Van Gölü İncileri

BAKTIM

NURAN AKÇAP DEMİRHAN

Baktım yüzündeki masumiyetine

Güzel şiir olur dedim, kendi kendime,

Sert rüzgarlar kırıp geçti çıplak dalları

Karanlık geceleri aydınlatan

Hüzünlü eylül sabahında.

İçimde esen sessiz fırtına,

Maziye dalmışım yine

Çayımı içiyorum, içten içte...

Bakmayın böyle hüzünlü şeyleri yazdığıma

Aslında Eylül'ün verdiği hüzünle

Kaptırdım kendimi martı seslerine

Belki beyaz bir güvercinin kanadına...

Hayat, küçük bir çocuğun

Yokuş aşağı gibi koşması demekmiş.

Biraz heyecan, biraz da düşecekmiş korkusu

Zaman lazım sadece unutamam için

Geçmişini, yitirip gidenleri,

Belki o zaman gömeceksin içine

O zalim acılarını..

GİBİYİZ

ZEYNEP SÜMER

Sevdiğim seninle balçık bir göle

Karışıp kaybolan nehir gibiyiz.

Biz bizi ararken düşmüşüz çöle

Vuslatın yurduna tehir gibiyiz

Hoş olmaz gönlümüz gelse de bahar

Çökünce karanlık hüzünler sarar

Hep uzak mesafe hep ayrı diyar

Kimsesiz virane şehir gibiyiz

Hiç aman vermedi kara bahtımız

Kırıldı döküldü gönül tahtımız

Ayrılık badesi sundu ahtımız

Tiryakı olmayan zehir gibiyiz

Yürekte mühürdür sevdanın izi

Kazıdı derine hapsetti bizi

Mümkün mü kolayca geçmek dehlizi

Can ile ödenen mehir gibiyiz

Özlemler haykırıp gelirse dile

Elbet de oluruz gönül gönüle

Çığlığın yankısı hükmü nafile

Olsa da hasrete mahir gibiyiz

Seninle her mevsim hazanı gördük

Yoklukla kaynayan kazanı gördük

Yetmedi üstüne suzanı gördük

Evveli olmayan ahir gibiyiz.

LÂL KELÂMLAR

HATİCE TÜRKMEN YURTSEVEN

Yürek dehlizlerinde

Bağdaş kuran aşkı

Kör kuyularda arama

Yarı aralık umutlarımın kapısı

Kapanmadan yetiş imdada

Kelimelerim kifayetsiz

Bir türlü yetmez anlatmaya

Lal kelamlar kaleme dökülür

Yürekharelenir yangınlarda

Hasat vakti bekleyen ruhumun

Hüzün ekerim baharda toprağına

Kelepçelediğim hayallerimi

Azat ederim sabah vakti şafakla

Küçük tepeleri yıkıp

Af dilerim Kaf Dağı'ndan

Sitemlerimi sererim iplere

Serzenişim kalır yarı yollarda

Posta güvercini yollarım şehrine

Ulaşmaz bir türlü sözlerim

Dua yüklü cümleler dökülür dilimden

Sen olur aminlerim.

...Türkmenkızı...

TUTUNMAK...

ŞİFANUR ÖZÇELİK ŞİRİN

O'nun, aklının kalbine, düştü isen!

Varıp sual eyleme...dedim kendi kendime.

İyilik olmadan,

Güzelliğe halis niyetle dokunmadan, cemâlden bahsedilmezdi oysa...

Hep sevgiydi ırmaklardan coşkuyla akan...

Tatlı suyun başı kalabalık olur derdi anam...

En güzel şaraba vesile olan...

Aniden bir şey oldu. Eksilen bir şey...

Yeryüzünde ki insanlardan çok gökyüzündeki bulutlara hevesle bakar olmuştum artık...

Ne güzel pamuk gibi yüzleri, masmavi boncuk gibi gözleri vardı onların...

“Şehrin ve insanların gürültüsünden uzaklaşıp bir insanın sessizliğinde dinlenmek isteği...” sarmıştı ruhumu...

Bir İnsanın güven dolu sesini,

Bir elin sıcaklık veren hissini...

Bir gönlün aşkla atan kalbini...

Bir dilin şirin sözlerini...

Bir dostun varlığını derdini...

Sıcak bir çayın demli yüzünü

Kendin bilip

Sımsıkı tutmayacaksan eğer,

Eminim çok ciddi mazeretlere tutunursun...

Tutmanın da hayrını dileriz Ya Rab...

Tutuştur zamansız gönülleri. Vaktin bereketini koy yaralı sinelere.

Aşk ile Hû...

FIRAT NEHRİ

TÜLAY YAŞARGÜN DOMANİÇ

Güneş ateşten gömlektir

Yakıp kavurur seni

İstemesen de giydiğin bir gömlek

Bütün gün kaçarsın yanmamaya

Ama yakalanırsın

Giyersin o gömleği sonunda

Ve gün geceye döner

Serin bir huzur sarar çevreni

Gecenin kara gizeminde

Fırat'ın suları kabarır coşar

Derin sulara bakar bakar dalarsın

Sonrası derin mevzular vakti

Sen anlatırsın, nehir dinler

Sen yürürsün, ay yürür

Başka bir aleme gitmişsin gibi

Yıldızlar göz kırpar tek tek

Ve sen kendine geldiğinde

Bir bakarsın coşkun Fırat yerinde

Sen de aynı yerdesin.

BİLİR MİSİN

AYNUR GÖKALP

Özleminle yaktın bu yüreği, bu teni

Neden çıkmıyorsun aklımdan bir türlü

Gelsen diye bekledim aylarca seni

Çaresizlik nedir, bilir misin sen

Gönlümü bağladın tatlı dilinle

Bırakmadın elimi tuttun elinle

İçimde bitmeyen duygu selinle

Çaresizlik nedir, bilir misin sen

Sevdanla tutuştu, yanıyor bağrım

Yüreğim tutuştu bitmedi ağrım

Bu sana son seslenişim, son çağrım

Çaresizlik nedir bilir misin sen

Uzaktan uzağa izledim seni

İnan ki herkesten gizledim seni

Bilmem nasıl affederim kendimi

Çaresizlik nedir bilir misin, sen?

PUTLARINDAN GAFİL İNSAN

ESMA GÜLAÇAR

Kendi çapımızda ilerlerken öğrenmenin ve gelişmenin sonu olmadığını görürüz garip bir biçimde. Bu yüzden midir ki her günü biribirine denk olan ziyandadır der o yüce nida. Öğrenip sorgularken daha çok düşünmeye başlar. Daha çok dert ederiz. Gerçeklerin korkutuculuğunun kendisini esir almasına izin verir kimilerimiz. Heleki erdemlerini yitirmemiş sorumluluk bilincine sahip kişilerde gözlerinin önünde cereyan eden acımasız gerçekleri görmezden gelmek mümkün değildir. Görmezden gelmek bencillerin, cahillerin, vicdansızların niteliğidir. Bazen “keşke umursamaz olabilsek” diye bir dilekte bulunurken olup biten her hadiseye bananeci bir tutum sergileyen insanların sahip olamadıkları, mahrum kaldıkları ne çok güzelliğe sahip olduğumuz için onlardan farklı olduğumuzu düşünemeyiz. Biz sadece üstesinden gelemediğimiz belki de doğru biçimde algılayıp değerlendiremediğimiz acılarımızdan kurtulmaya odaklanırken acının manasını ve yaşanmışlığının bağlandığı değerleri göremeyiz. Sahip olduğumuz yada başkalarına ait olan acıların bizde yarattığı sıkıntıları doğru algılamaktan bahsetmişken bunun fark edilmesi ve değiştirilmesi halinde yaratacağı içsel huzuru belirtmek gerek. Kendi düşünce dünyamızla pek çok şeyi yorumlar, şekillendirir ve yaşarız. Geçmiş yaşantılarımızdan yaşadığımız ana kadar bir gelişim içinde kendine has bir çehre oluşturan kişiliğimizin, duygu ve düşünce dünyamızın, benliğimizin olaylara vermiş olduğu tepkiyi, manayı değiştirmek mümkün. Bir çoğumuz farkında olmadan maruz kaldığımız her türlü işitsel ve görsel mesajların bilinçaltımıza yolladığı kalıplara göre olayları değerlendiriyor olabiliriz. Yanlış algılama ve değerlendirmenin farkına varıp onu doğru olanla değiştirdiğimiz takdirde olaylara bakış açımız muazzam bir değişikliğe uğrar. Kendi irademizin sadece bizim kontrolümüzde olduğunu, birileri tarafından değiştirilemeyip yönetilemeyeceği gibi bir yanılgıya düşmüş olabiliriz. Oysaki yeterince muhafaza edemeyip her tür tehlikeye açık bir şekilde saldığımız irademiz mutlaka bir gün tuzağa düşecek ve özünden kopmanın bedelini ödeyecektir. Bizler de günlük sıkıntılarımızla başetmekte zorluk çekiyorsak dönüp nedenlerini irdelememiz lazım. Sağlık, sosyal, siyasal, psikolojik, dini.. kısacası her alanda devamlı olarak; mesaisi bitmeyen, durup dinlenmeden bizi mahvetmenin planlarını yapan şeytanların ve şeytanlaşmış insanların hedefinde olacağız. İnsan, rotasını kaybettiği an kendisi bekleyen avcıların pençesine doğru hızla koşar farkında olmaksızın. Kişi, ayetin bildirdiğinin tersine olarak kendisin başı boş bırakıldığı ve dilediği gibi rotasını değiştirebileceğini zannettiği sürece kendi eliyle kendini ziyan etmeye mahkûmdur. Bizler rabbimiz tarafından bize rehber olarak sunulanların öğretilerinden uzaklaştıkça biyolojik ve ruhsal sağlığımızı, varlığımızı, huzurumuzu hedef alan şeytani güçlerin pençesinde kıvranıp duracağız. İnsan gaflet uykusundadır derler. Gerçekleri, hakikatleri görmek herkese nasip olmaz. Bizler de noksan kulluğumuzla, noksan insanlığımızla gerçekleri görünceye, uyanıncaya kadar pek çok zayiat vermiş oluyoruz. Uzun zaman önce kendi ellerimizle yarattığımız ve kendisine yüklediğimiz manadan bile habersiz olduğumuz simgesel putlarımızın etkisiyle bize sunulan pek çok şeyi, Allah adına sorgulamaksızın hayatımıza yerleştirmeye başladık. Doğallığımızdan, doğal olandan, özümüzden uzaklaştıkça uzaklaştık. Uzun vadede bize vereceği zararları düşünmek yerine kısa sürede zararını görmediğimiz pek çok şeyi kullanmaya ve tüketmeye, pek çok telkini almaya, kendimize, ruhumuza, bedenimize pek çok vahşeti uygulamaya, bize empoze edilen yanlışları sürdürmeye devam ettik gafletimizin perdesi altında hiç farkında olmadan. Nasıl farkına varalım ki daha kırmadığımız putlarımız olduğu gibi duruken…Putlarını kıramayan hayvani ruhtan kurtulamaz denir. Biz insani mertebeleri aştıkça hakikat bize görünecekken farkında olmadan, gafilane putlaştırdıklarımızı zihnimizden ve gönlümüzden çıkaramadıkça hakikatleri görmemizi sağlayacak olan kalp gözümüzün açılmasını bekleyemeyiz. Çağımızın putları, modern insanın putları..EskidenLat, Menat, Uzza vardı. Kabilelerin Aşk tanrıçası , gök tanrı, yer tanrı, ana tanrıça..gibi bir çok putu vardı. Günümüz insanlarının putları ise para, akıl, bilim, lider, örgüt, şeyh, ırk, nefis, enaniyet, kadın, güzellik, rahatlık, makam… diye sıralanır gider. Ne kadar da rahatız öyle değil mi? cenneti garantilemişiz gibi. Eski çağlarda yaşamın, hakikatlere ulaşmanın zor olduğunu düşünürken kendi çağımızdaki şeytanları tanıyamıyor, şirk batağına yuvarlanmak üzere olduğumuzu bile farkedemiyoruz. Ne zaman unutturdular bize her daim teyyakuzdaolmayı?Ne zamandan beri bu kadar enaniyet koktuk, sorumluluklarımızı yok sayacak kadar bencilleştik??. Kendimiz için yaşamak kendimiz için yaşamak!!! Durmadan bize bu telkinleri vererek benliğimizi putlaştırılmanın eşiğine getirdiler. Bırakın her an sorgulayıp teyakkuzda olmayı, çalışmadan, çabalamadan bir şeyler elde etmenin derdine düştü insanoğlu. Yeter ki rahatları bozulmasın diye herşeyin en kolayını seçerek yine birilerinin avı olmayı başardılar. Yediği lokmanın haram olması, dolayısıyla ona maddi manevi zarar verecek olmasını önemsemez hale geldi insanlar. Yorulmadan, uğraşmadan alıp tüketmeye odaklanırken. Bir süreç içinde zaman; ihmalkarlığın, tembelliğin, duyarsızlığın intikamını almaya başladı. Ruhumuz daraldı, bedenimizden hastalıklar eksilmez oldu. Biz çizgimizden saptıkça pusuda bekleyen şeytanlarımızın avı olmaya devam ettik, devam edeceğiz.

RÜZGÂR

MERAL ERBAĞA

Bugün çetin bir rüzgâr esiyor

Yalnızlık çöküyor limanın kayalarına

Martılar suskun, gece renkli okyanus

Hüzün yağıyor bulutların gözlerinde

Sahil yitirilmiş ayak izlerimizi

Sabaha doğuşlar küsmüş güne,

Kıyılar teslim olmuş azgın dalgalara

Sorma sebebini, sen yoktun diye

Ey yar, gönlümün sadık bekçisi

Umutlarım ağlıyor sevincim yaslı

Çocuğun gözlerindeki o umudunu

Yitirmiş kaybetme korkusu yaşıyorum

Süzülen damlalarda, vedalar uğurluyor

Ebedi bir mutsuzluğa, hoşçalar miras gibi

Gönlümün mühürlenmiş köşelerine

Tıpkı bir sanat eseri gibi tabiat

Derinliklerinde, takvimler ad koymuş

Yasak özgürlüklerime damga vuran cümleler

Kelimeler kifayetsiz, isyan eder kalemler.

BAZEN

ELİFNUR ÖZCAN

Bazen bir şiirde

Bazen bir sözde

Bazen bir kitapta buluruz

Kendimizi, sesimizi, rengimizi

Bizi anlatır cümleler, dalgalar, renkler

Dostumuzdur kırgınlıklar, hüzünler…

Bir ağacın yapraklarıdır mutluluk

Mevsim hazansa eğer

Yavaş yavaş dökülür

Ömür gibi, ben gibi, sen gibi…

Bazen ilkbahar misali

Yavaş yavaş baş verir tohum

Yeni bir hayatın müjdecisi

Sensiz şu kor yüreğim gibi…

Bakmadan Geçme