Van Gölü İncileri

HASRET

ZEYNEP SÜMER

Bakışların sanki bir çam çırası

Cana ateş yaktırıyor sevdiğim

Alev gibi gözlerinin karası

Gözyaşımı döktürüyor sevdiğim

Başı karlı yüce gönül dağının

Biter mi ki suyu aşk ırmağının

Cennet-i âlânın, Firdevs bağının

Gülşeninden baktırıyor sevdiğim

Susuz çölde bir vahasın gözümde

Seviyorum, yalanım yok sözümde

Gelecektim derman olsa dizimde

Hasret duvar yıktırıyor sevdiğim

Biliyorum, bu sevdanın sonu yok

Ayrılığın damarında kanı yok

Özleminin haftası yok, günü yok

Bu ayrılık bıktırıyor sevdiğim

Aramızda engeller var sıralı

Sen orada, ben burada yaralı

Ayrılık mı böyle aşkın kuralı?

Sevdan acı çektiriyor sevdiğim

Yüreğimde yanar sevdanın narı

Dinmiyor gözümün akan pınarı

Yeşerse de koca gönül çınarı

İçimde kök söktürüyor sevdiğim

Git desen de yine gelirim, ya da

Gitsem bile sana demem elveda

İkimize ait olan bu sevda

Aşka tohum ektiriyor sevdiğim.

ESKİ MEKTUPLAR

NAZMİ SARAÇOĞLU

Askerin sılaya selamı idi

Ananın" caaan" deyip sardığı mektup

Sarıkız aslında bahane idi

Yavukluyu gizli sorardı mektup

Gurbette işçinin mola arası

Kağıda döktüğü gönül yarası

İçine koyduğu harçlık parası

Sılaya hem haber dermandı mektup

Öğrenci babadan harçlık isterdi

"Buralar çok paha" yetmiyor derdi

Gelen paraları kızlarla yerdi

Sene sonu yalan çıkardı mektup

Mahpus damları da şahidi oldu

Her biri görülmüş mühürü aldı

İdamlık gençlerden hatıra kaldı

Yıllar sonra babaya ulaştı mektup

Yavukluya ucu yakılır idi

İçine de güler atılır idi

Bazen babalara takılır idi

Kopan kıyamete sebepti mektup

Bazıları var ki hala saklanır

Bazıları var ki hep yasaklanır

Bazısı yıllar sonra aklanır

Tarihe şahitlik ederdi mektup.

YAZGI

SAMLE ÇAĞLA

illegal bir hücreymişim ben

ebegümeci kâr etmemiş düşmeme

gövdesi yemyeşil gövermiş

istemsiz doğurmuş annem

ay tutulmuş doğduğum gün

bulutlar kapıp koyvermiş

seller basmış mahalleyi

harap olmuş sümbül süsen…

lanetlenmiş bir ruhum ben

kırılır tutunduğum her dal

maşallah dediğim kırk gün yaşamaz

her canlı sohbetime lal

kışlarım aylarca sürer

iki gün ilkyaz…

hep horlanmış bir çocuğum ben

bir annem sevdi beni bir de öğretmen

ah ya o diğerleri

vebalıdan kaçar gibi kaçar

kimi sevsem

şaşı bakar gözleri duruşu sersem…

evet sen

tanrının bir köşede unuttuğu kadın

bir sanat filmi kadar sıkıcı hayatın

değişmez bu yazgı nereye gitsen…

feleklere kırgın bir yüreğim ben

bana ödül olur ele hak olan

ne vakit şöyle bir çiçeği koklasam

çekip alırlar gülüşümü aniden

söyle kime nazlanayım

ben doğmadan ölen babam…

ASR VAKTİ/MÜNACAAT

MEHMET OSMANOĞLU

Rab'ım nasıl söylesem, nasıl istenir ki af

katran gibi bir kalp ve isyan kokan dilimle

en ücra köşelerden toplayıp iç sesimi

assam rahmet kapına titreyen kandilimle

Gezindim nice vakit nisyan sahralarında

şu göğsüme taktığın faniliği unutup

anmadım bir dem olsun mecnun gibi adını

yanmadım o aşkının alevlerinden tutup

Gözün hep üstümdeydi, benim gözüm kapalı

titremedi hiç kalbim, öylesine hoyrattım

içim başka yerlerin türküsünü söylerdi

seccademin üstünde sana öyle uzaktım

Yangındı yerin yüzü dört yanımı kaplayan

bir dirhem suyum yoktu karınca kararınca

günahımla harladım körükledim ateşi

hatırladım bir şeyler gün akşama varınca

Ordaydım ben de evet, ruhların söz meydanı

ezeli/ebedi Rab sendin, bu hakikati

kalbime mıhlamalı, gözümde tutmalıydım

üstüme örtmemeli, bu sancılı gafleti

Başı boş mu bu alem bunca deveran eden

vardı her karesinde hikmet denilen mühür

sahte saltanatlardan dönüp yüzümü sana

sınırsız kölelikle öyle mesrur, öyle hür

Ne ki vakit asr vakti, ufukta gün batımı

maziden hayal meyal gölgeler süzülüyor

boşlukta yankılanan sesimle yürüyorum

her lâhza ellerimde kıvranarak ölüyor

Oysa tek sermayemdi sarıp da sarmalıydım

an denilen "şimdi" yi; ne önce, ne sonrası

bir vaadi yok artık pimi çıkmış zamanın

burası bir han idi iki çizgi arası

Geldim ve gidiyordum birazcık nefeslenip

bir ağaç gölgesinde bir teşehhüt miktarı

gün de gördüm gece de ve bir de vefasızlık

bir sana dönmeliydim bırakıp da ağyarı

Mâzur gör ey zül-Celal bu kırık niyazımı

elimi eteğimi çekeyim mâsivâdan

gün geceye dönmeden istikamet bulayım

bana da nasip düşür bir müstecap duadan.

BEN İNCİNİRİM (ATIŞMA)

ZEYNEP SÜMER VE ALPER ALPEREN

(Alper Alperen)

Sarı saçlarını salma rüzgâra

Telin incinirse ben incinirim

Türküler söyleyip gelme nazara

Dilin incinirse, ben incinirim.

(Zeynep Sümer)

Uzaktan severim mutlu ol yeter

Bu ayrılık bana zulümden beter

Gözümü sen kapat ölürsem eğer

Kolun incinirse ben incinirim...

(Alper Alperen)

Verseler dünyayı, ayı eline

Değişmem saçının bir tek teline

Kemer olsam ince, nazik beline

Belin incinirse, ben incinirim.

(Zeynep Sümer)

İçimdeki aşkla her gün coşarım

Bir yanın ağrısa derhal koşarım

Kalbinin içinde sessiz yaşarım

Solun incinirse ben incinirim.

(Alper Alperen)

Nazik parmakların dokunsa saza

Teller secde eder, durur namaza

Eserken değmesin yeller ezkaza

Elin incinirse ben incinirim.

Zeynep Sümer)

Koparma gülümü dalında kalsın

Kırsan da dalında asılı kalsın

Gözyaşın sel olsun sevdama salsın

Selin incinirse ben incinirim.

Alper Alperen)

Uğramasın sana dert ile hüzün

Gözyaşı görmesin güzelim yüzün

Ozan Alperen'in gülüdür özün

Dalın incinirse ben incinirim.

(Zeynep Sümer)

Zeynep derde kaldı acep neyleyim

Bilmem ki dermanı kime söyleyim

Varıp gurbet eli yol eyleyeyim

Yolun incinirse ben incinirim.

ANAM

ŞÜKRAN ŞİMŞEK AKADU

Analar hisseder düşünce dara

Hissettim sesini duymadım anam

Yokluğun içimde kapanmaz yara

Sensiz günlerimi saymadım anam

Apansız gidişin yaktı kavurdu

Canlarını her bir yana savurdu

Ecel tokadını çaktı devirdi

Her şey yarım kaldı doymadım anam

Mevsim kış olsa da sen hep bahardın

Şefkatinle sekiz yavrunu sardın

Nerede düştüysek orda sen vardın

Yerine kimseyi koymadım anam

Ömür bir çırpıda gelip de geçti

Ayrılık çok zormuş bizi de seçti

Bilmem ki kaç sabah güneşim açtı

Uyansam da hâlâ aymadım anam

Bende ana oldum sevgiyi tattım

Kaç defa geceyi gündüze kattım

Geceler boyunca başında yattım

Söz verdim sözümden caymadım anam

Andıkça adını dayanmaz özüm

Hâl bilmez gönlüme geçmiyor sözüm

Kokunu arıyor bak şimdi gözüm

Hapsettim ruhuma yaymadım anam.

GÖĞÜS KAFESİ

ARİF KUŞ

Bazen güler bazen ağlar

Okyanus gibi kederler saklar

Dışı düşmanı içi beni yakar

Açıp göğüs kafesine bakın

Sevinçle acıyı içinde saklar

Bazen adım atar bazen de bağlar

Bir tatlı söz bin acıyı bal yapar

Açıp göğüs kafesine bakın

Kim bilir neler var içinde neler

Gözlerden akan yaşlar yüzünü gere

Ciğeri yansa da daima gülen

Açıp göğüs kafesine bakın

İnsanın acısı içinde olur

Sancısı dinmez yüzüne vuru

Kahrından ölür duyurmaz yine

Açıp göğüs kafesine bakın

Düşe kalka öğrenir insan hayatı

Kimse alamaz dünya lezzeti

Tattırır insana acı kederi

Açıp göğüs kafesine bakın.

POYRAZ

SÜMEYYE TACİR

Poyraz,

sana gel demeyeceğim

desem de gelmeyeceksin

biliyorum

Zaman silecek bizi de

hatırası kalacak

yıllardır bende kaldığı gibi

adını saklayacağım

başkalarından

Sadece sen bil poyraz

seni nasıl zamansız andığımı

seni özlediğimi bildiğin gibi

bunu da sen bil poyraz

Sana gel demeyeceğim

biliyorum, gelmeyeceksin.

Bakmadan Geçme