TASAVVUF

Van Emekli Müftüsü Nimetullah Arvas yazdı...

31.12.2021 tarihinde Anadolumuzun güzel illerinden birçok evliyanın uğradığı, ikamet ettiği ve orada metfun olduğu şirin Malatya'mızda, Abdülhâlık-ı Gücdevânî el-Malatî anısına Uluslararası Tasavvuf Sempozyumu gerçekleştirildi. Yani Malatya yılımızın son gününde meşhur mutasavvıflardan, hacegan yolunun serdefteri olarak kabul edilen Abdülhâlık-ı Gücdevânî hazretlerini yad ederek hüsnü hatime ile kapanış yaptı.

Sempozyuma yurtdışından ve yurtiçinden 70'e yakın bilim insanı ve akademisyen katıldı. Başta Sayın Vali Aydın Baruş, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay, İnönü Üniv. İlahiyat Fak Tasavvuf ABD Bşk. Prof. Dr. Mustafa Altunkaya, Özbekistan İslam Akademi Rektörü Prof. Dr. Muzaffar Kamılov, ABD Minnesota İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Waleed Meneese, Lübnan Tripoli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Raafet Mıkatı, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Yıldız, Kazakistan Nur Mübarek Üniversitesi Dr. Jolaman Bulan, Araştırmacı Yazar Dr. Kemal Ataman, Minnesota İslam Üniv. Akademik Birim Direktörü Prof. Dr. Rafeq H. Naji Qasem, Aden Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. AlKhadher N. Ahmed Laswer, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, Yemen Teknoloji Üniversitesi Rektör Yrd.Dr. Moneer al-Ebadi ve Birlik Vakfı Başkanı Sadi Ergül'ün düzenlediği sempozyum 10 oturum ile gerçekleşti.

Acizane bende Bilim-Danışma Kurulunda görev aldığım gibi ‘'Tasavvufun Kaynağı İlahi Vahiydir'' konulu bir tebliğ sundum. Tebliğ özetimde aşağıdaki hususlar üzerinde durdum.

‘'Tasavvufun aslı ihsan makamına dayanıp, Hazreti Cebrail'in Efendimize ‘'İhsan'' nedir suali üzerine Efendimiz: “İhsan, Allah'a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” şeklinde cevap vermiştir. Tasavvuf, risalet ve nübüvvetle başlamıştır. Dinin üç temel esaslarından biri olan ihsana dayanmaktadır. Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem vazifelerinden bir tanesi de nefislerin tezkiyesi olduğu bilinmektedir. Muhammedi ahlakın talim ve tatbikatıdır. Tasavvufun üstünlüğü ahlakla alakalıdır. Tasavvufun vücubiyeti Kuran-ı Kerim, hadis-i şerif ve icma-i ümmet ile sabittir. Asr-ı saadette amel yönüyle tasavvuf vardı, fakat ismi yoktu. Peygamber Efendimizin sohbetinin hürmetine Sahabe-i Kiram'ın başka bir isimle anılması caiz olmadığından Asr-ı saadette tasavvuf kelimesi kullanılmamıştır. Tabiinin büyüklerinden Hasan-ı Basri tavafta bir sofiyle karşılaştığından bahsetmektedir. Hafız Ebu Nuaym el İsfahani, Cafer-i Sadık'tan rivayetle ‘'Peygamberin batınına uyan(ahlakını tatbik eden) sofidir'' dediğini Hilyetü'l-Evliyâ adlı eserinde nakletmektedir.

Tasavvuf, huzur ve beka duygusudur. Gerçek tasavvuf Kuran-ı Kerim'e tam bağlılık, nebevi sünnete tam ittibadır. Asr-ı saadeti sözleriyle, davranışlarıyla yaşamaktır. Kamil manada Müslümanlıkta budur. Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve üstün ahlak üzere olan, “Ben üstün ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyuran ve bizler için güzel örneklikleriyle örneklik yapan Peygamber Efendimize tabi olmaya, onun ahlakını yaşayıp yaygınlaştırmaya ümmet olarak şiddetle ihtiyacımız vardır. Hak ve hakikat ehli olan İslam âlimleri, diğer İslami ilimlerde olduğu gibi nazari olarak tasavvuf ile ilgili çokça eserler meydana getirmişler, ameli olarak da bu yolda ilerlemenin seyr-i süluk yolunu göstermişlerdir. Çünkü ilim tek başına kişiyi hakikate ulaştırmaz. Vahyin ve nebevi sünnetin irşadına muhtaçtır. İlim, amel, ihlas ile ecdadımız çok kısa bir zamanda İslam'ın yüce meşalesini üç kıtaya ulaştırmışlardır. Bazı âlimlerin ifadelerine göre tasavvuf İslam'ın ruhu ve cevheridir. Cibril hadisinde İslam, şeriatı temsil eder, iman, hakikati, ihsan ise tasavvufu/tarikatı temsil eder, şeklinde yorumlamışlardır.''

Tecrübeyle sabittir ki Tasavvufi hareketin yaygın olduğu dönemlerde İslam alemi hem müspet ilimlerde, ahlaki ilimlerde ve iktisadi yönden şaheserler meydana getirmişlerdir. Osmanlı cihan devletinin kuruluşunda ve hem de 600 yıl yeryüzünde eşine rastlanmayan bir zaman dilimi içerisinde hayatiyetini sürdürmüştür. Aynı kelime kökünden türeyen üç önemli husus zirve yapmıştır. Bu kelime kökü üç harften meydana gelmiştir. C-H-D. Nefisle MÜCAHEDE, gayretle CEHD, Allah yolunda malla ve canla da CİHAD. Müslümanların medeniyetinde bu üç kavram hakkiyle gerçekleştiği taktirde maddi ve manevi yükseliş ve diriliş hasıl olur.

Ehli olmayan bazı kimselerin tasavvuf müessesesinin tenkit edilmesine davranışlarıyla, itikatlarıyla, fikirleriyle malzeme oluşturmuşlarsa da bunlar için tasavvuf kültüründe ‘'Allah'a giden yolu kesen eşkıya'' anlamına gelen Kati-i Tarik ifadesi kullanılmıştır. Nitekim İmam-ı Rabbani ulema-i su(kötü alimler) için ‘'Bunlar alemin ifsadına sebep olurlar'' tespitini yapmıştır. İmam-ı Rabbani'nin ruhen cahil olan alimler, bidat ehli sofiler ile mücadelesi meşhurdur. Bidat ehli sofileri de Ehl-i Sünnet ve'l cemaat itikadına davet etmiştir.

Geçmişimizde ümeramız ve ulemamız tasavvufa ve tasavvuf ehline karşı bigane kalmamışlardır. Tasavvuf kültürünün yaygınlaşması açısından, geçmişte yaşamış Ahmed Yesevi gibi Yunus Emre gibi Mevlana gibi Hacı Bektaşi Veli gibi Niyâzî-i Mısrî gibi Abdülhâlık-ı Gücdevânî gibi ve daha birçok mutasavvıf şahsiyetlerin, İslam ümmetine ve gençliğimize rol model olarak tanıtılması büyük önem arz etmektedir. Küresel ve bölgesel barışın tesisinde tasavvuf kültürünün yaygınlaşması hususunda çaba göstermek büyük öneme haizdir.

Not: 2010 yılında Van ilimizde İlahiyat Fakültesiyle ve Van İl Müftülüğü olarak müştereken Mevlana Halid-i Bağdadi konulu bir sempozyum gerçekleştirmiştik. Çok müsmir, bereketli ve coşkulu olmuştu.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme