Van Gölü İncileri

SEVMEDİM

EROL ÇELİK

Yermedim sözünde duranı övdüm

Sevmeyi bilirim mertleri sevdim

O avcıydı sözde ben ona avdım

Kula kulluk eden kulu sevmedim

N'olacak bilmeden hayatı yarın

Sığ yaşar gününü düşünmez derin

Çirkeflik peşinde koşturup duran

Fitneyi besleyen dili sevmedim

Kendine gelince mubahtır diyen

Helalı unutup kul hakkı yiyen

Fakirse rızkına şükretsin diyen

Harama uzanan eli sevmedim

Gerekse kazarım su için kuyu

Hayattır diyorum severim suyu

Coştukça coşarak bir insan boyu

Dereyi taşıran seli sevmedim

Tuzakları tek tek yıkarak geçtim

Maskeli olandan tiksinip kaçtım

Yolların içinden yolumu seçtim

Azaba götüren yolu sevmedim.

VARLA YOK ARASI

ARİFE ÖZDEN

Ben seni bulduğum gün kaybettim kıymetli

yüreğimin mahrem yerine sığdırdım yüreğini

emanetti hayalin

ziynet edasıyla taşıdım ömrümde

Anılar çatlağından filizlenen

nergis çiçeklerine sarıp sarmaladım kokunu

özlemi, gecelerimin en munis hamisi

karanlık tepelerin ufuklarından sızan

tebessümünü şifa bildim

Lain harabelerin yokuşlarında yıprandı gönlüm

uzandığım kapıların ardında hep sen vardın

gözlerin çiğdem renginde

zemheri dallar arasından göz kırptı

kirpiklerin cemreleri müjdeledi

sesin kulaklarıma bergüzar

tükendim her nefeste azar azar

Sen

aşiyanımın en güzel yerinde başlayan

kanlı isyanların beyaz güvercini

hangi günah araladı hicap perdeni

umutlarım boyun bükmüşken çaresizlik celladına

kaç hüzün gölgeledi barış sevincini.

KOLLEKTİF BİLİNCE DAİR

ABDULHAKİM ÇİFTCİ

Zalimin zulmünün mazlumun üzerine yağmur gibi yağdığı şu sıralarda, insanın vicdanının sızladığı, her türlü sosyal sınıf ve mensubiyetin bilhassa güç sahiplerinin vicdan namına hiç bir şey yapmadığı bir zamandayız. Biz tarihin sayfalarına kara bir leke olarak geçecek bu günlerin, iyilik ve güzellik adına yapılan ve elini taşın altına koymakla tarafını belli edenler için yüksek katsayılı bir imtihana dönüşmesini istek ve arzu edenlerdeniz.

Tarihin doğru tarafında yer almayı, mazlumun yanında durmayı ve Nemrut'un ateşine ağzında su götüren karıncanın tarafında olduğumuzu ilan etmek isteyenlerdeniz. Bizler, öyle kısık sesler falan değiliz bilâkis gök kubbede hoş bir sadâ bırakmaya çalışan hakikat ehli müminleriz. Gurbetin, mesafelerin terbiye ettiği insanlarız. Namuslu olmanın bedelini yalnız kalarak ödeyen, hayy'dan gelip hûû'ya giden mücadele ruhu olan bireyleriz. Bizler muhafazakar, sağcı, siyasal islamcı veya romantik islamcı değiliz. Solcu, elitist, seküler, materyalist, pozitivist hiç değiliz. Katı bilimci veya dogma kafalı değiliz. Gerektiğinde kapitalist gerektiğinde sosyalist olan omurgasızlar da değiliz. Kimi zaman kapitalizmin ya da sosyalizmin iyi fikirlerini bünyemizde barındırır kimi zaman taban tabana zıtlaşırız. Aristokrasiyi, burjuvayı, proloteryayı kendimize zul addederiz. Manevî açıdan güçlenmeyi ve iyileşmeyi ümmet bilincine bağlarız. Herkeste olanı bizdeymiş gibi görmeyi, bizde olanı herkesteymiş gibi görmeyi kollektif bilinçle açıklarız. Gelecek planımızı sadece insanın bedenine ve fiziki yapısına göre dizayn etmeyenlerdeniz. Bağnaz yobazlardan ve şartsız itaat edenlerden değiliz ama aynı zamanda her şeyi maddede arayan ve akılları gözlerinde olan hakikat hırsızlarından da değiliz.

Bizler kalabalıklar ortasında bizi anlayan kimse olmadığı için yalnız kalmayı tercih etmiş insanlarız. Minimalist olmaya çalışır ama sonu ist'lerle ve izm'lerle biten, eşyanın tabiatına aykırı fikirleri benimsemeyi asla düşünmeyenlerdeniz. Dünyadaki sebep- sonuç ilişkisine riayet eder ama nedensellik yasasının zorunlu olmadığına kanaat getirenlerdeniz. Geçtiğimiz yerlerden karbon ayak izimizi bırakmaz, taşın üstüne taş koyanlardan olmayı kendimize düstur ediniriz. Bilgi, malumat ve datanın; ilim, irfan ve hikmetten ayrı olduğuna inanırız. Kendini ve haddini bilmeyi imanın şartlarından sayar, nihai ve gerçek mutluluğun ancak ahirette olduğuna inanırız. Bizler hata yapar, hatamızdan ders çıkarır, hiç hata yapmayanın hiç bir şey yapmadığını düşünürüz. Prizren' den Bosna'ya, Semerkant'tan Endülüs'e, İsfahan'dan Buhara'ya yek vücut islam coğrafyasının insanı insan kılmış tek medeniyet olduğuna, ibrahimî olan şeye kendini bilmeyenden başka kimsenin karşı çıkmayacağına inanırız. Toksik ilişkilerin tuzağına düşmeyi ve ıskartaya çıkarılmış insan olmayı kabul etmeyenlerdeniz. Zamanın kovaladığı yada zamanı kovalayan insan olmaktan imtina edenleriz.

Bizler icmada bulunmayı ve içtihat etmeyi meşru görür ama çoğunluğun her zaman doğru karar vermediğini düşünürüz. İnsanın karakterinin güç ve parayla olan ilişkisine bağlı olduğuna, sadece malı ucuz olanın reklamını yapmakta mahir olduğuna inanırız. Hayatın genişliğinin hayatın uzunluğundan daha önemli olduğuna, preslenmiş insan yığınları içerisinde ancak Rabbimizin çağrısına uyarak değer kazandığımıza inanırız. Plastik yaşamların ve naylon ilişkilerin post modern bir ambiyanstan ibaret olduğuna, doğallığın samimiyet için ön koşul olduğuna kanaat getiririz. Sadece ye, iç, yat, çiftleş düzeyinde insan olmaktan sakınır; şeref, İzzet, haysiyet gibi erdemleri insan karakterine hamdederiz. Bizler, reel politik çıkarlar uğruna asla zulme rıza göstermez, kurban rolünü oynamayı hiç bir zaman tercih etmeyiz. Ve bizler her ne olursa olsun düşmanı lanetler, zalimin olduğu yerde tarafsızın yüzüne tükürür, mazlumun da alnından öperiz.

HEYHAT

TÜRKAN ŞENGÜLER

Heyhat, heyhat!

Nasıl da gidiyor elden gençlik

heba ediliyor zamanı bilmemezlik

acıyan yer ve gök haykırıyor ona

yolculuk sonsuzluğa, dolu dizgin...

Kanlarda dolaşan zehirler

sebepsiz kendine bağlıyor ifritler,

yerinde durmayan bir afyon gibi

yol alıyor her bir zerresinde

Beyinlere vurulan bir balyoz

unutturuyor her şeyi sakince,

bir uyanık, bir sarhoşluk içinde

ölü bir diri gibi geziyor dünyada

Uyan, ey gözlerine perde çekili insan!

Uyan ey hakikati görüp de yol alamayan!

Uyan ki ifritler sevinmesin ahvaline

Hak yoluna götüren melekler sevinsin.

AĞALAR

ŞÜKRAN ŞİMŞEK AKADUR

Vakitsiz kuruyor goncalar güller

Bu vahşete bir yol bulun ağalar

Gözde yaş kalmadı lâl oldu diller

Bu düzene bir yön bulun ağalar

Arsızı hırsızı sokakta gezer

Merhametten yoksun kadını ezer

Cahil kafasınca bir kanun yazar

Tahammül kalmadı bilin ağalar

Yetti can boğaza dayandı duyun

Elinizi taşın altına koyun

Yok olan canları evlattan sayın

Bir adım beriye gelin ağalar

Can pazarı olmuş her yer toz duman

Duyulmaz feryatlar halimiz yaman

Artık dayanmaya kalmadı güman

Yaralara merhem olun ağalar

Bu gidişle bitmez İkbal Ayşeler

Karaya büründü kalpte neşeler

Herkes birbirine kuyu eşeler

Bardak çoktan taştı bilin ağalar

Kadını kul köle yapmayın artık

Üç kuruşluk pula satmayın artık

Rabbena diyerek yutmayın artık

Boş zihni bırakın dolun ağalar.

DOĞU'NUN KALITI

BARIŞ TALAY

Ölüm, uysal bir ağıt

gel zaman git zaman girdabında

Gün, bîtap ve acımasız

aman vermez artık

talan edilmiş bir yürek

hüzünler alınır satılır

bitmez, süren bu bâzarda

Narin çiçekler dökülür oysa

yine ahir zamandır

ölüm, uğuldar bir bûsede

berdeldir artık yaşam ve ölüm

yazgıları duvaktan beyaz

yarışırlar sanki acıyla

ninnilerle büyür ve ağıtlarla ölürler

Yineleniyor narin düşen bir yaprak

işte doğu, ölüm ve susmak

batıyor güneş mutlak

yumak olur hayatlar... Narin veya Ariadne

çözülmez artık kokuşmuş labirent

Tavşantepe, Golgotha aynı

Çarmıh'a gerilen bir dünya

hep kanlı gömlek giydirilir

tellal çığırtanlardan bir motif

durmadan acıları deren bahçıvan

dürür inceden inceye hüznü

Ölüm, uysal bir ağıt

gel zaman git zaman girdabında.

GÖZLERİN

ŞERİFE YEŞİL

Gözlerim mehtabın üstünde

yine bir gece vakti

kelimelerimin cimriliği eşlik ediyor

bu suskun geceye…

duygular, onlar hiç de hasis değil,

kelimelerin aksine

söyleyeceklerim var

şu yalancı cennete

Ayakların altından kayıyor toprak

kirpiklerini ıslatıyor

cennet dediğin hayat,

anlıyorsun sonra,

bir başınasın bu savaşta

Tanrı'nın bir hediyesi,

bu demirden ağaç.

Bulutsuz bir gece vakti göğe bak

demir kazığı bulsun gözlerin

yedi haydut kapına da dayansa

göğün direği de alınsa,

devam et suskunluğunu bağırmaya.

Bakmadan Geçme