin yaz akşamlarının vaz geçilmez eğlencesiydi. Hangi sinemaya gidileceği kararlaştırılır, akşam yemekleri erken yenir ve hevesle sinema saati beklenirdi.
Genellikle komşularla veya ailecek sinemaya gidilirdi. Açık hava sinemaları bizim eve çok yakın olduğu için akşamları ailece (Babam sinemaya gelmezdi) yürüye yürüye sinemaya giderdik . rahat olmamakla birlikte, kirlendiğinde yıkanabildiği için tahta sandalyeler tercih edilirdi. Yanlarımızda ki minderleri altımıza koyar, sandalyenin verdiği rahatsızlığı böylece giderirdik. Film boyunca çıtır çıtır çekirdek yeme sesleri eksik olmazdı. Sinemalarda konuşmak serbestti. Çocukların ağlama ve gülme sesleri, büyüklerin filmle ilgili yorumları normal karşılanırdı. Sade gazoz sinema kültürünün önemli bir parçasıydı. Gazozcu boynuna bir kova alır, içini gazozlarla doldurur ve metal gazoz açacağıyla kovalara tık tık vurarak izleyiciler arasında dolaşırdı
Sinemalara çoluk çocuk ailecek gidildiği için genellikle duygusal filmler, komedi filmleri veya kovboy filmleri oynatılırdı. Polisiye filmler ve korku filmleri pek rağbet görmezdi.
Çocuklar genelde filmin ortasında uyur, eve kadar annelerinin veya babalarının kucağında uyuyarak dönerlerdi. Herkes sinemaya gitmekten büyük keyif alır, akşam olmasını hevesle beklerlerdi.
Sinema işletmecilerinin bazen daha fazla müşteri alabilmek için kurallara uymadıkları da görülüyordu.
Buluşmaların günümüzdeki kadar kolay olmadığı 1960'larda kızlar ve erkekler sinemalarda buluşurdu. Burada platonik aşklar yaşanır, delikanlı, sinemada görüp beğendiği kızı evine kadar takip ederdi.
Filmi, sinemada izlemek ayrı bir keyifti fakat bazen de evlerin balkonundan film izlenirdi. Özellikle evi sinemanın hemen yanında yer alan aileler arkadaşlarını, eş dostlarını film izlemeye davet ederlerdi. Her gece başka bir ahbabını misafir eden ev sahipleri, aynı filmi defalarca izlemek durumunda kalırlardı fakat bu durumdan pek de şikâyetçi olmazlardı.
Benim arkadaşım Yetkin Ural'ın baba evi Yazlık Şehir Sinemasının yanında idi ve ben bazen onlara misafir olurdum. Dama çul serer ve minderlere dizilerek gökte yıldızların ışığı altında şehir sinemasında oynayan filmleri izlerdik.
Rahmetli Şefik Saydan asla bir gün rahatsız olmadı. Allah onun ve Hailede ablanın Semihin mekanını cennet kılsın inşallah.
Şimdi gelelim sadede;
Neden sinema yetimleri dedik diye sormakta merak etmekte haklısınız..
Sinema bizim için elzemdi gidilecek bir yer de yoktu.
Koca şehrin tek eğlencesi sinemalar.
İlk zamanlar sadece Çarşamba, Cumartesi ve Pazar günleri gündüz matinelerinde asker ve sivile 2 film birden oynatılırdı.
Çocuklar gençler Mayıs ayı geldiği zaman bir de bakardık ki Yazlık sinemaların içi ve dışı bir güzel elden geçirilmiş ve her taraf kireçle badanalanmış halde.
Kireç badanın üzerine de “Pek Yakında”, gibi afişler bölüm bölüm asılmış. Yerli filmler, yabancı filmlere ait afişler bir gök kuşağı gibi duvarları süslemiş.
Zamanın artistleri Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Turan Seyfioğlu, Kartal Tibet, Cüneyt Arkın, Türkan Şoray, Belgin Doruk, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit vs.
Yabancılar da ise Mark Damon, Charlton Heston, Burt Lancster, Guıllana Gemma, Liz Taylor, Brigitte Bardot, Sylvie Koscina, Sean Connery gibi artistlerin afişleri duvarda asılı bakar bakar dururduk.
Bu gün bakar, yarın yine bakar, obur gün yine bakar velhasılI kelam bakar bakar ne doyar ne de bıkardık.
İşte bu sinema önünde gezen dolanan, sinemacı olsun, müşteri olsun bunları görenler gördüklerine sinema yetimi derlerdi.
Aşağılayıcı bir kelime manasında da denmezdi.
Bir zevkti bir hevesti ama anne ve babalar büyükler bu sinema kapılarındaki, sinema tahtaları önünde dolananlara, şehirdeki bilbordlarına bakanlara sitemle sinema yetimleri derlerdi.
Gardaşım gidecek yer olsaydı oralara da giderdik ama nedek sinemadan başka gidecek yerimiz yoktu. Sinema deyip geçmemek lazım sinema dünyaya açılan kültür sanat penceresiydi.
Sinema tahtalarına duvardaki afişlere bakmakta bedavaysa bizde alabildiğine bakıyorduk.
.O artistler rüyalarımızı süslüyorlardı, o aktörler hayal dünyamızın kahramanlarıydı.
Sinema önlerinde dolanmaktan başımız döndü, ayaklarımıza kara su indi, biz bıkmadık usanmadık.
Ama ne çare büyüklerimiz nezdinde adımız “SİNEMA YETİMLERİNE” çıktı o yıllarda velhasıl.
Ama ben yine bu gün diyorum ki;
Keşke o eski Emek, Yıldız, Şehir, Yeni, sinemamız olsaydı da biz yine sinema yetimleri olmaya çoktan razıyız!
Hey gidi günler hey!.Tüm sinema yetimlerine selam olsun…