Söğütlü Çıkmaz Sokak-2
Yunus Türkoğlu yazdı...
Üstünlük taslamayacaksın, büyüklük-üstünlük Allah Teâlâ'ya mahsustur. Övünme, cahil övünür. Cahilden, yılandan kaçar gibi kaçacaksın. Öfkelenme, sonradan geri dönülmez pişmanlıklar duyarsın! Sabretmeyi öğreneceksin, acele şeytandandır. Mücadele edeceksin, bir iş bitti mi diğerine başlayacaksın. Kolay elde edilenler kolay harcanır, kazanmak için emek sarf edeceksin! Kınamayacaksın, alay etmeyeceksin, mutlaka başına gelir! Yalandan ve yalancıdan korkacaksın, sana yakını uzak, uzağı yakın gösterir, yanılırsın! Hayvanlara karşı merhametli olacaksın! Hata ve günahı terk edeceksin. İşledikçe alışkanlık yapar ve bir daha da kurtulamazsın!
Karar vermede aceleci olup hemen tepki verme, mutlaka istişarede bulun. İnsanlarla münasebetlerinde ölçülü ol. Kimin dost, kimin düşman olduğunu bilemezsin! Fedakârlık yapma, sonunda üzülürsün! Hayatta her şeyin ölçülü olsun. İstikrarlı olup ve kimseye bağımlı olmayacaksın! Meczup ve acizlere anlayışlı davranacaksın, çünkü onlar Allah'ın emanetidir. Gerçek dostlar edinip, kendini sevdireceksin. Kulların sevdiğini Cenab-ı Allah sever, Cenab-ı Allah'ın sevdiğini de kullar sever. Rızık için endişelenme çalış, gayret göster! Tembel olma, her işi vaktinde yap! Diline, gözüne ve kulağına sahip ol! Samimiyeti elden bırakma, içten pazarlıklı olanı karşıdaki anlar. Sıla-i rahmi terk etmeyeceksin, yoksa rızkın ve ömrün bereketsiz olur. En önemlisi dua ve ibadetlere son nefese kadar devam edeceksin…
Geçen haftadan devam ediyoruz…
Sağ tarafta bahçe içinde marangoz Rahmetli İhsan Arslan'ın evi var. Kışla Caddesi, köprübaşında atölyesi vardı. Kayınbiraderi merhum Hüsamettin Oskay ile beraber ortak çalışırlardı. İcra-i sanat eyler, bu mesleği aşk ile yaparlardı.
İhsan amca, hali hareketi, söz ve sohbetiyle zarif bir Van beyefendisiydi. Evine, dükkânına gelenlere karşı nezaketi, giyim-kuşamı, hali-hareketi, mahalleliyle olan münasebeti yani her halinde asalet, görgü ve kibarlık vardı. Adab-ı muaşereti bilen ve çok ağırbaşlı insandı Rahmetli…
Şimdi sormak istiyorum, önceki yazımda değindim ve aşağıda anlatacağım örnek şahsiyetler var; Van'ın bu zarif insanları eğitimi nerden aldı? Kaç fakülte bitirdiler ve hangi üniversitede doktora yaptılar? Bu eşsiz kültürü nasıl elde ettiler?
Bunlar ve emsalleri, Peygamber efendimiz'in - sallalahu aleyhi ve sellem-eşsiz ahlakını örnek aldılar. Merhamet ve faziletini tanıyıp davranışa çevirdiler. “İman, insanı insan eder, belki de sultan eder…” kaidesince yaşadılar.
İhsan amca, ahşabı mühendis titizliğinde ölçer biçer ve işlerdi. Keseri, testeresi, rendesi ve diğer alet ve edevatları ayrılmaz bir parçası gibiydi. Onlarla konuşur ve dertleşirdi sanki. Yaptığı kapı, pencere ve dolaplar insanın yüzüne gülerdi vesselam…
İlerliyoruz, bir sonraki evin önündeyiz. Tek katlı tipik Van evidir burası. Kapını önünü Aynur, Gönül ve Sebahat sulamış, süpürmüş, kilimleri ve minderleri atmışlar bir yanda semaver kaynıyor. Limonlar kesilmiş, gül şurubu hazır, kristal tabakta şekerler ortada duruyor.
Evin hanımı, Söğütlü Çıkmaz Sokak'ın gülü ve çok sevileni Rahmetli Fatma teyze elinde ördüğü paspası, orlon iplikler ve tığı ile çıkageldi başköşeye oturdu. Ben, ona hep Menekşe gözlü derim.
Eşim Leman anlatıyor;
“-Bu paspasa biraz büyük başladığından dolayı bitirmekte ve orlon ip yetiştirmekte zorlanıyordu. Mahallenin kızlarına;
“-Kolay gelsin” deyin çabuk bitireyim derdi. Sonra her gelen kolay gelsin der, Fatma teyze kahkahayla gülerdi! En sonunda bitiremeden kapının içine serdi…
Fatma teyze neşeli ve hayat dolu bir insandı. Ortanca oğlu Cahit'i genç yaşta kaybetmesi onu çok üzmüştü.
” Kızlar, çay dem aldı mı? Tuzlu balık yaktı! çabuk çayları getirin!”
“Tamam, hazırdır aba!
“Raziye nerde kaldı? Gülay seslen gelsin.”
Hin komşusu mahallenin terzisi merhum Raziye abla, Singer dikiş makinesinin başından kalkmış kızı Arzu'nun elinden tutmuş geldiler. Raziye abla çok hanımefendi bir insandı. Çaylar doldu limonlar atıldı koyu bir muhabbet eşliğinde çay içilmeye başlandı! Onlar çaylarını içe dursunlar biz yolumuza devam edelim.
Birkaç adım sonrası sokağın sonu artık! Karşımızda kompleks şeklinde yapılmış kerpiç ev var! Yan tarafından söğütlerin altından yaya yolu devam ediyor. Bu yolun sonunda merhum Saadet teyze'nin evi Kışla Caddesi'ne bakıyordu.
Bir gün Âdem Dikici ile buradan geçerken Saadet teyze'nin bahçedeki elmalardan bir-iki tane aşırmıştık. Evin kızı Süheyla bizi görmüş ve kovalamıştı. Bir daha o yoldan geçmemiştik!
Bu kompleks ev, merhum Seyyit Alan ve hanımı Rahmetli Mürüvvet Eze'nin evidir.
Seyyid amcayı çok fazla göremedik. Hayal- meyal: bir kış günü akşama doğru Kışla Caddesi'nden eve doğru geliyordu. Sırtında kalın kaşe paltosu, kaşkolü, ak sakallı, başında kürklü şapkası, yeleği, kalın pantolonu, ayağında mesh lastikleri ve elinde bastonuyla hatırlıyorum!
Mahallede herkes Mürüvvet eze'ye Eye diye hitap ederdi. Eye, sarışın, yeşil gözlü, otoriter ve çocukları tarafından sözü dinlenen bir anneydi. Mahalleli ona hep saygı duyardı. Güngörmüş, görgülü bir insandı…
Bu evin batı, güney ve biri de kuzey tarafında olmak üzere üç kapısı vardı. Yani sırt sırta vermiş üç ev düşünün. Yanında bir ev daha ortada dut ağacı ve onunda yanında süt almaya gittiğimiz bağımsız bir kileri vardı. Evlerinin kuzeyinde birde tarlaları vardı.
Eye, çocukları ve torunları bu mekânda huzur içinde bir ömür geçirdiler.
Aramızdan ayrılanların mekânı cennet olsun, kalanlara sağlık ve sıhhat diliyorum.
Ölenlerin ruhuna birer” Fatiha” okumanız dileğiyle…
Hoşça kalınız.