Van Gölü İncileri
Van Gölü İncileri
DEPREM SONRASI ÇOCUKLAR İÇİN NELER YAPILABİLİR?
ŞEHVAN KARAKOYUN
Depremi yaşayan tüm insanlar olumsuz etkilenir. Yalnızca depremi doğrudan yaşayan kişiler değil, depreme tanıklık etmiş kişiler de psikolojik problemler yaşayabilir. Depremden en çok etkilenenler ise çocuklardır. Çocuklar bu olaylara pek anlam veremezler.
Çocuklarda deprem sonrası uykusuzluk, iştahsızlık, halsizlik, umutsuzluk, çaresizlik, suçluluk, kâbus görme, dikkat bozuklukları, yalnız kalmaktan korkma, üzüntü, öfke, dikkat dağınıklığı, unutkanlık, yorgunluk gibi davranışlar görülebilir. Çocuğunuz kâbuslar görebilir, bu insan beyninin gösterdiği doğal bir tepkidir. Bu sayede iç dünyasında yaşadığı yoğun duyguları boşaltma imkânı bulur. Çocukların en temel ihtiyacı kendisini güvende hissetmektir. Çocuklara yardımcı olabilmenin en temel şartı bizim sakin, güven verici ve tutarlı olmamızdır. Depremden etkilenen çocuklar için şunları yapabiliriz:Çocuklar için rutinler oluşturmalıyız. Çünkü çocuklar rutinler sayesinde kendilerini güvende hissederler. Çocuk olabilecek en kısa sürede okula dönmelidir. Çocuklar ne kadar hızlı eğitime başlarlarsa rutine dönmeleri o kadar hızlı olacaktır. Yaşantıları olabildiğince eskilerine benzetmeye çalışmalıyız. Örneğin; yemek saatlerini, onu yatırdığınızda masal anlatmayı, öğleden sonra uykularını sürdürmek vb.
Deprem hakkında konuşabiliriz. Çünkü belirsizlik duygusu çocukları kaygılandırır. Çocuklara depremi olduğu gibi anlatmalıyız. Bunun için deprem nedir, neden olmuştur, nasıl oluyor, nasıl bir afettir, vb. söylemlerdeki gibi çocukların yanında dehşet verici olaylarla ilgili detayları konuşmamalıyız. Depremzedeleri öykülerini anlatmaya zorlamamalıyız.Eğer ölümlü vakaya şahit olmuşsa, ölümün ne olduğunu doğru olarak anlatmalıyız. Ölen kişinin cennette gittiğini, bizlerde bir gün cennete onların yanına gideceğimizi ve birlikte mutlu hayat yaşayacağımızı anlatabiliriz.
Çocuğa ‘‘Birlikteyiz”, “Seni seviyorum”, “Seni koruyacağım” gibi cümleler kullanmalıyız. Kendi çocuğumuza ten temasında bulunmalı, elini tutmalı, kucaklamalı, şefkat göstermeliyiz. Bol bol oyuncaklarla oynamasını sağlamalı, onunla oyunlar oynamalı, resim yaptırmalıyız. Görev vermek, aile ve akrabaların bir arada oldukları duygusunu yaşamalarına katkıda bulunur.Oyuncağını ya da benzeri bir şeyi kaybettiyse ve bunun için ağlayıp yas tutuyorsa bu duruma izin vermeliyiz.
Tutacağımız sözler vermeliyiz. Basit güvenceler vermemeliyiz. (Her şey iyi olacak, en azından yaşıyorsun gibi)Çocukları rahat hissettiren aktivitelere yöneltebiliriz. Yürüyüş yapma, arkadaş ile dertleşme ve ibadet etme olabilir. Nefes ve gevşeme egzersizleri de kaygıyı azaltacaktır.
NEYLEYİM
ZEYNEP SÜMER
Tat vermezse sofradaki aşıma
Şekeri neyleyim tuzu neyleyim
Körpe iken karlar yağdı başıma
Baharı neyleyim yazı neyleyim
Dostun mekanındaeyleşmeyince
Lokmayı gönülden paylaşmayınca
Derdi derman bilip söyleşmeyince
Sohbeti neyleyim sözü neyleyim...
Ruhuma heyecan getirse bir renk
Notalar nerede nerede ahenk
Duyduğum nağmeye vermezse mihenk
Kemanı neyleyim sazı neyleyim...
Hasta iken baş ucumda bitmeyen
Dar günümde imdadıma yetmeyen
Ardım sıra hayır dua etmeyen
Oğlanı neyleyim kızı neyleyim...
Bak kuşlara ne hoş öter dalında
Bülbül raksediyor gülün kolunda
Ben beni yitirdim Allah yolunda
Tepeyi neyleyim düzü neyleyim...
Zeynep'in bulunmaz dünyada varı
İki yavrusu var tek onlar kârı
İpek fistan giydim rengi de sarı
Astarı neyleyim yüzü neyleyim.
GÖKYÜZÜ SENSİZLİĞİME NAĞMELER YAĞDIRIYOR
GÖNÜL ESVEDİ
Yine sensiz, nefesini içimde aradığım bir gece.Yüreğimin yanan ateşine tane tane düşen kar taneleri, bu sefer camın ötesinde lapa lapa yağıyor. Seni yastığıma fısıldamadan önce, şiirlerimden sana gelmeye çalıştım.
Satırlarımdan bir yol çizdim ilk önce çok uzaklara doğru, senin sol yanına, benimse memleketime. Şiirlerime binip de yola koyuldum. Gecenin sessizliğine yavaş yavaş inen kalem sesleri, hasret cümlelerini çoktan uykularından kaldırmıştı. Gökyüzü bu akşam sensizliğime nağmeler yağdırıyor, beraber fısıldıyoruz.
Bu şehrin kaldırımları gibi insanları da soğuk, ruhumu üşütüyor. Haykırmak geçiyor içimden, hem de gökler dolusu kadar. Ellerim soğuk, sana geliyorum ama nedense varamadan bir girdabın akıntısına tutuluyorum. Her yer mavi mürekkep, cümleler dağılıyor, tutunmaya çare arıyorum. Elde kalan kelimelerimle yüzmeye çalışıyorum yılmadan, yıkılmadan.
Aşk emek isterdi. Yorulacaksan, keşkelere sığınacaksan, ahlayıp vahlayacaksan, ayağına diken battı diye vazgeçip döneceksen, girme aşk yoluna demişti Mevlana.Aşılmazları aşmaya çalışıyorum. Ben gelmek istedikçe engeller büyüyor. İnat etmiş gibi gelmiyor cümlelerin sonu, gelemiyorum, kalakalıyorum karanlığın ortasında. Oysaki sadece gelmek, yalnızlığımı, ömrüme işlenmiş bakışlarında dindirmek istemiştim. Ama elbet bir gün gelecekmişim gibi bekliyorum siyah gülüm.
Şimdi seni yastıklara fısıldama vakti:Melekler yüreğinden öpsün.
AŞK NEDİR?
RABİA AYDOĞAN
Aşk, bir insanın hem en güzel duygusu olabiliyor hem de en acı insan gerçekten mutlu hissettiği her sevgide aşkı gördüğünü sanabilir.Ama aşk kendini acılarla belli eder.Ruhumuza dokunandır aşk denen şey.Elinize saçına dokunan değildir.
Sevgi ve aşk arasındaki tek fark da şudur: bence aşk sadece bir kişiye duyulacak bir histir, aşkımızı kolay bir şey sananlar, sizi kullanmak harcamak isteyen insanlar ebetteki olacaktır.Sizin onun kalbinin sesiyle değilde aklınızı kullanmanız gerekir.Aşk ebetteki acıtacak,ağlatacak ama sonu her şeye değerse eğer evet bunu aşk diyebiliriz.
AYRILMAMALIYIZ
FATMA ÇİÇEK
Çık şu evden
alaca ayın altında
oturup hasret giderelim
Ver elini
birlikte yürüyelim
sen benimle her yola gel
karanlık yolu da aydınlatırız
Seninle ayrılamam
dünya yolculuğunda
son sözümüz değil bu
birbirimize son bakışımız değil
her zaman yan yanayız
ayrılmamalıyız.
ÖLÜMÜ SEVERKEN KORKTUM
EBRU BEYİŞ
Ay ışığının olmadığı
zifiri karanlık bir gecede
kızmış çölden daha sarsıntılı
sükuna gömülen o günde
ölümü severken korktum
Kan kokan enkaz yığınlarında
sarılmışken uykunun kollarına
Şubat'ın buz kesen soğuğunda
ağıtlar yakılan o esnada
ölümü severken korktum
Sıradan bir acı haline geldi
açık morg alanı gibiydi yollar
insanın içini ürperten o ezgiler
masum canların elvedasız gidişi
ölümü severken korktum
Her şeyin üstünü örtebilir bir sel
titreyen, üşüyen açık kalan yürekler
gökteki yıldızlar ve kainat da üşür
kopacak o tufana hazırlanırken sesler
ölümü severken korktum.
SESSİZ ÇIĞLIK
EMİRE KARAKOÇ
Bu bir intihardı Süveyda. Kimse duymadı adım seslerimi, içime kaçan nefesim beni soluk soluğa bırakırken, öksürük krizine girmemi kimse kurcalamadı. Görünmez bir yanım yoktu, insanların umursamaz davranışları vardı. Beni duyan, gören kimse yoktu.
Sahiden var mıydım yoksa ruhum ve bedenim iki kaya arasında sıkışıp kalmış mıydı? Araf'ta mıyım, ondan mı kimse görmüyor, duymuyor beni. Zira sessiz bir gidişe ilmek ilmek attığım düğüm sesleri koca şehri sardı. Gözlerimden yaşlar usulca inip yanağımdan yer ediniyor. Ve çenemden uçuruma yuvarlanan biri gibi yuvarlanıyorlar. Belkide onlarında intiharı böyleydi.
Sahiden ölüm neydi? Bir kez mi çalardı kapıyı eğer öyleyse ben neden her gün ölüyorum. Çünkü ölümün kapısını hergün itinayla çalan bendim ben.
DEĞİLİM, OLAMAZDIM
BERFİN IŞIK
Bir ağustos sabahıydı, sarardım
dertlerim aynı, aynı yarayla uyandım
etrafımda hiç tanımadığım kirli yüzler
bu ben değildim, olamazdım
Bir kuş olmak, uzaklara gitmek istedim
nedeni belirsiz, anlamsız duygularla
her kanat çırptığımda ölümü istedim
bu ben değildim olamazdım
Durgun akan, masumca yürekler
derdime dert katmaya mı geldiniz?
her ölü gömülmezmiş bunu siz öğretiniz
bu ben değildim olamazdım
Ve güneş batı hayatımda
sensizlik sardı benliğimi
korkmuyorum artık gönülden yaralanmaktan
bu ben değildim olamazdım
Şimşek çakmış, yağmur yağmış kime ne
toprağın güzel kokması, çiçeklerin açması
artık beni hayata bağlamıyor…
bu ben değildim olamazdım.
İKİMİZ
HAMİDE DONMUŞ
İkimiz acemi yazılmış bir romandaki zavallı Kahramanlar gibiyiz. Son zamanlarda evliliğimiz adeta çökmüş yaşlı, topal bir kadına benziyor anlıyor musun?
Dağlara, denizlere, ovalara, göklere ve yerlere sığmayan sevgimiz, aşkımız son zamanlarda kurak bir çöl oluvermiş.Hiç bitmeyecek dediğimiz sevda ve aşk rüzgarımız son zamanlarda tarihi geçmiş kaba bir votka gibi sarhoş ve berduş durumda, huzursuz mutsuz kirli geçmişimizden utandığımız gibi son zamanlarda birbirimizden utanır mı olduk?
Anlamıyorum ne oldu bize.Sen kocaman bir dağ ben ise ufak bir taş parçası olduğumu hissediyorum. Yada hissettiriyorsunkıyamadığım. Ne oldu anlamıyorum ne oldu bize...Oysa sen Kafdağı kadar büyük engin bir sevda bahçesiydin. Bense o bahçe koklamaya doyamadığın karanfil...Ve korkuyorum korkutuyor bu durum beni.Acaba sen yavaş yavaş dal mı oluyorsun. Ben de sana tutunan bir diken mi? Ne oldu anlamıyorum ne oldu bize. En güzel şarkılar alevalev tutuşan dilimizde dökülürdü. Şimdi ne oldu bir tanem geceler ıssız ve sessiz...
Sen konuştukça en güzel nağmeleri senden dinlerdim. Sesinle dinlenirdim ve bana huzur verirdi. Ne oldu da şimdi birbirimize tahammül edemez olduk artık. Huzur değil, hastalık, dert, keder, acı, çile mi olduk. Ne oldu bilmiyorum Nasıl oldu anlamıyorum. Bunun bir çözümü olmalı bitmemeli tükenmemeli derya, deniz, okyanus olan bu sevda bir bardak suya dönüşmemeli... Varsa ortada bir sorun ikimizin ve yapılacaksa bir çözüm yine ikimizin hiçbir şey tek taraflı değildir. Birbirimizi tamamlayamıyor muyuz?
Hani ikimiz bir fidanın güller açan dalıydık. Hani sen Ferhat ben ahir zaman şirini, sen Yusuf ben Züleyha...Ne oldu anlamıyorum ne oldu bize. Mecalin ve takatin bitinceye kadar yarışı kazanmış bir pehlivan gibi sevişmelerimizle biten geceler nerede…
Sıkıldım! Yoruldum! istemiyorum artık 3,5 saatlik zaman dilimini. Sevgi kuyusunda aşk mezarındayım. Dirilmiştim, dirilmiştin oysa ruhsuz ve cansız bedenimi.Şimdi katili mi oluyorsun anlamıyorum can suyu olduğun aciz tenimin. Özledim özlem ve ölüm arasında fark yok. Her gün yarım saat sana sarılıp kokunu iliklerime kadar çektiğim cennetim dediğim sessizce babam dediğim her şeyim dünyam dediğim o günler onları özledim. Göz pınarlarında aşk sevgi huzur şefkat, güven saygı vardı. Gözlerini özledim ne oldu Nerede o günler ve gözler. Nerede o bakışlar Nerede o Alevle tutuşan tenin. Canını acıttığım için bana kızgınsın kırgınsın biliyorum ama senin canın yanarken ben ölüyorum Bunu da unutma en mantıklı karar bir çözüm çözüm yolu arıyorum. Aptallığımı bazen yüzüme vurmaktan başka hiçbir şey yapmıyorsun
Ben çaba gösterdikçe sen pes ediyorsun. Bir gün daha sürdürebilmek için bu ilişkiyi çaba gösteriyorum. Allah kahretsin diyorum bazen bir Pınar gibi fışkıran sevgimiz bir damla olmaya mı yüz tuttu?
Ne oldu anlamıyorum Ne olduğu bilmiyorum ve çıkmazlardayım senin zindanında heran ölecek gibiyim. Zemheri karanlıklarda mantıksızlığın tam ortasında seni bekliyorum anlamıyorum. Bensiz iken nefes alamadığını söyleyen sen, şimdi ne oldu da bensizliği seçiyorsun. Yoksa sevgimiz çoktan intihar mı etti. Haberim yok ay ve güneş kendi köşesine teslim olurken senin acımasız sevgine tutsak oluyorum anlıyor musun anlamıyorum neler oluyor Ne oluyor sevgimiz başarısız bir ameliyattan mı geçiyor. Kurtulamıyorum düşündükçe kahroluyorum. Bırakma beni tut yok etme beni, dediğin o günleri hatırlıyor musun şimdi sessizce kanepeye uzanıp sadece uyuyorsun bu da bir kaçamak mı?Bu da bir pes etmek mi, anlamıyorum anlam veremiyorum bazen bırakmayacağım ne olursa olsun ellerini bırakmayacağım en büyük cezam bu olsun seni bırakmamak olsun ve günah defterime yazılsın diyorum sonra bakıyorum ki senin aşkın katmer katmer açılan kocaman bir acı yığınına dönüşüyor. Duruyorum adım atamıyorum.Sen de yürütmüyorsun mecalim olman lazım takatim olman lazım tutup ellerimden yürütmem lazım bu senin sorumluluğun olsa gerek yürütmek senin sorumluluğun yürüt ne olur artık dayanamıyorum anlamıyorum anlat bana ne olur.
Ben kalbimi kapatırken tüm sevdalara sen kalbinin Kapısını Aralık mı bıraktın diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Sen zekisin akıllısın kalbimin gizli odasındaki edebimsin yalın ayak kalmış üstü başı yırtılmış bir dilenciye benzetiyorum artık Kara sevdamızı.
Gel giydir yeniden yamala yarım kalan aşkımızı ey yâr!
CEMAL ABİ ..
HALİDE MENGELLİ
Düşmüyor tek satır toz tutan yapraklara
yüreğim kor, dilim lâl haykırışlarım yorgun
sesim durgun vuslatım vurgun
acıların doruğunda unutulmuş gibiyim
dökülüyor hüzün
Ahu zar'a düşen sükutumda
matemler sarıyor çehremi
ne bitmez verem hicazlar hep kırık geliyor
şarkıların en buruk yerinde
ezgiler savruluyor dört bir yana
ben içimin içine düşüyorum delice
bilirsin, sevmek nasıl bir şey Cemal abi
Islak kirpiklere yazılan şiirler hani
bir peri kanadının umuduna tutunmak
süzülürken gök mavisinde
ufuklarda kaybolmak iç gelmemek gibi
korkuyla narı kucaklamak
her an ölürken hiç ölmemek gibi
bilirsin Cemal abi
Ah be Cemal abi
bilmedi ona sitemle haykırdığımı
gecede nasıl yandığımı
dilimle ezber ettiğim duaları
kıyametime üflediğim suru
kifayetten yoksun kelimeleri
bir kumru ürkekliğiyle yalnızlığımı
sanki hiç sevmemiş gibi gitti be Cemal abi
Gittiğinden bu yana yüreğimin
kerpiç duvarına onsuz günleri kazıyorum
belkiler teslim artık ama, olmuyor işte…
uğurlayamadım bir türlü onu
ardında mendil sallarken
bir vapur , otobüs yada kara trenlerin
ardında bakamadım
ama yüreğimin görünmeyen duygusunda
hep ağladım sarıldım yalvardım
hiç görmeden hem de
hani bir sözün vardı Cemal abi:
"dilsizdir benim, acılarım; konuşmazlar kimseyle
sadece benim canımı acıtırlar,
hiç hak etmediğim halde" diye...!
sanki biraz benden esinlenmiş gibisin
sahi, umut kaç mevsimdi, ben hiç yaşamadım.
Cemal abi!
Seninle soluklanıyorum toparlıyorsun beni
dağılan benliğimi adam ediyorsun
bu denli içimi bilen bir sensin.
eden şöyle karşılıklı çay içmedik ki
seninle Cemal abi
Yok olan , savrulan
unutulan sevdalar adına neden yani..?