ŞU BİZİM ESKİ ZİRAAT BANKA SOKAĞI

Ümit Kayaçelebi yazdı...

'Seninle ağlayıp seninle gülen

Dedenin, nenenin kadrini bilen

Erişte kesersen yardıma gelen

O komşular ne yazık geride kaldı.'

Bazen böyle durup kendi kendimize <Ah nerede o eski komşular, o eski komşuluklar> der hüzünleniriz. O eski insanları gözlerimiz arar, o eski toprak evleri, o içinde envai çeşit meyveyle dolu bağlarımızı, gürül gürül akan kehrizlerimizi, o faytonların gelip geçerken atların çıkardıkları nal seslerini ve faytoncunun faytonun arkasına atlayan çocuğu fark edip arkaya <Arkaya yağlı kırbaç > salladığını, dibekte den döven ablalarımızı, annelerimizi velhasıl o eski tozlu sokaklarımızı hepimiz yd edip dururuz.

Komşuluk öldü diye başlayıp eski komşulukları yd edip hep dertleniriz. Eskiler çok ve hep dertlidirler. Onlara ve bize göre komşuluk gerçekten öldü: Eskiden böyle değildik böyle değildi komşuluk. ? Komşuluk kıymetliydi, komşular önemsenirdi, evde yoksak 'Komşuya gitmiştir.' denirdi. Bizi komşumuzdan sorarlardı, Bir hacetimiz varsa komşudan isterdik. komşu komşunun külüne muhtaçtı.

Komşuda pişer bize de düşerdi, ev almaz komşu alırdık, komşusu açken tok yatmak olmazdı. Komşunun sakalını yoldularsa sen de sakalını kazıtırdın, gülme komşuna gelir başınaydı, kötüsü bile insanı mal sahibi yapardı.Yitip giden sadece komşuluk değil elbette: 'Eskiden meyveler, dalından yenirdi; böyle hormonlu şeylerle beslenilmezdi!… Bizim zamanımızda saygı vardı saygı! Büyük büyüklüğünü bilirdi, küçük küçüklüğünü.

Komşuluk eskiden Van da çok önemliydi. Komşuluk akrabalıktan da öte olarak düşünülürdü. Çünkü İnsanların aynı sokakta aynı mahallede ki komşusunun aç yattığı bilinen zamanlardı o günler. Herkes herkesle dost, ahbap, tanış, herkes herkesle akrabadır adeta. Can kaygısı yok, mal kaygısı yoktur. Alışveriş bile kolaydır. Herkesin sözünün senet olarak kabul edildiği günlerdi o günler.

İşte o güzelliklerle dolup taşan mahallelerden ve sokaklardan biri de bizim Eski Ziraat Banka Sokağı idi. Denilebilir ki vakti zamanında Van da Cumhuriyet Caddesine yakın olması hasebiyle en mutena en eşraf ailelerin oturduğu bir huzur sokağıydı Eski Ziraat Banka Sokağı.

İsmini nereden almış derseniz Van şehri kurulduğu zaman 1930 lu yıllarda Ziraat Bankası işte bizim yıllarca yaşadığımız sokakta Van insanına hizmet etmişti. İşte zamanında Bir bankanın olduğu sokaktı bizim sokak. Yüksek iki katlı görkemli toprak bir binaydı ve kapının yan tarafındaki sütunlara bayrağımızın ay ve yıldızı yerleştirilmişti.

Küçük camiden aşağıya doğru indiğinizde hemen yolun sonunda rahmetli Hasan Durgunun evi, onun hemen yanında ise Seyit Efendinin iki katlı evi yer alırdı. Ve Seyit Efendinin evinin arkasında uçsuz bucaksız üzüm bağı vardı ve herkes o üzüm bağından sitayişle <Seyidin bağı> diye bahsederlerdi. Ve hemen onun bağının altında o zamanın tanımış insanlarından merhum Hacı Nuhi Polat oğlunun üzüm bağı ve bahçesi yol üzerinde kerpiç duvardan başınızı uzattığınızda görürdünüz.

Şöyle başınızı sol tarafa çevirdiğinizde uçsuz bucaksız bir bahçe ve içinde üç yer var. Kimin derseniz? O evlerin ve mülkün sahibi de rahmetli Ali Şenyüz. Ali Şenyüzle birlikte o bahçede yaşayan iki oğlu var muhyeddin ve Nurettin Şenyüz. 60'lı yıllarda bir trafik kazasında iki kardeş rahmete gitmişti. Ali amcanın üç kızı vardı zarif narin hanımefendiler ve devrine göre sosyete sayılırlardı. Sabiha ablayı buradan bilhassa rahmetle anmak istiyorum Karayollarında çalıştığı zaman zarfında onlarca insanın Karayollarına girmesine vesile olmuş ve hayır dualarını almıştır. Rahmetli babamı da Karayolları 11.Bölge Müdürlüğüne geçiren de Sabiha ablamızdı.

Derken efendim şöyle sağa doğru döndüğünüzde işte o bizim şiirlerimize bahse konu olan şiir gibi sokağımız, huzur sokağımız, hala hayalleriyle yaşadığımız Eski Ziraat Banka Sokağı Başlıyor.

<Yaz günleri dibekte den döverdik

Toprak dama sütlü buğday sererdik

Bazen kuyudan su çekip içerdik

Ne güzeldi bizim banka sokağı.>

Sokağın hemen başında o zamanki Küçük Cami (Hacı Osman camii_Tenekeci Hamit Efendi) hocası Siirt kökenli Hafız Hamdi Atak'ın evi yer alırdı. Oğlu Azmi Atak ta benim okul arkadaşımdı. Hafız Hamdi Efendi çok alim ve kendi halinde çok muhterem bir zattı. Onun komşusu da Hacı Suphi Mendi'nin damadı Ali Saraçoğlu idi. Rahmetli Ali abi geçmiş yıllarda Eski buğday meydanında terzilikle iştigal ederdi ve daha sonra Karayollarına geçip oradan emekli oldu. Oğulları Faik ve Kazım da bizim oyun arkadaşlarımızdı. Şöyle yürürken hemen önümüze bir briket ve mucur fabrikası çıkıyor bu kime ait derseniz? Sahibi Hacı Nuhi Polatoğlu. Birde mekanın önünde devrin kral kamyonlarından İnter marka kamyon var o da ona ait.

Hacı Babaya ait yerden sonra ara bir dar sokak ve çıkmaz sokak var ve burada da çok renkli ve ahenkli insanlar var. Abdurrahman Özvan'a ait tatlı ve şirin toprak ev var. Rahmetli iyi bina ustası ama en önemlisi iyi bir sıva ustasıydı. Çok güzel dam sıvardı ve bunda da ün yapmıştı. Çok yüzü güleç bir insandı kendi halinde yaşadı ve öyle göçüp gitti. Dişçi Cafer Özvan da onun oğlu olarak bu gün şehrimizde sevilen sayılan insanlardan ve dişçilerden biridir. Çok çalışkandı ve bu günde haklı olarak hak ettiği yerde.

Ali Özvan amca da kısa boylu tatlı şirin amca Amber ablada onun hanımı. Oğulları Haydar ve Enver Özvan benden büyüklerdi. Yalnız Halil ve Cezmi ile muhabbetimiz vardı. Halil de Galatasaraylıydı bende o yüzden bu da dostluğumuzu pekiştiren önemli bir unsurdu. Onların yanında da Cambaz Memet Efendi yaşardı Ve Ezeden bahsetmeden geçemeyeceğim. Eze bizim mahallenin Bankasıydı hanımlar sıkıntısı olduğu zaman hemen ezeye koşarlar ve o da hiç esirgemezdi herkese ihtiyacı kadar verir ve alanlarda ona zamanında verirlerdi. Cambaz Memet amca celep olduğu için onda her zaman para gani idi.İsmi Münevver olmasına rağmen mahalleli onu çok sevdiğinden<Eze> diye çağırırdı. Ruhu şad olsun ezemizin.

İşte oradan sola döndüğümüzde Yakup Ulunehire ait ev var. Oğlu Tacettinle birlikte yaşayan. Ve yine Fevzi Atay ve Safiye ablamızı da burada yeri gelmişken analım. Oğulları ve kızları şu anda Vanda değiller ama hepside çocukluk ve gençlik yıllarımızın unutulmaz arkadaşları.

Akabinde Mehmet Kılıçlı amcamızın evi var en köşe ve çıkmaz sokağın sonu. Memet Amca o yıllarda Avukat Münci İncinin yanında katiplik yapardı ve dava vekilliğide vardı. Hoş sohbet keyifli hayatın tadını çıkaran ailesini güzel yaşatan güzel bir amcamız. Hanımı Makbule teyze ise benim rahmetli annemin has arkadaşı gün olsun ki birbirlerini görmesinler. O bize gelir annem onlara gider bu muhabbet yıllar yılı sürdü. Rahmetli hayatı çok severdi ve anneme hep şunu söylerdi: < Derdimdir hiç ölmeyeceğim> der dururdu ama gelin görün ki dediği olmadı hoş bir seda bırakıp bu fani dünyadan göçtü gitti. Oğlu İzzet Kılıçlı şairdi ve Sevdiği kıza ithafen <Seni seviyorum> diye bir şiir kitabı yazmıştı ve ben bu kitabı bulup ailesine takdim ettim. Oğlu Davut sokak arkadaşım ve okul arkadaşımdı. Her derdimi paylaştığım biriydi. O da Galatasaraylıydı bende buda bizi birbirimize yakınlaştırmıştı. İkimizde takım tutardık ben G.Saray, Vefa ve Beykozu tutarken oda Galatasaray ve Bursaspor hayranıydı. Çok güzel anılarımız oldu ama o da şu an aramızda değil. Şimdi aileden kala kala Aydın ve Ayşe Kılıçlı ile muhabbetimiz çok şükür sürüp gitmekte.

Tekrar yola döndüğümüzde Hava Meydanında çalışan İsa Özgüner amca var ve onun evinin önündeki dibeği hala görür gibiyim. Aynı avluda oğulları ile birlikte yaşıyor. Hanımı Sıti aba.Ve önde Ali Ekincialp'in evi ve önünde ona ait bir de öküz arabası var. Rahmetlinin işi değirmene buğday götürüp un getirmekti.

Kapımızın tam önünde girip çıkarken göz göze geldiğimiz Telli Koç ve hanımı Aliye teyze. Onun muhterem oğulları Mevlüt, Şerafettin ve Selahattin Koç hepside komşularımız. Mevlüt Hoca öğretmendi Şeref abi ile Selahattin abi de o yıllarda terzilikle iştigal ediyorlardı. Yalnız Telli dede Aliye teyze ile hiç geçinemezdi nedense ve en sonunda Aliye teyze ayrı bir ev tutup yaşar.

Mevlüt hocanın hemen evinin yanında Mehmet İnvani'ye ait bir bahçe ve tek katlı bir evi var. Mehmet İnvani ehli keyifti ve bahçesindeki dut ağacına bir sinema hoparlörü asmıştı bazen radyosunu açar tüm mahalleye adeta konser verirdi. Rahatsız olanlara rağmen.

Yanında ise kehrizin başında Lütfü İnvaniye ait iki katlı bir ev var. Ve lütfü baba her zaman akşam oldu mu çizgili pijamalarını giyer evin önündeki taşa oturur yanından gelen kerhiz suyunun şırıltısını dinleyerek keyiflenirdi. Daha sonra İnvani olan soyadlarını Arifoğlu olarak değiştirdiler amma ve lakin ben Arifoğulları ile hep sıkı fıkı bir muhabbet içindeyim sağ olsunlar onlarda hiç benden vaz geçmediler.

Yolun karşı tarafında Cemal Kahvecioğluna ait büyük bir bahçe ve üzüm bağı ile mahallenin en büyük iki katlı evinde oturmaktalar. Cemal Kahveci oğlu devrinin önemli şahsiyetlerinden biri ve belediye meclis üyesi aynı zamanda çok iyi de Van Halk oyunlarını bilen ve oynayan biri. Maalesef ben doğduğum yıl vefat etmiş görmek nasip olmadı.

Onların komşusu da Halil Ebeperi nam-ı diğer Sallağ Ğelil Efendi. Çok tatlı cana yakın biri ve hanımı Hatice teyze de ondan geri kalmayacak kadar mahallenin çok saydığı sevdiği bir teyze. Komşuları da Lebibe hanım. Lebibe hanım Karayollarında Özdemir adlı kendinden daha genç biriyle evlendi ama gel gör genç eşi ondan evvel vefat etti gitti. Lebibe teyze her gün şalvarını çeker kapısının önünü süpürür süpürdüğü yerden biri geçse kızardı. Tek kalınca hep evinin bir odasını bayan öğretmenlere verirdi.

Ve Sıhke Caddesine varmadan üç ev var yan yana birinde Mısırlıoğlu Hüsnü Önderce ait onun yanında Yağcı Nurettin efendi ve tam köşede de eski Özel İdare müdürü Lütfü Doğanın evi. Rahmetlinin kızı Ayfer Doğan da benim okul arkadaşımdı.

Yolun karşısında köşe başında bir ev var Yusuf Efendiye ait. Yanında Zekai Aydınlara ait iki katlı ev. Kadim dost Fevzi Türkmenlerin evini unutmadan yazalım sonra bize darılmasın. Ve avlu içerinde Kasap Çeto sülalesine mahsus evler. Bekir Özgüner, Şakir Özgüner ve bilcümle Özgünerler orada. Onların komşularıda Binacı Mahmut Usta Mahmut Özgüner. Hanımı da Zılığa Özgüner ona mahalledeki kadınlar <yığa> derlerdi. Gele gele geldik Mirza Latif amcanın evlerine iki ev aralı birinde kendi otururken biride kirada.

Aynı sırada kehrizin başında iki katlı sıralı üç ev var hepside Bingöl ailesine ait. Başta Nuriye abla, Emine teyze Cevriye abla Hulusi amca, Yılmaz amca bu üç evi paylaşmaktalar. Babaları Tevfik Bingöl de dedemim meslektaşı öğretmen. Kendisine de Göllü Tevfik bey derlerdi.

İşte bizim evimizle Yılmaz amcanın evi duvar duvara. İki evimiz var biri tek katlı biri iki katlı arkada küçük bir bahçemiz içinde kamelya kuyu var. Şirin bir bahçe.

Kapı Komşumuz Hacı Nuhi Polatoğlu, yanında Ömer Polatoğlu ve Sıdık Polatoğluna ait Polatoğullarına ait 3 ev yan yana. En sonda ise yazımızın başında bahse konu ettiğimiz eski Ziraat Bankasının olduğu bina. Arkada da Ziraat bankasına ait memurlarının oturduğu iptidai üç ev. Ve yolun sonunda Haluk ve Nufel Mendilerin babası rahmetli Manifaturacı Hacı Suphi'ye ait aynı avluda iki ev. Hacı Suphi'nin barakamsı evinde oturan da Nuriye teyze ve hemen köşede ise de Aliye teyzenin ölene kadar oturduğu Fidanlık Memuru Nevzat amcaya ait ev. Yolun Karşısında ise Golot Osman'ın (Osman Yeşilyurt) oğullarına iki ev ve artık burada eski banka sokağı bitmekte.

İşte geçmiş zamanlardaki o şaaşalı o görkemli Eski Ziraat Bakası Sokağını ancak böyle ifade etmeye çalıştım

Bu vesileyle Eski Ziraat Bankası Sokağında yaşayan bu gün aramızda olmayıp darı bekaya göçenleri rahmetle anarken kalanlara da sağlıklı ve huzurlu bir ömür sürmelerini diliyorum.

Hey gidi günler hey.

Bakmadan Geçme