Van Gölü İncileri

RÜBAİLER-5

BEKİR OĞUZBAŞARAN

İstanbul Âşıkları

Yahyâ Kemâl, âşıklarının serdârı

Necip Fâzıl, " Canım İstanbul " mîmârı

Belki yıldızlardan bile daha fazla

İstanbul'umun karasevdalıları...

*

Bizim Zamânımızda

Masal-destan vardı, bizim zamânımızda

Edep-erkân vardı, bizim zamânımızda

Komşuluk, hısım-akrabâlık ölmemişti

Hâlis insan vardı, bizim zamânımızda...

*

Çıkar

Sevgiler gide gide karasevdâya çıkar

Bütün gerçek âşıklar Kays'la Leylâ'ya çıkar

Doğruyu söylemiyor Roma'ya çıkar diyen

Tüm yollar kıvrım kıvrım yüce Mevlâ'ya çıkar...

*

Kalır

Ben ölünce arkamda evlâdım, yârim kalır

Yapmak istediklerim, arzular yarım kalır

Göç davulu çalınıp kervan yola çıksa da

Mutlaka buralarda öteki yarım kalır...

CUMHURİYET

ATİLLA GÜNEY

Cumhuriyet özgürlüğün hürriyeti

Faziletli bir milletin soyu zürriyeti

Dalgalandı ay yıldızlı Cumhuriyeti

Ebedi kutlayacağız nice yüzyılını

Cumhuriyet erdemliktir insanlığa

İlkeleri hür yaşatır bağımsızlığa

Türkiye Cumhuriyeti ile sonsuzluğa

Ebedi kutlayacağız nice yüzyılını

Cumhuriyette hak, hukuk, adalet var

Hukukun üstünlüğünde saygı riayet

Egemenliğinde kayıtsız şartsız milleti var

Cumhuriyet bağımsız yaşatır devlet

Cumhuriyet bir güldür solmaz ebedi

Ufkunun ışığı insanlara öğretir edebi

Bir kültürdür Cumhuriyet hep denildi

Cumhuriyet fazilettir yaşayacak ebedi.

BİR ŞİİR MESELESİ

ELİF OKAN

Bir şeyler yazmalıyım bugün

birkaç kelâm söylemeli bu kalem

ilham için bir köşeye çekilmeli

kalbimin sesine kulak vermeliyim

Gece olmalı önce, yıldızları görmeliyim

göğün yorgun yüzünde

ayın parlaklığına şahit olmalıyım

biraz yağmur yağmalı belki,

sessizliğe ses olmalı damlalar

yeri kirinden arındırmalı,

kurumuş umutları yeniden ıslatmalı

Biraz gök gürlemeli,

şimşekler çakmalı sonra

uyandırmalı bir yerlerde uyuya kalmış vicdanları

Bir adam yürümeli kaldırımlarda sessizce

düşünceli olmalı

kaldırım taşlarında maziyi

ağaçlarda akıp giden zamanı

sokak lambasında yorgunluğu görebilmeli

Düşünceli olmalı adam

acıyı düşünmeli, sevinci düşünmeli

ölümü düşünmeli, yaşamı düşünmeli

adını koymalı belirsizliklerin

vazgeçmeli bir şeylerden

bir şeylere yeniden başlayabilmek için

Sonra kapamalı gözlerini

rüzgarın anlattıklarına kulak vermeli

yağmur damlalarının çığlıklarını işitmeli

toprağın serzenişine şahit olmalı

ruhunun derininde, benliğinin kuytusunda

hapsolmuş o çocuğu hissetmeli

öylece durmalı biraz suskun ve durgun

sonra bir derin nefes çekmeli içine

ardından açmalı gözlerini yavaş yavaş

ve bir söz söylemeli göğe:

"Ahh geçici dünyanın geçimsiz insanları…"

KIRMIZI ÇOCUKLAR ÜLKESİ

BARIŞ ALTINTAŞ

Kutsal bir çiçek dokunuyor yüzümün sokak aralarına, koklamak nedir bilmiyor hiçbir pencerem şimdi... Bir pencerem yok, kapım da ...

Ellerim gece ve patlama sesleri ile dolu bir aydın gün. Günleri saymayı unuttum çoktan. Saymak nedir bilmiyorum. 13.5 Milyar yıldır evren, 4.5 Milyar yıldır dünya ve 200.000 bin yıldır insan var diyor modern kuramlar, ama ben, ben ne zaman var oldum, var oldum mu ben? Var olmak nedir bilmiyorum.

Kitaplar aşkı, ekmeğin güzelliğini, çiçeklerin kokusunu, kuşların cıvıltısını ve denizin bir tene değmesini resmetmiş oysa benim değmiyor tenime deniz, acıdan başka deniz ise üzerime inen modern bilimin bombaları, modern silahları... Burası Filistin kan kırmızı çocukların ülkesi. Biliyorum matematik gökte uçakları, denizde gemileri yüzdüren bilimin dili ama benim tek dilim yanan tenim. Kırmızı çocuklar ülkesi Filistin burası...

Evet, atomun çekirdeğinde nötron ,proton ve etrafında elektronlar var lakin bunları bizleri daha acımasızca öldürmek için bulmamıştır değil mi hiçbir bilim... Kül kalıyor geriye annemden kırmızı çocuklar ülkesi Filistin'den. Babam kardeşlerim un ufak olmak nedir onu anlatıyorlar bana. Çok gelişmiş dünya duymamak ,görmemek nedir onu öğretti bana. Ben nasıl inanırım insana... Oysa bir bir peygamber yürümüş buralardan Sidret-ül Münteha'ya.

Burası kırmızı çocuklar ülkesi diye dönmüş yüzler buraya, kıble diye. Biyoloji ve kimyanın bulgularına göre 200.000 bin yıldır evrende var olan insan ilk buraları mukaddes kılmış.

Hayaller burası için , düşler burada kurulurmuş sevgiliye dair. O yazılmamış namütenahi şiir Gazze'nin sokaklarında dolaşır sessizce. Selahaddin burada soluk almış, buradan bakmış bir cuma sabahı güneşin ilk ışıklarına... Yani oysa burası her yer kadar çiçekli, her yer kadar bahar mevsimi ve her yer kadar ekmeğine salça sürülen çocuklar ile doluydu... Mukaddes olan çocuk, salça ve ekmek değil miydi?

Nerde çocuk şimdi, salça kaldı mı kutuda anne nerde peki baba ve kardeşler nerede, bir yuva kaldı mı Gazze'de, bir ev olmak hayali ,ekmek kokusuz sokaklar ,kan kırmızısı tenler, korku dolu bir gökyüzü... Burnum kırık, ciğerim sökük, kalbim yırtık... "Çırpını çırpını giden atlardan indik, girmek için patavatsız yurttaşlar arasına diyen şaire merhaba, biliyorum sende kalem tutmaktan utanıyorsun günleri zulüm olan bu birkaç anda..."

Dünya merhametini unutmuş soğuk bir kış günü. Dengeler, izmler, güçler, çıkarlar doğrultusunda binlerce kişinin hayatını her an modern vahşi silahlar ile kaybettiği bu zaman dilimlerinde kendi vicdanıma şiir dinletmek , şiiri kirletmez mi? Olamadık mı bunca sayı ile bir karınca kadar? Durduramadık mı kırmızı çocuklar ülkesinin kanını Filistin'e bir bahar getiremedik mi ? Sorulmayacak mı bizden verince son soluğu ,önümüze gelmeyecek mi kırmızı çocuklar ülkesinin hesabı. Sahi biz neye inanıyoruz? Nedir o bizi her nesnel gerçeklikten daha değerli kılan kuşanılan düşünce ve eylem iman mı peki ona inanmıyor isen ya vicdan peki ya merhamet o da mı değil? Hangisi peki bizde olan hangisi ? Nedir o manaya ruh giydiren yaşamı anlamlı kılan gerçeklik? İnsandan medet ummayı kesince:

"Sen ordasın Kabe orda" diyen bilge bir gün "Siz ordasınız, kırmızı çocuklar ülkesi Filistin orda" derse ve filler girerse mabede o gün, ebabiller gelirse bize utançtan başka ne kalır. Tam burada bir şey sormak ister kalem, biz ebabil olabilir miyiz? Dilimizle, kalemimizle de mi ,bir paylaşım yaparak ya da birine anlatarak,hiç olmazsa bir odada ağlayarak, birini ya da kendimizi "Bir sabah gelecek kardan aydınlık" denilen o güne hazırlayarak da mı ebabil olamıyoruz.

Hani fizik var, kalem ve kağıt var ,üstelik cadde üstü şiir var, evde ekmek var ,seste çocuk var, ev var okul var, matematik bizim içinde çalışıyor, elektrik bizde de aydınlık, ses bizim içinde tınılar ile dolu, felsefe sanat ve teknoloji gerçekten bizim içinde determinist sonuçlar veriyor. Bunlarla ebabil olabilir miyiz bence oluruz. Olmalıyız ,olmak zorundayız.

Bugün Kırmızı çocuklar ülkesi Filistin yarın biz. O Filler bir gün bizim çeperlerimize dayanmadan ebabil olmamız gerekmez mi? Her mazluma bir ebabil biz değilsek kim olacak.?

Kim var denildiğinde mazlum için hep biz vardık, Ay yıldızlı Al Bayrak vardı. Yine biz varız.

KENDİ BİLİR

BAVER ÖZABAY

Öncekilerden pişmandır yeni yolcu

silmek ister yahut sildirmek ayak izlerini

zincirlemiş ruhunun kapıları

doğduğu günden beri

göstermeye korkar cesetlerini

Yanında bir deri bir kemik benliğini

insanlar arasında kutusu belli

nasıl çıkacağını bilir mi

Öğretilesi duyulmayan çığlıkla

yıllarca işkence ettiği ruhuyla

şimdi dokunsam ağlayacak

Espriler yapar gündüz vakti

geceleyin yastıkta donuk yüzü

ağlarsa etraf ne der

saçma sevgileri umursuz

Komik ruhu görünmez mi sanıyor yolcu

yalanları güldürüyor beni, bilmem gerisini

olsa dinler miydim genç yolcuyu

yargılamadan çıkaracağım içindeki korkak adamı

yedirip içirip defolup gideceğim

ya ölür ya kalır kendi bilir, bilemem ki.

BAŞ TACI

METİN ÖZDOĞAN

Her fani gibi faniyim

Kudüs için atar kalbim

görmek için dua ederim

gitsem canımı veririm

Müslümanların baş tacı

dünyanın en büyük armağanı

sarar kollarına Müslümanları

Kudüs bitmeyen matemim

dualar eder hep dilim

Yaşadığım sürece

ister sürüne sürüne

gitsem de emekleye

emelim gitmek Kudüs'e

Göçüp gitmeden dünyadan

bir nefes alsam havasından

abdest alsam o güzel suyundan

yürüsem kutsal toprağından.

GAFİL AVLANMA

CUMALİ NARÇİÇEK

Sen fâil değil meful'sun

bâki değil fanisin,

bu kadar böbürlenme

bu tamahkârlık neye,

olma nefsine tutsak köle

altı üstü bir damla çamursun

Ahsen-i Takvimi'n son yaprağı düşerse

ne adın kalır ne şanın

dünyevi zevkten ebediyete çevir cemalini

kainatın sonsuzluğuna aldanma

ruhun et parçasında mahkum

Esfeli Sâfilin'e düşer,

Zemheri'de azap çeker

zebaniye karşı canhıraşlar

kurtaramaz seni bu yakarışlar

Gaibi bilmez ademoğlu

mahşere kalmadan evvel

batıldan kopup fevri ol

yüreğin kararmadan

can boğaza dayanmadan

aç kollarını Mevla'ya,

eyle kıbleni Beytül Haram

zikirler dökülsün Kevser'e

temizlensin haramın günahın

ak pak olsun yakasız gömleğin

Ümitsizliğe kapılma!

“Lâ tahzen, innallahe meânâ.”

ümmetiyiz yerin Mustafa'sı,

göğün Mahmudʼu, İncilin Ahmedʼi

Kur'an'ın Muhammed'i, Allah'ın sevgilisi

kainatın göz bebeğinin

Rabb'inin dergăhına sığınıp

Tövbe eder eylersen Salih amel

kâmil'e erersin hayrü'l-beşer.

AŞK BENİM YENİLGİM

YAĞMUR ÖZCAN

Adın hep aklımda

onur siman gözümün önünde

ne vakit bir yaşamak düşünsem

hep sen varsın o yaşantıda

Güzel olan tek şey

günü seninle tekrar tekrar yaşamak

varlığınla tekrardan yaşama tutunmak

her gün seninle yeniden var olmak

Seni görmediğim günler

hayata ters yönden baktığım günlerden

ne kadar zormuş doğarken ölmek

ölmek değil de senden vazgeçmek

Sen, ben ve imkansız aşkımız

kaldım diye sevmedin

gitsem belki severdin

ama boş ver bizden olmazdı zaten

Beni ne kadar seviyorsun diye sorma

ben sana bunu ispatlamam

bunu görmeyecek kadar körsün.

ÇOCUK

ZİŞAN NUR ARDA

Ciğerimi delen bir iki uçlu mızrak gibi

beni benden eden zalim bakışın

hayat çok kısa, ben bahtsız, dünya güzel

seni delik kalbimle sevdim, sevgili!

Sevmek nedir ki, var mı tarifi

benden ve senden ibarettir tarifi

aşk üç harfli, sen harfsiz bir alfabe

ey sevgili bu kalp kaldırır mı seni?

Ben seninle siyah beyazın nakşı

sen onunla sıfır ile bir gibi iç içe

bana reva mı ey sevgili, haydi, söyle

sana helal mi, özlemin dili

Aşk bana acıdan ibaret sana mutluluk

sen onunla mutlu ben ise hayalinle,

sen ki kalbi olmayan bir canavarsın!

ey sevgili sana haramdır hakkım.

BİTMEZ

MEVLÜT EŞGÜNOĞLU

Fikirler hayatta dır dır eden yâr

Boşarım boşarım bir türlü bitmez

Duygular sel gibi anlamaz ağyar

Taşarım taşarım bir türlü bitmez

Dostuydum gençlikte kar ile buzun

Derdini çekmezdim ekmekle tuzun

O yaşta derdim ki hayat çok uzun

Yaşarım yaşarım bir türlü bitmez

Arkadaşım idi neşe ile gam

Önemli değildi servetle makam

Dediler delinin her günü bayram

Coşarım coşarım bir türlü bitmez

Adımına dikkat derdi büyükler

Yanlış atar isen büyük dert yükler

Ne kadar fazlaymış hayatta bükler

Aşarım aşarım bir türlü bitmez

Anlıyorum daha ben yeni yeni

Nerede o gençlik nerede hani

Sonradan yüklendim gönül derdini

Taşırım taşırım bir türlü bitmez

Mısralar birikmiş birçok düzine

Ruhumu ısıtan sanki kuzine

Aprın Çör Tigin'de kalmış hazine

Eşerim eşerim bir türlü bitmez

Ülküler bu kadar ırakta mıydı

"Kızıl Elma" adlı durakta mıydı

Türkistan Filistin Irak'ta mıydı

Koşarım koşarım bir türlü bitmez

Çocuklar ölmekte sabi çağında

Uçarlar cennete yâr kucağında

Yanmaktayım bugün dert ocağında

Pişerim pişerim bir türlü bitmez

Az rastlanır soykırımın eşine

Değer vermem yapanların leşine

Barış adlı bir hayalin peşine

Düşerim düşerim bir türlü bitmez

Yurdumu kaplamış yine bir elem

Bugün Gazze'deyim bitmiyor çilem

Gecenin yarısı elimde kalem

Döşerim döşerim bir türlü bitmez.

Bakmadan Geçme