Ülke sevdalısı olmak…

Günümüzde toplumların dejeneresyona uğradığı bir dönemi yaşamaktayız. Bu dönemde bireylerden bir şeyler beklemek hayalcilik olmaz mı? 'Bana ne diyen, sana ne diyen, sen kendini kurtar, kendi işine bak söylemiyle hareket eden, sen mi kurtaracaksın?' mantığı ile yola çıkan bir toplum içinde olmaktan mutlu olmadığımı ifade etmek isterim.

Günümüzde toplumların dejeneresyona uğradığı bir dönemi yaşamaktayız. Bu dönemde bireylerden bir şeyler beklemek hayalcilik olmaz mı? “Bana ne diyen, sana ne diyen, sen kendini kurtar, kendi işine bak söylemiyle hareket eden, sen mi kurtaracaksın?” mantığı ile yola çıkan bir toplum içinde olmaktan mutlu olmadığımı ifade etmek isterim. Bu toplumun dışına da çıkabilecek şansımızın olmadığını üzülerek görmekteyim. Yapabileceğimiz her şeyi bu elimizdeki mevcut malzeme ile yapmaktan başka seçeneğimiz de yok…Bunun da bilincindeyim…

Toplumsal dejeneresyon ne yazık ki hayatın her alanında kendini göstermektedir. Değerlerimize karşı duyarsızlığımız, çevreye karşı duyarsızlığımız, insana karşı duyarsızlığımız, hayvanlara karşı duyarsızlığımız, siyasete karşı duyarsızlığımız, İl'lerimize karşı duyarsızlığımız, ülkemize karşı duyarsızlığımız ve daha yüzlerce duyarsız olduğumuz konuları bir bir sıralayabilirim.

Nedir bu olumsuzluk?

Neden bu kadar bencil ve olumsuz bir tavır içindeyiz?

Yaşarken ölenlerden miyiz? Bilemiyorum… Bu üzerimize serpilmiş bir ölü toprağıdır, diye düşünüyorum.

Bundan bir an önce kurtulmalıyız.

Kendimize gelmeliyiz.

Aklımızı başımıza devşirmeliyiz.

Bizi duyarsız bir toplum haline getirerek istediklerini alma konusunda gayret sarf edenler başarılı oldular.

Kim bunlar?

Bakınız; basit ve somut bir örnekle anlatmaya çalışayım ne demek istediğimi…

Rahmetli Süleyman Demirel, altı defa görevinden azledildi. Altı defa görevine geri geldi. Umurunda mıydı Dünya. On yıllarca Başbakanlık yaptı. Cumhurbaşkanımız oldu. “Dün dündür. Bu gün bu gündür” sözü bir dönemin düşünce tarzı oldu. Ölümüne kadar öyle çok büyük sıkıntılar yaşamadan hayatını idame ettirdi.

Bir de sayın Recep Tayyip Erdoğan'a bakın! On beş yıl öncesine kadar gencecik bir delikanlıydı. On beş yıl içinde nasıl çöktü. Çünkü sırtına öyle bir ağır yük aldı ki onun altından kalkmak kolay değildir.

Dünyadaki mazlumların dertlerini kendine dert edindi.

Ülkenin her türlü sorununu kendine dert edindi.

Her şeye karşı duyarlı davrandı.

Gecesini gündüzüne kattı.

Devamlı çalıştı.

Tüm Dünya ona düşman oldu.

Onlarca kez suikast girişiminde bulunuldu.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, bıkmadan usanmadan çalıştı. Bana ne demedi. Kedisini, gençliğini bu ülkeye armağan etti. Dik durdu kimseden korkmadı. "Kefenimi giydim. Öyle yola çıktım" dedi. Allah yolunu açık etsin.

Cumhurbaşkanımızın, liderimizin kararlı ve tutarlı davranışları kendisiyle özdeşleşen kaliteli bir kesimin de oluşmasının zeminini yarattı… Kabuğunu kıran bu millet canı pahasına liderinin etrafında kenetlendi.

Bu yeterli mi?

Elbette yeterli değildir.

Tüm fertlerimizin tutarlı, sorumlu ve duyarlı olmaları gerekmektedir.

Çünkü içinde bulunduğumuz coğrafyada çok güçlü olmak zorundayız. Güçlü olamadığımız takdirde anında bizi yok ederler. Libya gibi, Irak gibi, Suriye gibi…

Bana ne demeyeceğiz.

Sana ne demeyeceğiz.

Dejenere olan yanlarımızı tamir ederek sağlıklı bir hale gelmek zorundayız.

Başka bir seçeneğimiz yoktur.

Erdoğanların çoğalmalarını sağlamalıyız.

Unutmayalım ki; yüz yıl önce bizi dizayn edenler tekrar devredeler.

Bu anlamda birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır.

Herkesi, her anlamda duyarlı olmaya davet ediyorum.

Duyarlı olmak bir yurt severlik görevidir.

Saygılarımla…

Bakmadan Geçme