Van Gölü İncileri

AĞAÇLARI MUTSUZ ŞEHİR

ABDULHAKİM ÇİFTCİ

Bu şehir öyle sıradan bir toplu yaşam alanı değil. Burada kural geçmez, kanun geçmez, yasa geçmez. Burada sadece güçlünün ve zenginin sözü geçer. Bürokratın, teknogratın, makamcının ve mevkicinin bol olduğu bir yer. Sokakta başkan diye bağırsan yüzlerce kişinin arkasına döndüğü, hemen hemen herkesin bir şeyin yöneticisi olduğu bir belde. Falanca köyün, filanca kasabanın yardımlaşması ve dayanışmasıyla başlayan ama insanların birbirine hiç dayanmadığı mekanlar silsilesi. Torpilcinin ve adamcının kol gezdiği, sen benim kim olduğumu biliyor musuncuların olta attığı bir koğuş.

Burası her an katil veya maktul olabileceğin potansiyel bir suç kampı. Saniyeler içinde kendinizi hastanede veya karakolda görebileceğiniz, herkese göre bir mintanı, fistanı ve kaytanı olan koca bir insanat bahçesi. Burada işler öyle hiyerarşik yürümez, herkes işini başkasına yaptırır ve at izi it izine karışır gider. Herkes burada salkımcıdır. Üzümü ye, bağını sormacılar bir hayli fazla burada. Helaline veya haramlığına bakma, keyfini çıkarcılar at koşturur, niyeti bozuk insanlar elini kolunu sallayarak dolaşırlar. Bu şehir rasyonel anlamda kurulmuş ve kurgulanmış bir mekandan ibaret. İyi yere tezgahı açanın çok olduğu, iyi yere kapağı atanın bol olduğu bir yer. Herkesin sürekli bir yerlere koşarak gittiği ama ne hikmetse hiç yetişemediği, zamanı kovalamaktan gına gelen insanlarla dolu. Sokaklar; sürekli şikayet eden, yakınan ve eleştiren insanların siyasetten hukuka, ahlaktan sanata, tıptan fiziğe her şeyi bildiğini zanneden insanlarla dolu. Kadın hakları, insan hakları, hayvan hakları diyerek kendini aklamanın, sürekli birilerini tefe koyarak kendini tatmin etmenin meşhur olduğu bir yaşam alanı burası. Adına memleket yakıştırması yapılmayan, insanların sürekli memleket hasretiyle yandığı ve ne olmuşsa olmuş çok bilinmeyenli bir denklemin içine düşmüşçesine bocalayan insanların gitmek istediği ama gidemediği bir yer. Bu şehirde tamahkar bürokrasi öylesine işler ki sadece sermaye sahipleri masanın etrafında oturur ve sadece düşük yüzdelik bir kesim milyonlar adına karar verir. Meclisler burada kıssacılarla doludur.

Konuşan sadece dinleyenleri etkilemek için konuşur, kendine pay çıkarmak bir yana hep karşı alıcılı ve üstelik iğneleyici konuşur. Dinleyen burada bir an önce söz almak için pür dikkat dinliyormuş gibi yapar. İnsanlar en çok bu şehirde yürür, en çok bu şehirde yorulur, en çok bu şehirde uykusuz kalır. Görmediği bir varlık uğruna nefsini dizginleyen totemci ama evrene enerji gönderdiğini söyleyen bilimcidir. Kişi kültünü kendine put edinen çağdaştır burada ama geleneği kendine basamak yapıp yükselen dogmadır. Gökle barışık olmak gericilik, sonsuzluğu istemek ütopyavaridir. Burada sanal idrakin kayıtsız şartsız egemenliği söz konusudur. Hakikat sadece görsel olana hitap eder, göz sadece görünene irca eder. Burada öyle ekip biçip gitmekle bitecek bir hayat yoktur. Adeta hiç bitmeyecekmiş gibi yaşar insanlar burada. Tüketmek insanın yegane vazifesi, üretmek ise sadece lojistik bir hikaye burada. Burada çocuklar büyüksüz büyür, bebekler sağlık çetelerinin ellerinde daha dünyaya gözlerini açmadan kapatır hayata. Romantik manzarasının arka planında nice sönmüş ocaklar, loş ışıklarının altında nice sömürülmüş emekler bulunur. Emperyalizm daha çok burada can bulur, küresel güçler daha çok burada horozlanır. Burada; yasa, tüzük, yönetmelik sadece garibana işler. Parası, gücü, mevkisi olan her şeyi kılıfına uydurur, torpili olan her basamağı zahmetsiz çıkar. Ağaçları bile mutsuzdur bu şehrin. Taşları bağlı, itleri serbest, temeli çürük, toplumu ise mecburi bir şekilde güvensizdir. Tıp bilimi burada maskara, eğitim ve ahlki değerler çökmüş, akıl itibar görmediği için bu diyarı terk etmiş, cehalet ise baş köşede tahtını kurmuş bir vaziyettedir burada. Adalet burada uzaktan seslenir, hasta klavuzla tedavi edilir, mimari kutu yapmaktan, sanat ise şarkı söylemekten ibarettir.

Eğitim dörtlük ezberletmekle, medya goy goy haberleriyle meşhurdur. Burada başkasının acısıyla ilişkisi olan yargıç ve tabipler, müşterilerine yapmacık davranır, avluda koyun keser kanının aktığını dahi görmezden gelir. İnsanlar burada dünyaya geldiklerine bırak memnun olmayı, yanlış bir denklemin parçası dahi değiller. Sayı çokluğuyla kendini kandıran nefisler tek başına hesap verecekleri günü asla hatırlarına getirmezler burada. Burada eşref-i mahlukat olan insan, sadece defnedilmesi gereken bir kadavradır ve bundan başka bir şey de değildir.

3 Kasım/ Van

VEFASIZ (GAZEL)

MEVLÜT EŞGÜNOĞLU

Estim yine ak yel gibi görmez mi vefsız

Tel tel dağılan saçları örmez mi vefsız

Tan vakti öten bülbül çiliyorken ona içten

Bağlarda açan bir gülü dermez mi vefsız

Yalnız onu sevmiş uyumazmış, dedi aşktan

Sorsam ona yr gönlüne girmez mi vefsız

Gündüz gece her gün ele almış da yazarken

Kalem dile gelmiş ona sormaz mı vefsız

Görmez gibi davransa da gfil olamaz yr

Tek bir kerecik düş bile kurmaz mı vefsız

Bilmez ki neler çekti zamanında sevenler

Etmişse hatadan geri durmaz mı vefsız

Aşkın sözü bitmiş ise şir de, ne yapsın

Artık kuruyan gönle su vermez mi vefasız.

ÜSTADA

NURAY DOĞAN

Bir IŞIK mısralar üstüne

hüzme olup süzülen,

gönlün derinlerinde

manadan bir ırmak

Yüzünde tebessüm

bedden ri ırak...

Şiirin hizmetkrı

sözün ustası,

kalemin bir o kadar dehsı,

künyesi mütevazılık

boynunda taşır

uzattığı her ele

ışığını yansıtır

Kibar-ı kelam dilinden saçılır

edebiyat sofrasında

katmer katmer açılır,

her bir sözünde mn tadılır,

koca yürekli şair Mustafa IŞIK

tarih-i edebiyata

kalemiyle kazınır…

SABIR VE BAŞARI

RAMAZAN ALKAN

Yüksek ateşte değerli olan altının ince olur ayarı

Unutma ki tüm yüksek dağların geç olur baharı

Helal emektarın içtiği, Zemzem olur suları

Sağlam olur özenle çalışan has ustanın duvarı

Ağaçların kolları budanır fakat gövdesi genişler

Uzun zaman alır ama damla inci olur demişler

Sararmadan, olgunlaşmadan yenir mi yemişler

Zahmettir, rahmettir, kudrettir tüm güzel işler

Dayanacaksın, direneceksin, yükseleceksin

Hak yolunu bilip hep haktan yürüyeceksin

Baltanı, bıçağını, aklını ve gönlünü bileyeceksin

Sana engel olan tüm keder ve tasayı keseceksin

Yürü, az da olsa yürü, asla durma yerinde

Seni şaha kaldıracak bir güç var içerinde

Acıya dayan, o sadece kara bir örtüdür üzerinde

İlerle, mutlaka güneşi tutacaksın günün birinde.

KURTULMALI

EMİR KURALKAN

1

Gecenin karanlığı yarılıyor

bütün garipliğiyle

karşıdan bir kadın

kadının başındaki kara kedi

ne anlama geliyor acaba

düşünüyorum

Kadın kediyi umursamıyor

yoksa sadece soğuk mu

gözükmeye çalışıyor

bilmiyorum

Gözlerinden hayat akıyor

akan hayat ömründen gidiyor

kedi sürekli büyüyor, hatalar gibi

kurtulması lazım kadının

karanlığa karışmadan hayatının

bir kara kedi yüzünden

2

Ben kediden kurtulalı çok oldu

çok olan başka bir şey ise geç

kadının vazgeçmeden

fark etmesi lazım

vazgeçemediği bazı şeyleri.

GECE

MERVE OFLAS

Gecenin bilmem kaçıncı saati

karanlık gökyüzünde dökülürken

kar taneleri seni anımsatıyor

geriye bir hüzün bırakıyor

kaybettiğim sandığım bir hüzün

özlemi bırakıyor omuzlarıma

Boğumlanıyor göz pınarlarıma

birikmiş yaşlar

anılar damlıyor yüreğime

nefes almak daha bir zor

hüzünle anımsıyor

benden çalınan sevginin izlerini

yüreğin yangın yeri

Karanlık gecenin kimsesizliği

sarıyor boynumu

her nefes biraz daha zor geliyor

yaşlar intihar senaryolarının

son sahnesi gibi atlıyor uçurumdan

acınası bir ızdırap

her zerrene savruluyor yalnızlığını

Son kez geçiyor film şeridi gibi

kimsesizler mezarlığına

gömülmeyi bekleyen

geceye meftun bir kadının

son satırları bunlar

geride sonsuz bir ızdırabın

pençesinde bıraktı

onunla olan tüm yıllarını.

ŞİİRLER SÜRÜYORUM

VEYSEL ÇAKIRA

Şiirler yazıp sana yanaklarına sürsem

bir meltem sıcaklığı gönlünü hoş eylese

mısraların içine gül yaprakları sersem

dünyamızı cennete Firdevs'e eş eylese

Kelimelerin sihri getirse seni bana

yıldızların üstüne çizseydim de resmini

kalbim dayanır mıydı böylesi heyecana

yazardım Kehkeşan'a büyüterek ismini

Varsın da görsün herkes sevdanın büyüsünü

sevgi ile sarılsın müzminleşmiş yaralar

bilmeyenler kalmasın aşkımın öyküsünü

üç gün üç gece bayram edilsin bu aralar

Durmak bilmez yüreğim ram oldu yollarına

yirmi dört saat seni zikir ederek vurur

kim bilir ne öğretir uzanmak kollarına

tek korkum sevincinden o da bizimle uyur.

TANIDIK DEĞİL

BERFİN IŞIK

Yorgunum

kaybolmuş baharımı arıyorum

sararmakta yapraklarım

dökülüyorum rengarenk

bazen siyah andırır

yeşile çalar yarısı

Baharlarım taze sayılır

ne olur baharıma izin verin

yaşasın bir süre daha

Tanıdık değil bana güz

öyle sanmıştım

tanışmıyoruz sanmıştım

meğer yapraklarım karaymış

mevsim kar beyaz

alnımda güzün kırışıklıklarıyla

göçüyorum yazı görmeden

sonbahardan sonbahara

Gün gelecek sonum, biliyorum

bırakın baharlarımı

ömrü yetiği kadar yaşasın,

arzuhal eyledim sanma bize

kırdaki sarı papatyalara

bir seviyorum sığdıramadı

nazenin yapraklarına

göçüyorum sonbahardan

son bahara.

Bakmadan Geçme