Van Gölü İncileri
EDREMİT'TEN EDREMİT'E
ADNAN ÖZKAN (YANIK SEVDALAR )
Bir gönül köprüsü kurduk
Edremit'ten Edremit'e...
Marmara'yla kardeş olduk
Edremit'ten Edremit'e...
Tütsün dedik kutlu ocak
Selam saldık bucak bucak
Sevgi sunduk kucak kucak
Edremit'ten Edremit'e...
İkisi de aynı vatan
Davamız bir Hakk'ı tutan
Adamışız binlerce can
Edremit'ten Edremit'e...
İyi bilsin çatan bize
Her karışı vatan bize
Seksen bir il selam size
Edremit'ten Edremit'e...
Görenler selama dursun
Kıskanan varsa kudursun
Kardeşlikten güneş doğsun
Edremit'ten Edremit'e...
Van Gölü'nü herkes tanır
Onu dost düşman kıskanır
Al bayrağım dalgalanır
Edremit'ten Edremit'e...
Aynı etten, aydı kandan
Selam saldık Şehr-i Van'dan
Duyan gelsin dört bir yandan
Edremit'ten Edremit'e....
ÖZKANİ der; ben ki hürüm
Vatan bir gül, ben bülbülüm
Kardeşlikle safa sürüm
Edremit'ten Edremit'e....
GİDENLER
NURAY DOĞAN
Mahzunluk çöker üzerimize
şafağın nar rengi kızılında
tane tane süzülür yüreğimize
ayrılığın ayaz kışı...
İki el arasına düşer o mağrur başlar
eğilir aşkın karşısında
gelmeyecek gelişler
gülmeyecek gülüşler
el sallamayan vedalar
zindanlarda bekler biçare bakışlar
tutsak ruhlar ,camsız aynalar
gidenlerin boş silüetini ağırlar
Gönül terazisi bozuk
tartamaz aklın varını
düşlemez umutlar, yarını
ve solar can yavaş yavaş
öylece donuk ardından bakar
hatıralar, gölgeler ve de kalan izler...
İNSAN
MUSTAFA AYYÜREK
Kalbin kirli atar damarıydı hissizlik
çatlamış at gibi nalları dikerken yüreğimiz
niyedir soramadan kana bulanmışız gibi
Kimse tutmaz kimsenin elinden
Son çağın perde arkası kahramanı
Gösterimdeki çaresiz benlikleri
delik deşik ederdi tutmayan sineleri yas
anlardık, insanın
insan kemirmek için doğduğunu
Çoğala çoğala azalırdı insan
yelkovanı akrep zehirlerdi
belki de insan
en çok eksilmeyi kustuğu zihinlere
belki de daha çok insan
o an karanlığa uyanırdı
Ters tarafından kalkmış acuze
yine eşikten başa kakardı zamanı
ve yine yeniden başlamış çılgınlık gibi
çoğala çoğala tüketirdi insanı.
YAVAŞ
AYŞEGÜL AYAZ
Yavaş yavaş bitiriyorum
içimdeki seni
vazgeçiyorum önce kendimden
sonra senden
Bilmediğim bir duygu
sarıyor benliğimi
yalnızlığın ayak sesi
duyuluyor gönül cehremden
Gözyaşlarım yağmura karışıyor
karanlığa kucak açıyorum sanki
Gittikçe uzaklaşıyorum
önce gözlerinden
sonra ellerinden
kar yağıyor yüreğimden
Mevsim ilk bahar
ve son tiren kalkıyor sevgilim
vakti vedadan.
KÖR İNSANLIK
İMDAT FAAL
Kör olmuş yürekler bin ahu zara
Daha kaç bebeğin kanı akacak
Gönüller hasarlı yürekler yara
Daha kaç annenin canı yanacak
Dünya denenen çukur vahşete gebe
İnsanlık kalmamış tam vurmuş dibe
Bunca katliamlar hangi sebebe
Daha kaç bebeğin kanı akacak
Gökten ateş yağar yerlerde ölüm
İnsanlık görmemiş hiç böyle zulüm
Doğranmış bedenler bak dilim dilim
Daha kaç annenin canı yanacak
Keşke ebter olsa Yahudi soyu
Canları çıksa da değişmez huyu
Bildikleri tek şey zindanla kuyu
Daha kaç Yusuf'un canı yanacak
Ey insanlık yeter bu zillet fazla
Kör dünyaya ses ver yüksek avazla
Baş kaldır zalime pes etme asla
Daha kaç annenin canı yanacak.
İNFAKTAN HİSAR
OSMAN ERDAL
Sakın ha görmesin yüreğin hasar
Yapıver infaktan güçlü bir hisar
Sen nesin insana değilsen ensar
Bakımsız bahçede sanma ki durur
Susuz kalınca gül yetişmez kurur
Ulaşmaz denize ırmak akmadan
Meşale yanar mı kibrit çakmadan
Verirsen infakı başa kakmadan
İşte bak o sana ilaçtır ilaç
Hakk'ın rızasına sen de bir yol aç
Bilirsen infakla servet katlanır
Onunla her türlü engel atlanır
Dilin ve damağın inan tatlanır
Canın yongasıdır malı seversin
Tohum at toprağa yediyüz versin
Gönül sofrasında bir aşın ola
Komşum açtır diye telaşın ola
Yokluk belasıyla savaşın ola
Yedir içir giydir bereketi bul
Bil ki mahşer günü geçmez para pul
Bu Âşık Benli'den öğüttür sana
İnfakla huzuru doldur kasana
Sen de mal kirini ver yıkasana
Unutma Allah'tır yegane zengin
O verirse olur atın üzengin.
DUYARSIZ OLDUK
MEVLÜT EŞGÜNOĞLU
Düşünüp dururum bu halimiz ne
Saatimiz bozuk ayarsız olduk
Şehitlerim gelir baba evine
Ana baba ağlar umarsız olduk
Ekranlar bir âlem tutmuyor yası
Böyle harap olur gönül binası
Toplumu çürütür " bana ne" pası
Acep neden böyle duyarsız olduk
Gaflet ve dalalet olmaz bu kadar
Ruhlarımız sanki betondan duvar
Duyunca bir rahmet dilemeyen var
Beş para etmeyen değersiz olduk
Yaşı yirmilerde ana kuzusu
Yuvalara düşmüş şehit sızısı
Sözde Müslüman'ım diyor bazısı
Fatiha bilmeyen bir nursuz olduk
Tadı beğenilmez gönül aşının
Sözü dinlenmiyor aşçıbaşının
Umurunda değil birçok kişinin
Utanma duygusu yok arsız olduk
Merhamet kalmamış Allah kuluna
Bile bile düştük nefsin yoluna
Gizlice göz diktik komşu malına
Sevgi saygı çaldık bir hırsız olduk
Ne ederse kişi kendine eder
Bazısı uyuyor bir yara gider
Yüzüne tükürsen yağmur yağdı der
Deyin neden böyle vakarsız olduk
Aymaz Batı diye kopmuş özünden
Bir damla yaş bile gelmez gözünden
Anladım ki Merkezî'nin sözünden
Duyarlı gönüller huzursuz olduk.
ALİ ŞERİATİ'NİN ‘'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'' KİTABI ÜZERİNE
ABDULHAKİM ÇİFTÇİ
İnsan nedir sorusu kanaatimce insanoğlunun en zor ve mutlak cevabı olmayan çetrefilli sorularından birisi. Kimisi buna meçhul,(Alexis Carrel) kimisi karmaşık, kimisi politik bir hayvan, (Aristotales) kimisi de düşünen hayvan vb. Cevaplar verir. Hatta düpedüz hayvandır (Nietszsche) diyen bile olmuştur. İnsanın bu şekilde psikolojik ve biyolojik açıdan değişik özellik ve yapıya sahip olması sorunun da net cevaplanamayan sorular arasına girmesine sebebiyet veriyor. Bu kadar derin ve gizemli bir yapıya sahip olması (b)ilim ehli tarafından mikro kozmos yani küçük evren denilmiş, koca evren karmaşıklığına benzetilmiştir.
Her insanın farklı kod ve özelliklere sahip olması gerek tıp bilimi gerekse diğer (b)ilimler tarafından genel ve sezgici bir tanımlamayla tümevarımsal bir işleyiş ve metotla çözümlenmeye çalışılmıştır. ‘'İnsan bugün her zaman daha meçhul ve daha sarsılmıştır'' sözleriyle insan üzerine yoğunlaşan Ali Şeriati, insanın dört zindanı adlı eserinde insanın ihtiyarı olmaksızın içine düştüğü tutsakları ve onlardan kurtulma yollarını göstermiş; insanın bilinçli, yaratıcı ve seçici vasıflarıyla zindanlarından çıkabileceğini ele almıştır. Kavramsal olarak beşer ve insanı farklı kategoride alan Şeriati, beşerin fizyolojik ve biyolojik bir organizmadan oluştuğunu, varlık zinciri sonucunda dünyaya gelmiş canlı türü olduğunu söylemiştir. Beşerden farklı olarak insan kelimesi için beşerin bütün özelliklerinin yanı sıra birey olarak varlığını ispat etmiş; düşünce, bilgi, bilinç, ve sorumluluk sahibi bir tür tanımlamasını yapmıştır. Bilinç düzeyi arttıkça beşer olmaktan insan olmaya doğru ilerlemenin olduğunu, şuur sahibi olundukça sorumluluk düzeyinin arttığını ifade etmiştir. İnsanı şuurdan uzaklaştıran her şeyin eşekleştirici olduğunu dolayısıyla bilincin insan için elzem teşkil ettiğini vurgulamıştır. Var olmak ile olmaklığı birbirinden ayırmış, insan dışındaki varlığın sadece var olduğunu, insanın ise var oluğunun farkına varması hasebiyle ontolojik açıdan bizatihi ‘'olmak'' mertebesine eriştiğini dile getirmiştir.
Ali Şeriati eserinde bilinçli, seçici ve yaratıcı olmak üzere insanın üç özelliğine vurgu yapmış; bilinçli yani kendini bilen, seçim yapabilme kabiliyeti olan ve olmayanı yaratma özelliğine sahip varlık üzerinde durmuştur. Yer yer insana yüklediği misyon sebebiyle materyalizm ve pozitivizm gibi 19. Ve 20. Yüzyıl ideolojilerini eleştirmiştir. Ali Şeriati, dört zindanı; Naturalizm (tabiatın belirleyiciliği), Historizm ( tarihin belirleyiciliği), sosyolojizm ( toplumun belirleyiciliği ) ve biyolojizm ( kendi belirleyiciliği) olarak tespit etmiştir. Buna göre insan yaşadığı tabiatın ve çevresel faktörün etkisinde gelişme göstererek seçimi olmadan bir duygu, düşünce ve yapıya sahip olmuştur. Örneğin ılıman iklimde yaşayan biri ile karasal iklimde yaşayan birinin aynı düşünemeyeceğini, doğduğu coğrafyanın insanı karakterize ettiğini iddia etmiştir. Tabiatın yasalarından bağımsız hareket edemediğini, doğanın belirlenimi sayesinde düşünüş ve davranış sergilediğini söylemiştir. Bundan kurtuluşun ancak üç özellik olarak saydığı bilinç, seçim ve yaratım ile tabiatı çözüp yasalarına vakıf olduktan ve onu tanıdıktan sonra olacağını söylemiştir. Örnek olarak yerçekimi yasasına bilimle karşı koyabildiğimizi, çöl ortasında ılıman iklim şartlarını oluşturabildiğimizi göz önünde bulundurarak tabiat zindanından bilimle kurtulacağımızı ifade etmiştir.
Bir başka tutsak olan tarihin insanı ihtiyarsız belirlediğini, tarihin bir ürünü olduğunu, seçimimiz dışında olan inanç, düşünce, yaşayış, kültür ve hallerimizin tarih tarafından belirlendiğini vurgulamıştır. Buna göre insan tarihsel incirin ve yaşanan olayların zorunlu bir nedeni olarak belli bir tarih ve yerde dünyaya gelmiştir. Örneğin birinci dünya savaşı ya da kavimler göçü olmasa idi insanlar şimdi oldukları yerde olmayacak, içinde oldukları düşünsel tarzda olmayacaklardı. Söz gelimi Avrupai tarzda düşünen ve giyinen birisi seçimi sayesinde bu tarzı benimsememiş, ortaçağ, aydınlanma ve sanayi devrimi sonucunda tarihsel olaylar istikametinde böyle bir ortamda hayatına devam etmektedir. Gerek inanç olsun gerekse kültür ve dil olsun bu yönde şekillenmiş ve belirlenmiştir. Bundan kurtuluş bireyin bilinç ve seçimle kendini inşaa etmesi sayesinde olur. İnsan belli bir bilgi ve şuurla tercihinden yana taraf olacak; inanç, kültür ve dilini bu şekilde belirleyecektir. Ali Şeriati içine doğulan bu tarihi belirleyicilikten tarih bilimini ve yasalarını tanımakla kurtulacağını öne sürmüş, esaslı bir tarih felsefesiyle tarih zindanından kurtulacağını iddia etmiştir. Diğer bir zindan olan toplumun insanı şekillendirdiğini, her toplumun sahip olduğu örf, adet, özellik ve düşünüş biçiminin insanı ürettiğini söyleyen şeriati, toplum zindanının birey için mutlak belirleyici olduğunu vurgulamıştır. Buna göre toplum insanın seçimi olmaksızın bireye görevler yükler ve onu sahip olduğu yasalar gereği kendince konumlandırır. Bundan kurtuluş toplumu tanımak ve bilmek, toplumun kanunlarını çözüp ona göre hareket etmek ile olur. Sosyoloji bilimini derinlemesine araştırmak ve çözümlemek insanı toplum zindanından kurtarıp kendi seçimi doğrultusunda hareket etmesini sağlar.
Dördüncü ve en zor zindan olan insanın ‘'kendi'' zindanı, ilk üç zindan gibi bilimle kurtuluşu mümkün olmayan tümseklerle dolu bir zindandır. Burada insan belli biyolojik bir takım belirlenimlere sahiptir. Sahip olduğu fiziksel yapısı gereği bazı karakter ve huylara göre davranan insan, seçimi olmadan hareketler sergilemektedir. Örneğin şişman olan insanların sevecen olması algısı insanı kötü olsa bile sevimli görünmesine neden olmaktadır. Hırs, bencillik ,cinsel güdü, kıskançlık, saldırganlık gibi özellikleri yapısı itibariyle faal hale getiren insan kendi zindanının esiri olmuştur. Ali Şeriati kendilik zindanından aşk ve isarla kurtulabilineceğini dile getirmiştir. Aşk kavramından maksadı başkasını kendine karşılıksız tercih etme (isar), ahlak ve erdeme uygun davranma olan Şeriati, ilk üç zindanın aksine mantıksızlığın insanı bu tutsağından kurtaracağını dolayısıyla mantıklı olanın kendilik bilinci üzerinde etkisi olmadığını ifade etmiştir. Burada modern ve postmodern dünyanın yarattığı insanın her devirden daha çok tutsak olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Zira Şeriati'nin dediğinin aksine artık zindanlar form değiştirmiş, fertler kendi rızalarıyla köleliği ve mahkumiyeti seçme durumuna gelmiştir. Bilinç düzeyine ulaşma imkansız görülmeye başlanmış, farkındalık duygusu sanal alemde birkaç dakikalık duygusallaşma halini alma yolunda mesafe katetmiştir.
ELLERİMİ
ELİFNUR ÖZCAN
Semaya açtım ellerimi
kapattım kalbimi aşka
kör olmuş yüreğimin
en büyük sanrısına
Bilir misin sen
bilir misin
çaresizce bekleyişi,
bilir misin sahi
buğulu gözlerle
bir resmin canlanışını.