Sükûtu Yaşardı Sokağımız-2

Yunus Türkoğlu yazdı...

Cemal Süreya'nın 'Pencereniz kirliydi, gördüğünüz her insana çamur attınız!' dediği çağdayız…

Van'ın mahalle ve sokaklarının her birinin ayrı ayrı anlatılacak hikyeleri vardır. Lakin bunları birkaç makaleye sığdırmak mümkün değildir. Roman yazmak gerektiği kanısındayım. Bakarsın biri çıkar yazar! Niye olmasın! Büyük düşünmek lazım! Dr. şair Ömer Çakmakcı'nın konuyla ilgili fikir ve ufuk gösterici tavsiyeleri yolumuzu aydınlatabilir. Bizler için Van'ın mazideki muhteşem günlerini yad etmek, yazmak, okumak veyahut dinlemek kalbi, ferdi ve içtimai dünyamız için terapi gibi, ilaç gibi, gıda gibidir. Yazarken mutlu oluyorum, sizlerde okurken. Duygu yüklü ve son derece samimi yorumlarınızdan bunu anlıyorum! Hele işin içine birazda edebi sanatları katıp yazmak çok daha zevkli oluyor, okumakta sizler için...

Kim ne derse desin!

Bizim sokağa bakan kerpiç evlerin pencere pervazlarına tüneyen kuşlar bile huzurluydu. Burada kimsenin gönül teline dokunulmazdı! Yalan dolan sözler düşlerimize bile giremezdi bizim düşlerimize! Sabah horozlar öter, akasya, söğüt, dut, iğde ve diğer ağaçların dallarındaki kuşların zikri ilahiye başlaması sokağımızın bereketiydi. Saba makamında okunan sabah ezanı sineleri dağlarken cami yolunu tutanları görürdün...

Sabah güneşi şualarını toprak damlara, bahçedeki sarı lale ve mis sümbülün üstüne vuruyorken, sac üzerinde pişen ekmeğin nefis kokusu, yakılan semaverlerin dumanı sokağa yayılmıştır. Tüm mahalleli erkenden uyanırdı, geç vakite kadar uyuyanlara hiç rastlamadım desem yeridir. Sabah sütleri sağılmış ve inekler nahırcıya teslim edilmiştir. Öğrenciler okulun, memur ve işçi olanlar dairelerinin yolunu tutarken, esnaf olanlarımız epeyce olmuştur dükknlarına gideli…

Hasret teyzenin evi sağ tarafımda kalırken şimal istikametine doğru yürüyorum. Sol yanımda Ufuk Sokak ve Söğütlü Çıkmaz Sokak var. Bunlar ikiz sokak gibidirler. Ufuk sokağın köşedeki bakkal dükknı ile Söğütlü Çıkmaz Sokağın köşedeki Mazhar Hoca'nın evi omuz omuzadır. Arka taraftaki evlerden Dursun amcanın evinin her iki sokağa açılan bahçe kapısı vardır. Demirci Kemal amcanın evinin cephesi sokağın birinde kavaklı bahçesinin duvarı diğerindedir… Söğütlü Çıkmaz Sokak'ın söğüt dallarında öten kanaryaların sesi Ufuk Sokaktan duyulurdu…

Bir zamanlar engin ufuklarımız vardı, şimdi etrafı sarmış ıssızlık… Zamana, sokağımıza ve sevdamıza çökmüş sessizlik…

Üç yol ağzına bakan kerpiç yapılı ve toprak damlı, kapı ve vitrini ahşaptan darabası tahtadan olan bakkal dükknı vardı. Meyve kasalarının bırakılması için kavak kerestesinden yapılmış piste önündeydi. Akşamları bakkal kapandıktan sonra Dr. Metin Arslan oradaydı. Sazı elinde, oturur ayaklarını aşağı salar, başlardı 'Dostum dostum' türküsünü çalıp söylemeye… Kanal suyu, cadde ile sokağın birleştiği noktadaki beton köprünün altından akar bakkalın önünden yoluna devam ederdi. On metre gibi bir mesafede suyolu ikiye ayrılırdı. Birinden Erek yönüne, diğerinden Amiklioğlu sokağa doğru akarken zorlanır ve şişerdi… Arada taşar yoldan akar giderdi…

Ramazan aylarında akşam ezanı okununca bakkal idris ağabey dışarıdaki sebze-meyve ve mevsimine göre karpuz-kavunun üstüne birer bez atar iftar için eve giderdi. İftar sonrası akşam namazını kılar dönerdi.

Yine bir iftar sonrası dükknın önünde çayını yudumlarken, gündüz akmayan kanal suyunun akmaya başladığını ve bir süre sonra göllenen suyun üzerinde birkaç tane karpuzun yüzdüğünü görünce şaşkınlık içinde kalmıştı. Karpuzları sudan çıkarınca kendi karpuzları olduğunu anlamıştı. Kanal boyunda sohbet eden çocuklarda olaya şahit olmuşlardır fakat durumdan haberdar olan yoktur…

İki gün sonra mahallemizin gençlerinden 'Birkaç iyi adam'; 'Akşam siz iftara gidince köprünün altına koyduğumuz karpuzları teravih namazından sonra keser yeriz diye düşünmüştük. Sahibi suyu gönderince planlar yani karpuzlar suya düştü. Suyun o saatte geleceğini hesaba katmamıştık! Haram yememizi Rabbimiz kabul etmedi. (süper!) Hakkınızı helal edin…' demişlerdi…

Vakti zamanında bu olaya gözlerim yaşarıncaya kadar güldüğümü hatırlıyorum… Şimdilerdeyse hisseler deriyorum!

Sonbaharda sararıp solan yaprakların yere düştüğü gibi adı geçen büyüklerimiz bir bir bu lemden göçüp kara toprağa düştüler. Halis gönüllü nice komşularımız geldi geçti bu fani dünyadan! Daha dün gibi sanki! Gün geçtikçe unutuluyor adları. Bir ömür geçirdikleri o evlerin mertekleri düştü, döşemeleri eğildi, sıvaları döküldü ve zamanla yıkılıp gittiler… Eski bir albümde kalan siyah-beyaz fotoğraflardır artık geriye kalan…

Ölenleri rahmet ve dua ile anıyorum, hayatta olanlara 'kendinize iyi bakın ve sizler kıymetlisiniz!' diyorum…

Allah'a emanet olunuz…

Bakmadan Geçme