Van Gölü İncileri

DURAKLAR

FAHRİ HARİS DOĞAN

Özgürce çıktığım bu yola

hiç farkında olmadan esir düştüm

belki yaklaşıyordum garip bir sona

anlamsızlıklar içinde kafamı üşüttüm

kim olduğumuzu anlamaya

çıktığımız istasyonlara

beklentilerimizi unutup

geriye mi dönmüşüz

hiç duymadığım çevirisiz lisanslar

anlatmış anlatacağını

mum gibi sönmüşüz.

NOKSAN İNSAN MIYIZ

ESMA GÜLAÇAR

Her geçen anımızı anlamsız görerek geçiştiriyoruz bazen. Yaşadığımız anları anlamlı hale getirecek çabayı gösteremeyecek kadar yorgun ve tükenmişlik içindeyiz çünkü.

Neden bu kadar çabuk tükeniyoruz diye soruyorum kendi kendime.

Yaşadığımız zaman dilimine yetecek miktarda bize verilen "sabır kotamızı" geçmiş ve geleceğin şuanı işgal etmesine izin vererek "ömür tüketiyoruz"

Ömür biriktirmiyor, ömrü değerlendirmiyor, ömre değer katmıyor çoğu kez ömrü acımasızca harcıyoruz. Bu yüzden mi acaba tatmin olamayışımız, rastgele tükettikçe, tükeniyor oluşumuz,

anlatılmaya ve bir o kadarda dinlemeye değer, bir ömrü ardımızda bırakamadığımız için mi?

Üretemediğimiz, harekete geçemediğimiz her anın bizi esir alışından mı?

Öyle ya esir alır bizi boşluklar, boş bir beyin, boş bir kalp, boş bir hayat ve o boşluk içinde sıkışıp kalan, boğulan bir ruh...

Durgun suyun bozulmaya mahkûm oluşu, kainatın kıyametinin, deveranının son buluşuyla başlaması, Evrenin her zeresinin göremediğimiz bir hareket halinde oluşu,

Yok oluşun durgunluk, var oluşun canlılık emaresi oluşu...

Tüm bunlar

Kainatın herşeyiyle vazifesine odaklanmış olarak bir icraat halinde bulunduğunu kanıtlarken, bu icraatların bir amaca, bir hedefe yönelik oluşu değil midir onu anlamlı kılan,

Tıpkı bizim fiil ve duygularımızın, düşünce ve tüm bunlarla şekillenen hayatımızın anlam kazandıkça

canlılık bulabilmesi, ruh beden bütünlüğünü tam olarak kazanabilmesi, huzur kavramının ancak bu şekilde yaşantımızda tecellisini bulabilmesi gibi.

Bir tek yaradandan gelen bir tek emirle şaşmaksızın vazifesini yerine getirmek, kendine has zikrini eda etmek şartıyla şuursuz kainat, bize yaşanılabilen bir atmosferi sunabilecek kabiliyeti elde edebiliyorsa,

Kainatın halifesi olabilecek olan insan da yaradanının çizdiği istikamette gitmek şartıyla ruh beden bir bütün olarak huzura kavuşan "TAM İNSAN" olabilme kabiliyetini kazanacaktır

Öyle değil mi?

GELDİN

AYŞEGÜL AYAZ

Sen mi geldin

acıları sırtlayıp

aşarak karanlıkları,

yüküm ağır demeden

kapıları çarpıp mı

geldin...

Koynunda güllerin,

elinde sazın

Emrah'la Selvihan misali

beni mısra mısra

yazmaya mı geldin

Ben soluk ve hüzünlü

yapraklar dökerken yoluna,

bedenim yorgun

yüzüm solgun

ah, ölüm başucumda

Bunca vakit

yolunu gizlediğim,

söyle, son nefesim

olmaya mı geldin...

RUHUM

ERCAN ULUTAŞ

Ruhum daralır

çıkmazlarda yüzerim

verin benliğimi bana

ya da kendime küserim

Olmaz mı bir güzde
uyanmak tatlı sözlerle

veya ter edin beni

katre katre erisem de

başıboş bırakın beni

kendime gelemesem de

sizinle işim yok benim

içimdeki sevgiye

güvenirim

sadece ondan

gücümü alırım

yeter ki yolumu

söyleyin bana siz,

bir başıma da olsa

buradan çeker giderim.

AĞLADIM

MEHMET MUHLİS ŞEPİK

Seninle olan resme

Daldım daldım ağladım

Gözümdeki yaşları

Gizli sildim ağladım

Gittim o eski güne

Savruldum her bir yöne

Varamadım hiç düne

Orda kaldım ağladım

Düştüm gönül çarşıma

Efkâr vardı arşıma

Pişmanlığı karşıma

Şöyle aldım ağladım

Gülüşürdük göz göze

Otururduk diz dize

Konuşurduk söz söze

Sustum yıldım ağladım

Yok yaşama hevesim

Senindir her nefesim

Kısıldı gönül sesim

Açtım soldum ağladım

SENİ GÖRMEDEN

MERAL ERBAĞA

Ayrılığın hasretisin dayanıp kaldıracağım

bu gurbetin sokaklarında bilemiyorum yâr

buralar bildiğin gibi değil burada ne gün

ne de aylar geçmek bilmiyor sensiz

zaman bitip kavuşmamak için uykuda

Takvim yaprağı sayıp yırta yırta

özlemler aklar düşürdü saçımın her teline

hayaller kurmaktan yoruldu parmaklarım

seni dertli sar dilsiz kalemime anlatmaktan

Geceme ayazlar seni düşürür mavi rüyalarıma

çare bulunmaz ettiğim dualar saatler geçmez

sabaha gitsin diye, uzar gider boylu boyunca

Feryadım yükselir arşa alaya

bir imsak sabahında ezan vaktinde

yokluğun kıyametleri koparır

bir bilmece gibi adını sayıklar dilim

gelgitler dem vurur bağrımdaki sözcüklere

Vedaların konduğu öpücüklerimde eriyip

günde güne kahrolup ölüyorum hayalinle

ruhum kapılmış denizin kıyısındaki dalgalara.

KARS

RESUL ORMAN

Kars'tır adın, ilhamsın cümle medeniyete

Hasan Harakani'yle manevi ikliminde

Sultan Alpaslan'ın fetih emanetisin bize

İlk caminle bekçisin serhat boylarına

Aşkların, âşıkların şehri oldun sen

Adın ile başlar medeniyetin tarifi

Senle hayat buldu tarihin öz sedası

Kâdim Anadolu kapısısın, ey serhat şehri

Ani ile ilkleri yaşayan ve yaşatansın

Sarıkamış'ta Mehmetçiğin şehadetisin

Bembeyaz kefen kadar ak ve temiz

Rahmete yağan karın var Alpler 'den emsalsiz

Burçlarında sallanan al bayrakla tarih sensin

Kafkas Gazisinin, Cumhuriyetten evvel Cumhuriyetsin

Bayrağın şehadet örtüsüdür Karabekir Paşa'nın

Ölüme selama duran yiğitler diyarısın

Temiz havanın mert insanların diyarısın

Sana ısmarladım halayı, Kafkas oyununu

Sütün, kaşarın, kazın senin öz lezzetindir

Kars'tır adın, tarihe kapı açan ilklerin şehrisin

Ne harpler gördün asırlık tarihinde

Ne işgallere ne zaferlere şahit oldun

Eğilmedin, baş Eğmedin hiçbir zaman

Buram buram tarih kokan sokaklarında

Ey Kars, Bir doğan, bir ölene sonsuz yurt oldun!

SORUYORUM CAİZ Mİ

İMDAT FAAL

Soruyorum size hey efendiler

Bu gidişe dur dememek caiz mi

Dinleyiniz şehirliler köylüler

Kan gölünde balık tutmak caiz mi?

Helal aşa haram lokma dadandı

Doğru sanılanlar tümden yalandı

Önümüze konan arta kalandı

Besmelesiz artık yemek caiz mi

Sonradan görmeler indi şehire

Menfaat çayları döndü nehire

Mola yeri oldu başkent Kahire

Havralarda dua etmek caiz mi

Gecenin gündüze hükmü kalmadı

İlk baharın güze hükmü kalmadı

Suskunluğun söze hükmü kalmadı

Bol keseden fetva vermek caiz mi

Kulun ahvalini görmeyen kullar

Evlenmem diyerek çoğaldı dullar

Dosta gidem dedim kapandı yollar

Çıkmaz yolda dost aramak caiz mi

Boşuna arama öldü insanlık

Küçücük mezarı böldü insanlık

Bütün olanlara güldü insanlık

Fani kula kulluk etmek caiz mi

İmdat'ım söylersin hak kelamını

Unutup da kesme dost selamını

Muhabbet ehline aç kollarını

Muhabbetsiz ömür sürmek caiz mi

UZUN BİR YOL

ŞERİFE YEŞİL

Uzun bir yol gittim

tek tek gezdim saçlarına

seni aradım her köşede

adına şiirler dizdim

Tenin bir ateş sanki

yakıyor her değişin inan ki

sesini aradım her yankıda

nergis buldum göl kenarında

Kapadım gözlerimi

kaçmak için senden

yine de kurtulamadı kalbim

esaretinden

silindi her iz yeryüzünden

senin izin gitmiyor kalbimden.

Bakmadan Geçme