Van Gölü İncileri
Van Gölü İncileri
YAR BEKLER BENİ
ATİLLA GÜNEY
Bir tren garında düdük sesiyle başlar
Pencere kenarında kurduğum düşler
Ya ben gidiyorum ya da gölgem yürür
Rayların gıcırtısı yâre götürür beni
Bir yosunum akan nehir kenarında
Hızla çarpan suyun debisi uyandırır
Denizkızı olup çıksa yar karşıma
Bir yaprağım suda nehir götürür beni
Ay ışığı vurur bulut kapatır yüzümü
Şafaklardan sonra güneş kavurur beni
Gün ömürden haz alır gölge benden
Akşamı beklerim karanlık götürür beni
Umutla sevda bekler çarpan yüreğimi
Yar haber salmış bekler bugün yolumu
Hasret bitmez gurbet yine kırdı kolumu
Hayal da olsa yollar bugün götürür beni.
KALBEN
RABİA AYDOĞAN
Yıllar geçerken üstümüzden
izini bıraktın kalben
toparlanamıyorum ay yüzlüm
dönüp bir bakalımgeçmişe
günleri başa çevirelim
Yine döndü kalbin taşa
seni bunca seviyorken
kendimi kaybettim biliyorum
kahrolurum düşünmekten
Kimse yokken sen de yoktun
yalnız başıma ağlayıp durdum
şimdi kıyamıyorum derken
nasıl yalancı oldun bilemem
Hep isterdin bir şarkı
nasıl mahvettin bu aşkı
varlığın bana güç, bağlarımız sıkı
ve ben en çok sana bağlı
Soruyorum sana son kez
şimdi düzeltmek varken
yine gidiyor musun kalben?
YAZILMAZ
ŞERİFE YEŞİL
Hiçbir kitapta yazılmaz
küçük bir kalbin gömüldüğü
duyulmaz yavruların çığlıkları
Hiçbir fotoğrafta görülmez
sokağın ortasında hüzün veren
bir bebek arabası
Başka bir yerdeysen eğer
şen kahkahalarını duyarsın meleklerin
duymazsın patlayan silahları
kavga eden düşmanları
Dünyadasın işte, küçüğüm
yara alacak kalbin
parçalanacak uyuduğun beşik
bitmeyecek insanların kinleri
konuşturmayacaklar masumları
Susacaksın... öldün sanacaklar
öleceksin hatırlamayacaklar...
YUKARIDA
MÜCAHİT ŞENGÜL
Yukarı bakıyorum, yukarıda
yukarı bakıyorum
ayağımda zincirlerden süsler
yüreğimde bir yığın hasret
ne asımlarım biter
ne de çare olur yürüyüşler
dayanılmaz sancılarıma
Bir ismi duymaya odaklanmış
acı, ayrılık, hakaret işiten kulaklarım
bir isim, bir görüş
belki ardından yüzün
Buradan önce beni hapsetti
hilal kaşın, kara gözlerin
gözlerin ki mahpuslukta hürriyetim
hürriyetimde mahpus kaldığım
razıyım hepsine, olsun varsın
gelsin ne gelecekse karanlıklardan
bir tebessümün de yeter
Bir görüş, bir isim
mümkün müdür gelmen
gözlerim görmesin varsın
adım okunsaydı şu salondan
Koşaydım bu koridorda
dönüp durduğum meydanda
aylardır konuşmayan ceset dirildi desinler
kimin umurunda
senin yerine bir yabancı olsun velev ki
razıydım senden olması ihtimaline
Ne adımlar çare olurne voltalarım
bir yığın hasret sırtımda
varsın olsun zincirler bileklerimde
yukarı bakıyorum
ne kadar özgür, ne kadar mutlu
bilsem ki beklemektesin
kuş olup uçmaz mıydım
kabrine şu mahpustan.
HAYAT
GİZEM BODUR
Bazen zorluklarla doludur hayat
zoru görünce isyan eder kimisi
kimisi de bu mücadeleyi seçer
Bazen zorda kaldığımızda
durup düşünüyoruz,
acaba ne günah isledimde
bunlar başıma geldi diye
Mutluyken hiç sorgulamıyoruz
Bu halimizin sebebini,
Acep her şey kendi kendine mi
Zorda kalınca insan
daha bir anlar olup biteni
bir başına öğrenir o vakit
hayatla başa çıkmayı
Hem mutlu olmayı bilmeli insan
hemde bu mutluluğun
sebebini sorgulamayı…
RENKLER
ALİ HAC HAMMOD
Doğanın renkleriyle başlayan
karanlıkla yüzleşince sönen
bir renk vardır
üstüne ne yazarsak o çıkar
Bir renk vardır
tüm renkleri içine alan,
bir renk vardır
içinde bütün renkleri besleyen
bir renk vardır
dünyayı oluşturan
Kırmızı,mavi ve sarı gibi renkler
bir canlıyı güzel kılan
bütün renkler evreni
güzel göstermek için var.
SATRANÇ
BAVER ÖZABAY
Uzun bir satranç maçıdır hayat
keşke tahtanın kendisi olmasaydım
görüp dökülen kanları sadece durmak
şah da olmak istemezdim
kılımı kıpırdamadan kan dökmek
dayanamıyorum ki ben
ellerim ve kalemim dışında kan görmeye
Belki piyon olurdum akılsızca saldıran
ya da bir at, atlayarak askerlerin üzerinden
indirip toynağımı almak için vezirlerin canını
Belki de vezir olurdum bir ihtimal
savaşın uğrunda en ön safta
göğüs göğüse kılıç çarpıştırırdım
ölümüm sadece düşmanın kılıcı ile olurdu
Lakin şuan tahtayım
ölümüm savaşın şiddetinden ve acısından olacak
nemlenip atılıncaya kadar köşeye
oynayacaklar üzerimde
büyük bir hınçla hemde.
ORADA MISIN?
OSMAN ERDAL
Uzun zaman oldu görüşmeyeli
Ses ver bana ey can orada mısın?
Sanki gülzârına vurmuş sam yeli
Yoksa isli yanan çırada mısın?
Uzakta kalmışsan zikire virde
Yola gir yüzünü Hakka çevirde
Takvaya ulaşmak zor bu devirde
Azdıkça kanayan yarada mısın?
Aslanı kediye ezdirenlerden
Seni kapı kapı gezdirenlerden
Zulmedip canından bezdirenlerden
Hesap sormak için sırada mısın?
Sevdandan bir murat alamadın mı?
Aradığın dostu bulamadın mı?
Hâlâ ev sahibi olamadın mı?
Yine dertlerinle kirada mısın?
KEMALE ERMEK
ESMA GÜLAÇAR
İlmek ilmek örer kendini insan gediklerini kapatıncaya kadar. Hiçbir zaman bitmeyen mısralar yazar durur kendini yeniledikçe.. Ve hiçbir zaman bitiremez kendini, tam oldum diyemez belkide.. Bir yerlerden illaki insan oluşunun damgası, yani acizliği çıkıverir ortaya...
Kâmil insan olmak neydi peki?
Hiç hata yapmadan yaşamak mıydı?
Herşeyi bilmek miydi?
Yoksa her doğru bildiğini yaşamak mı?
Anladım ki insanı kêmale erdiren tek yol Yaradanına kul olmakmış.
Gerisi eksik, noksan, tamamlanmamış cümlelerden ibaretmiş .
İnsanı insan yapan erdemleri kendinde topladıkça kâmil olma yolunda ilerlermiş insan. Ve hiçbir zaman öğrenmeden yol alınmazmış.
Onun (c.c) ilk emri olan "OKU" Kelimesine tutunmadan engeller aşılmazmış
Cehâlet Fakirlikle birleşince "Şikâyet",
Zenginlikle birleşince 'İsrâf'
Hürriyetle birleşince 'Anarşi',
Güç le birleşince 'İstibdâd'
Din le birleşince 'İfrât - Tefrît' ortaya çıkarmış. ...
Ama İlim;
Fakirlikle birleşince 'Kanâat',
Zenginlikle birleşince 'İnfâk',
Hürriyyet ile birleşince 'Huzur',
Güç ile birleşince 'Adâlet',
Dîn ile birleşince 'İstikâmet'
Ortaya çıkarmış.
Hiçbir zaman bitiremesede kendini okumaya, görmeye, kendine birşeyler eklemeye devam etmekmiş asıl marifet...
Cehaleti silip süpürebilmekmiş. Beraberinde zulmü, karanlığı, adaletsizliği, kibiri ve bencilliği de tozuna katıp kendinden ve etrafından uzaklaştırarak Allah ın esmasının ışığını yayabilmekmiş asıl galibiyet...