Van Gölü İncileri
Van Gölü İncileri
MEDETET, YARÂB!
AHMET ÇİÇEKAY
Sultanın işine akıl sır ermez
Ne yapsan kaderin hükmü değişmez
Öyle bir imtihan söz kâfi gelmez
İmdat et, Eman et canlara Ya Rab
Milyonlar çaresiz diz üstü çöktü,
Enkazın başında ağıtlar yaktı
Bir dakikada tam on şehir göçtü
İmdat et Emanet illere Ya Rab
On binler enkazdan yürür ölüme
Dualardan başka gelmez dilime
Fırsat ver yardıma güç ver elime
İmdat et eman et ellere Yâ Rab
Enkazın altında vede üstünde,
Yetmiş iki millet var nice dostun da
Kalmış enkazda kolon üstünde
İmdat et Eman et onlara YâRâb
Tarihte yoktur hiç eşi benzeri
Ülkemde şivan var her yer zemheri
Yardımlar koşuyor yolda fertleri
Yarı yolda koyma yetiştir Yâ Rab
İmdat et eman et kullara YâRâb.
MADAROZİS
MUSTAFA AYYÜREK
Bir rutinin parçası olarak her zaman uyanır uyanmaz koridorun loş ve kasvetli ortamından irkilerek ilerler ve mutfaktaki yoğun yağ, balık ve arta kalmış bilmem kaç günlük çöplerden evin dört tarafını saran pisliğe basa basa… İnsan burnunun direğini kıran, genzini yakıp belki de kusturan kokuya aldırış etmeden aynanın önünde bulurdum kendimi. Horozların bile halen uyuduğu bu saatte zar zor açtığım sol gözümle mendebur suratıma bakıp sürekli yaptığım gibi ‘Puhbana.' diye kendimi azarladım. İşte tam o zaman güneş ziyası aynadan bir daha gözbebeğime yansır ve bu yansımalı ışıktan sol gözüm kamaşırdı. Sonra huzursuzluk içerisinde sağ elimle diğer gözümü ovuştururdum. Ve işte her ne oluyorsa bu ovuşturmayla başlıyor aynı senaryoyu tekrar tekrar yaşamaya devam ediyordum.
Birazcık olsun huzura erdiğim, küçük bir kırıntı duygusuyla bile olsa kendimi sükûnete ererken bulduğum gece, beni yine terk etmişti. Sabah sabah vitray camlarını andıracak penceremden içeriye kırılarak girmiş güneş ışınları; geçen gün olduğu gibi göz çukurlarımı, gözlerimi, beynimi yumrukluyor. Pencereden kırılarak ta gözlerimin içine kadar yansıyan bu ışınlar yüzünden beynim parça parça oluyor, yine dağılıyordum. Anladım ki her gecenin gerçekten kaçınılmaz şekilde gündüzleri oluyormuş. O pis, küçük, mendebur… Varoluşu, kusursuzlaştırma dışında başka hiçbir işe yaramadığı söylenen o kıl parçasının her sabah olduğu gibi bu sabah da göz kapağımın altında ufak ufak darbelerle hareketlenerek dirildiğini hissettim. İşte o an bir kez daha anladım ki göz kapağımın altına saklanan bu melun şey yüzünden kırıp - dökecek, her tarafa yine küfürler yağdıracaktım... Ve salı, perşembe, cumartesi ettiğim küfürleri ede ede hışımla gözümü yerinden çıkaracak şekilde ovuşturmaya başladım. O ucube, ovuşturmalarımla yerinden oynayıp göz kapağımın yukarı kısmına kadar kaçıp saklanmış, sanki dört duvar arasında köşeye sıkıştırılmış ilkel bir hayvan gibi ona her dokunduğumda pençesiyle beni paramparça etmişti. Önceki sabah da ondan öncekinden önceki sabah gibi gene huzursuz şekilde uyanmış aradan geçen bilmem kaç saat sonra kan çanağına dönmüş gözlerimle ‘zavallı' şekilde sızıp kalmıştım. Aynı huzursuzlukla uyanıp aynı olayı kısır döngü gibi yaşamak beni hayli huysuzlaştırmış ve hayatımdan bezdirmişti. Sinirimden derdimi kimseye anlatamıyor, kimseyi yanıma dahi yaklaştırmıyordum.
Öylesine sıkıntılıyım ki, üzerime karabasan gibi çöken huzursuzluğu boğmak ve takatimin yettiğince bağırmak istiyorum. Bunu yapabilirsem kurtulacağımı ya da hiç olmazsa…Birazcık olsun, evet, birazcık olsun ferahlama düşüncesiyle ‘Ya bismillah' çekip aynanın karşısına attım kendimi. Meymenetsiz suratıma şöyle bir bakıp ‘Puhbana.' dedikten sonra ellerimle göz kapağımı kaldırmaya, beni çileden çıkarıp öfkeli adam haline getiren o kılı bulmaya çalıştım. Gözümü bir o yana bir bu yana oynatıp kalın parmaklarımla iyi - kötü demeden sülük gibi vücudumun en hassas noktasına yapılan bu işgale karşılık vermeye çalıştım. Tüm becerikliliğimle bunun üstesinden gelip hafiflemeye gayret ettim. Bu mendebur, bu melun şeyden kurtulmak için bir kez daha deneme yapmaya karar verdim. Aheste aheste ama emin hareketlerle, sabırla uğraşmış olmak beni umutlandırmıştı. Normal bir insanın görünce şaşıracağı ve kendi başparmağı kıvamındaki kalın serçe parmağımı kullanmayı da en sonunda akıl etmiştim. Bu akıllı hareketimle şimdi gözümün orta bölümüne saldıran o zararlı, o kirli, o mikrop şeyi çıkarıp atmayı başarmıştım. Oh, ne büyük mutluluk, ne büyük saadet!
Ve işte şimdi yeniden gün ayıyordu. Bin bir rene bulanmış ışınlardan kaçmak isteyen gözlerim; dün sabahın vermiş olduğu zafer sarhoşluğuyla gece geç vakte kadar diri kalmış olacak ki tekrar kapanmak istiyor, uyanık kalmaya çalışan vücudumu yatağa doğru itiyordu. Fakat ben, her sabah olduğu gibi inatla davranıyor yataktan çıkıp doğruca aynanın önünde buluyordum kendimi.Ve ben, evet, ben… Öylesine hüzünlüyüm ki! Öylesine kederli… Bir daha uyandığım zaman yatağımdan kalkıp aynanın önüne geçmeyeceğim. Kesinlikle bunda karar kılacağım. Her ne oluyorsa o aynanın önüne geçince oluyordu Aklımı başıma toplayıp topladığım bütün akılla kısır döngüden kurtulacağım. Bu fikrimde sebat ve inat edeceğim, en azından bir kereliğine bile olsa bunu başaracağım.
Gün bir daha bitti, vakit de gece yarısını geçeli üç saat oldu. Gözlerim kan çanağı gibi ve üç gecedir uyumamışım. Bu ne saadettir ki sabah uyanıp aynanın karşısında kendimi bulmuyor, güneşin kırık ışınları vitray penceremin camından gözlerime ilişmiyordu ve ben de gözümü, sağ gözümü ovuşturmuyordum.. Aman Allah'ım, ah Allah'ım! Bu ne büyük keyif, bu ne büyük mutluluk! Doğrusu şu an ki mutluluğuma ne diyecek ne de itiraz edilecek bir şey var. Fakat daha kaç gece uykusuz kalabilirim, bilmiyorum. Bana öyle geliyor ki en sonunda geceleyin uyuyacak ve sabah yataktan uyandığım gibi altın işlemelerle süslenmiş, kocaman aynanın önüne geçip kendime cüce aynasından bakmaya… Yo, yo. Hayır Allah'ım!
Yo, hayır, hayır. Uyumamalıyım, ayakta kalmayı başarıp insan içine çıkmalıyım. Bakın, demeliyim insanlara... Bakın, ben de tıpkı sizin gibiyim... Gözüme, sabahın fecrinde kirpiğim kaçmıyor, uykusuz kalmıyor gözlerim ve beni kahreden aynadan yansıyan o renksiz huzmelerden etkilenmeden ben de görüntüme bakıp saçımı tarıyorum. İçim tıpkı sizinki gibi kıpır kıpır. Kim bilir belki herhangi bir ayın üçünde ya da beşinde bu isteğim yerine gelecek. Muhakkak surette bu gerçekleşecek biliyorum. Çünkü biliyorum, bu isteğim yerine gelecek.
Hani dedim ya ne olursa olsun uyumayacağım, uykusuz kalacağım da aynanın karşısına geçip kendimle karşılaşmayacağım, diye. Daha fazla uykusuzluğa dayanamadım ve pazartesi günü güneşin batışıyla uykuya daldım. Yüz yıldır uyuyormuşum gibi uyandım. Gözlerim adeta feri sönmüş vaziyetteydi. Uyandığım zaman mavi, mor, kırmızı, sarı ışınlar penceremden içeriye hızla giriyor ve beynimi delip geçiyordu. Ben ilerlerken küflenmiş ekmek koridorun bir kenarda duruyor hemen yanında yere düşmüş çaydanlıktan dökülen dem simsiyah şekilde olduğu gibi halıyı kirletiyordu. Çöp atıklarına basa basa, ayak parmaklarıma kıymıklar bata bata aynaya doğru yürüdüm. Aynanın önünde dakikalarca, saatlerce gözümle oynuyor ve bir yerine şimdi gözüme kaçan birkaç tane kirpiği çıkartmakla uğraşıyordum.. Rabbim bu nasıl bir işkence? Bu nasıl ders verme? Bu nasıl…
Karanlığa küfür edeceğine bir mum da sen yak... Esenlik dilerim hepimize.
KALBİMİN KIRIK FAYI
ZELAL KIRAN
Bir sabah vakti araladı ölüm
kalbimin güney kapısını
baba elinde evladın soğumuş eli
bebeğin elinde bir tutam anne saçı
bize acıdan bir yığın hatıra kaldı
Ta şafaklarda yükselirdi nağmeler
suskundu, karanlıktı, haindi onlar
dünyayı kara renge boyayanlar,
içimizde kabuksuz bir yara
durmadan mahşer gibi kanamaktaydı
Gözlerin, yaşanmış aşkların dört mevsimi
çığlığa susamış şimdi ey güzel halkım
nedensiz şubat ayazı ve kar beyazı
kapkara geceler üstüne tülden örtüydü
Kar altında üşüyen umutlar baş verir mi
buz kesmiş eller, tutmayan parmaklar
çıplak ayaklı, kuru ekmeğe talip oldular
yüreği ıssız kadınlar, masum çocuklar
Bırak gözyaşın sel olup aksın ey insanlık
yıksın zulmün bendini, kalesini, talihini
şimdi sus ve dinlen derindeki feryadı
tarifsiz bir bekleyiştir bir fotoğraf karesi
dinle bak ölüm ağlıyor kucağımızda
aramıza bunca gamdan dağları kim dikti?
ACI GERÇEKLER
ZİŞAN NUR ARDA
İnsanlar göçük altında
bense sıcacık evimde
çok ağır bir acı bu
enkazın altında yaşıtlarım
bense evimde korumadayım
Orda soğuktan titreyen insanlar
bense sıcaktan terliyorum ancak
insanlar orada aç, susuz
ben evde tok karnayım
Çok ağrıma gidiyor
kalbim sıkışıyorama
elimden bir şey gelmiyor
çaresizim.
DEPREM ÇOCUKLARI
ATİLLA GÜNEY
Hangi çocuğa dokunsan ağlıyor
Kimisini görseniz yürek dağlıyor
Çocuk her yerde çocuk oynuyor
Herşeye rağmen umuda bağlıyor
Kimi anasız kimi babasız kalıyor
Yarının büyükleri çiçekler soluyor
Daha çocuk yaşta hayatı sırtlıyor
Şefkatli yürekler yaralarını sarıyor
Depremler hayatımızı altüst ediyor
Her defasında canı Canandan alıyor
Ne idrak ediyoruz ne ders çıkarıyor
Çocuklarımız yetim ve öksüz kalıyor
Önce tedbiri al takdiri Allah biliyor
Liyakati esas al bilim yıkımı önlüyor
Kul Atilla derki Allah her şeyi biliyor
Depremde en çok çocuklar ölüyor.
İKİ BİN YİRMİ ÜÇ
SULTAN NURTEN ERGİN
Altı Şubat attı güçlü tokadı
Bütün dünyanın kırıldı kanadı
Saat dört on yedi yazıldı adı
Kırıldı dünyanın bütün kanadı
On ilin haberi vurdu tokadı
Sabahın köründe sallandı beşik
Nice yuvalar oldu delik deşik
Enkazın altında bir olup eşik
Kırıldı dünyanın gönül kanadı
On ilin haberi vurdu tokadı
Ana baba kardeş sardı canları
Soğuk bir havada çöktü hanları
Toprağın altında dondu kanları
Kırıldı dünyanın kolu kanadı
On ilin haberi attı tokadı
Toprak altında ne canlar kaldı
Dünyanın yüreği bir olup yandı
Gözlerdeki yaşı yağmura saldı
Kırıldı dünyanın açmaz kanadı
On ilin haberi attı tokadı
Nice canlar ecel ile yarıştı
On ilin binası yere yapıştı
Hatay'ın tarihi yerle öpüştü
Kırıldı dünyanın kolu kanadı
On ilin haberi attı tokadı
İlklerin şehridir güzel Hatay'ım
Sultan can uğrunda canlı yatayım
Sevgimi yeniden sana katayım
Kırılmaz dünyanın kolu kanadı
On ilin haberi atsa tokadı
SIĞINDIM ALLAH'A
BİRSEN EKER
Herkes döküldü yollarına
Tüm yurt koştu yardıma
AKUT, AHBAB,orduma
Güç kuvvet ver ALLAH'IM
Perişan halde illerimiz
Yediden yetmişe kardeşimiz
Sana açıldı ellerimiz
Güç kuvvet ver ALLAH'IM
Sesi duyulmayan kullarına
Ateş düşmüş yurtlarına
Herkes döküldü yollarına
Güç kuvvet ver ALLAH'IM
Ana baba evlat yitirmiş
Çocuklar öksüz kalmış
Evler yıkık, can kalmamış
Güç kuvvet ver ALLAH'IM
Kimin kime kaldı isyanı
Şimdi el ele verme zamanı
Üstümüzden kaldır kara dumanı
Güç kuvvet ver ALLAH'IM
Son nefeste nasip eyle duayı
Sen bilirsin AHİR ZAMANI
Bitsin artık yüreklerin yangını
Güç kuvvet ver ALLAH'IM.
Ne demiş Mevlana:
Dünyada biri üşüyorsa
sen ısınamazsın!
İZ BELLİ DEĞİL
BÜLENT BAYSAL
Hangi kalem yaza yürekte közü
Yıkılmış Maraş'ım yol belli değil
Görünce halları yitirdik sözü
Üst üste yığılmış kat belli değil
Ne Antep, ne Kilis Urfa'mı kaldı
Yüreğe köz düştü, dertlere saldı
Anayı evlattan gardaştan aldı
Bu nasıl mahşerdir can belli değil
Diyarbakır, Hatay kara haber var
Sabi sübyan ağlar, dünya söze dar
Yıkılmış ocaklar arşta figan zar
Ne yaman kış boran iz belli değil
Gel sen, sen ol da coşma, ağlama sus
Viran olmuş dünya, çökmüş kara pus
Demirden çalan zalim, sende kan kus
Bir ses gelmez candan, söz belli değil
Çöktü şu dünyanın direği çöktü
Malatya'yı yıktı ciğeri söktü
Ayazda canları sokağa döktü
Ne kara bir yazı, öz belli değil
Sallanır Adıyaman çöker başa
Kurban olurum gardaş gözdeki yaşa
Duası ağzında yaslanmış taşa
Bekler enkaz başı gün belli değil
Bu nasıl bir afat it yolu şaştı
Çalan çırpan çoktu, ayaklar baştı
Nice güzel yürek dağları aştı
Yürekler toz duman yüz belli değil.
SESİMİ DUYAN VAR MI
HÜSEYİN ABİ
(S)arıldığım annem nerde şimdi
(E)llerim bomboş, enkaza düştüm
(S)oluğum tükendi, kalbim titremiyor
(İ)çimdeki çığlık sessiz, çocukluğum üşüyor
(M)evsim bahar mı, kış mı
(İ)kramlık ruhum, toprağı özlüyor
(D)amlıyor kârın eşsiz suyu
(U)yku sırılsıklam bu gece
(Y)organım takıldı, planlanmış demirlere
(A)y gökyüzünde inzivaya çekildi güneş siyaha boyandı
(N)eylesin kader, betonlar üstüme yıkıldı
(V)eda etmedim, nefesim olan anneme
(A)şkı taşıyan, kalbî cennetime
(R)esmi kaldı, kırık çerçevem de
(M)emleketler ağladı, sessiz çığlıklar
(I)şık yok gözlerimde, beyaz entari serildi bedenime.
YİTİRDİK
ZİLAN ÇELİK
Yitirdik genç olanları,
yitirdik bir bir
sefası kısaymış ömrün
arzusu derin hali vakti yerinde değil
gölgesinde oturamadan ekilmiş ağacın
belinde taşıyamadan dede yadigarını
ne uzunmuş diyemeden ömür
yitirdik genç olanları, yitirdik bir bir
Kimi ardında bir dizi evlat bırakır
kiminin bayramlık pantolonu lekesiz ceketi
kimi yürekte gencecik bir iz bırakır
nasıl dayanılsın dayanılmaz ki buna
koyar adama en has en delikanlı olanınada
atılır mı ki toprak, kirlenmiş avuçlarına
kaderde buda olacak mıydı
sarılacakmıydım gövden yerine mezar taşına
Ahh gölgesi gençliği geçemeyen
kaldık mı başucunda karıncalarla beraber
bu gece buradayım sabahına yetişir haber
beni hemen yanına gömsünler
bu gece öleceksem eğer
yitirilsin bir yenisi daha
seninle gencecik kalmak varsa eğer.