Van bahçeleri

Bugünkü yazı konumun fikrini Necmi Beyde kardeşimin sosyal medyada paylaştığı Van bahçelerinden bir köşe fotoğrafları verdi.

Çokça yazdık eski zamanların içinde kalan gülümsemelerimizi. Sait Ebinç Hocam, Nihat Hoca Işık kardeşlerim de zikrettiler sıkça. Ve bir yazımda o bahçe toylarından da söz ettim.

Bizim mahallenin bahçeleri ne çok ünlüydü… Güneyde Cihangir ağabeyin upuzun bahçesi ta bizim bahçeye kadar uzayıp gelirdi. Gözü gibi bakardı o bahçeye. Ee o zaman komşunun bahçesine dalmadan geçen çocuklar yoktu. Gözümüzü karartır girerdik bahçelere. Mutlaka bir erketemiz (gözcü) olurdu. Yolardık erik ağaçlarının alçalarını, karaağaçlar içine serpilip bereketlenmiş alo (mürdüm eriği) meyvelerini. Ve hep yakalanırdık. Esas duruşa geçtiğimizde:

“Verdeçeler kaç defa demedim mi size haberli gelin, birlikte toplayalım meyveleri. Bak çoğunuzun eli yüzü çalılardan çizilmiş. Yapmayın.”Derdi.

Söz verirdik ama söz geçer mi çocukça hırslara yine dalardık canım meyve ağaçlarına.

Bir tek Hamit Selen amcamızın bahçesine giremezdik. O sabah namazıyla kalkar, işini gücünü bitirip bahçesiyle uğraşırdı. Meyve ağaçlarının tümü aşılı, ziraat kökenliydi. Tadı tuzu yerinde, albenisi olan… Ama eşi Cemile ablamız göz hakkı diye sıkça yüksekte olan evlerinin beton merdivenlerinin üzerinden seslenir ceplerimizi, koynumuzu meyve ile doldururdu. Onların komşu bahçelerinin Batısında ise Efe'ninin kocaman bahçesi yayılıp giderdi. O bahçeye her babayiğit giremezdi. Zira onlarca oğlu, torunu vardı yol kesen, hesap soran. Ancak o da vız gelir tırıs giderdi biz verdeçelere. Dereden tırmanır yolardık meyvelerini.

En kolayı Kasap Ahmet amcanın bahçesiydi. O bahçede nefis elma ve kayısı ağaçları yükselirdi. Naime abla ki yufka yürekli, Erzincan kökenli:

“Dalına, yaprağına zarar vermeyin, toplayın.”Derdi.

Kasap Ahmet amcamızın bahçesinde yapılırdı toylar, düğünler… Kazanlar kurulur, yemekler pişirilirdi. Her evden toplanan sandalye bahçelerle gelin gibi süslenirdi. Bahçenin en ağaçlı alanına gerilen ip üzerine örtüler çekilir kadınlara ayrılırdı.

O bahçede çokça bir liralarını aldım Zurnacı Tosun amcanın limon göstererek…

“Babana söylerim.”Dese de sinema parası gümüş bir lirayı başparmağının üzerinden fiskeleyerek gönderirdi. Sonunda yakaladı bir köşede:

“Sen yaparsan başkaları da yapar, zurnamdan nağmeler yerine su akar yeğenim. Sen bana bir görün söz sinema paran da, otuz beş kuruşluk gazoz paranda benden.” Demişti.

Bizden uzak mahallerinde de devasa bahçeler vardı memleketimizin… Fidanlıktan, Haraba Mahallede yetişirdi en güzel pamuk ve mayhoş elmalar. Eski Vali Konağının ardında başlayan bahçelerde de Van'ın en lezzetli meyveleri yetişirdi.

Vişneler kızarıp, ayvaların tombul yüzleri göründüğünde yaz artık çökmüş demekti Van bahçelerine. Van'ın kızıl gülü çoktan reçele dönüşmüş, semaveri tüten avlularda kızıl gül şerbetine kıtlama şekerler banarak içilirdi ince belli bardaklardan çaylar.

Birkaç fotoğrafla işte böyle alıp götürdü beni ta Antalya'lardan yüksek deniz ellerine Necmi Beyde kardeşim.

Şart olsun ki bu yaz kapamadan perdelerini ve ömrüm izin verirse allı turnalar gibi kanatlanıp konacağım memleketimin güzelliklerine.

Hasretle

Bakmadan Geçme