Van Gölü İncileri

ANASIR-I ERBAA VEYA YAZILAN GELİR BAŞA

MEHMET ALİ ABAKAY

İnsan, ateşle sudan, havayla topraktan korkmalı. 'Dört ana unsur' olarak ifade edebileceğimiz Anasır-ı Erbaa... Ateş, yakma özeliğine sahip. Su taşınca selle birlikte her şeyi beraberinde alıp yok eder. Hava, her canlı için eksikliği ya da kirliliği ile ölümdür. Toprak, üzerinde olanın hunharca davranışlarına karşı tepkisini canlı gibi verir. Ateşin yaktığı, suyun boğduğu, havanın öldürdüğü, toprağın ateş, su ve hava ile canlılığı ortadan kaldırdığı bilinendir.

Depremle yerin alt-üst olduğu dönemler vardır, tarihe düşen notlarda. Su, sel olup aktığında toprak üstünde ne varsa silip süpürür. Ateş, toprak üzerinde canlı-cansız ne varsa yakar, yok eder. Hava suyun, rüzgarın topraktaki değişimle birlikte fırtınalara ve kasırgalara dönüşür. İnsan topraktan gelir. Suyla hava yine topraktan, ateş insan dahli olmazsa bulutlardan kaynaklı. Su boğdu mu ateş yakar, hava savurur, toprak üzerinde ne varsa değiştirir. Ateşle imtihan olmasın, insanlık. Su ile imtihan çok zor, tufan bunun işareti. Depremler, yüzbinlerce can alır, bazen. Hava ile toprak üzerinde ateşle su ile birlikte canlılar için istifham...

Ateşi su söndürür. Su kaynatan ateştir. Havadır, soğuyunca donan su. Sudur, taşkınlarla sele dönüşen. Su, ateş ve hava, toprak üzerinde adeta maharetini sergiler, insanlığa. Her dördü de korkulacak oranda, oldukça tehlikeli. Evimiz, toprak üzerinde. Taşlık, kayalık alanlar... Onlarca katlı binalar toprak üzerinde. Bir kıvılcımla tutuşup yanan etraf, ağaç, tarla, bağ, bahçe, dağ, tepe. Oksijen azalınca yerini doldurmak için gelen havayla artan rüzgrlar... Diri diri can veren insan, her türlü canlı ve çevre. Depremler yaşadık, taşkınlar yaşadık, yangınlar gördük, her şeyi yerinden söken fırtınalar, kasırgalar... Bunlardan ders almayan insanoğlu, yeni savaşlarla dünyanın dengesini bozuyor, bu yüz yılda. Dünyada yaşamasını insanca bilmeyen, bu şekilde hayvanî muameleye lyık görülür. Halen anlamayan insan için ne demeli?.. Anladığını ifade eden de unutuyor, bir zaman sonra.

Şubat Depremi'nin üzerinden kaç zaman geçti? İzmit depreminde oradaydım, yirmi dört saat dolmadan. Van'da bulundum. Lice'de olan deprem hatıralarda kaldı. Gündemsiz bu dünya yaşanmayacak mı? Sadece huzur, kardeşlik ve herkesin insanca yaşayışı. Bunu gündem maddesi yaptığımızda daha bir çok düşman kazanacağız, anlaşılan. Her yerde savaş var, katliam var.

Las Vegas'ta yangın var!..

İnsanlar, açlıktan, susuzluktan kırılıyor.

Las Vegas'ta her şey kül olmuş.

Her şehir yerle bir oluyor, bombalarla füzelerle.

Las Vegas'a, Californiya'ya acilen ihtiyaç maddeleri göndermek lazım. Onlar da insan.

Bayım, yanı başımızda dramlar yaşanıyor, trajedi diz boyu...

Anlatamazsınız, dinletemezsiniz... Las Vegas'ta yangınlar sürüyor... Kızılderililerin Holywood numaraları ile canî, kafa derisi yüzen vahşîler, beyaza düşman gösterildiği merkezdi, Las Vegas.

Belki uydulardan gelen ışınlarla yangınlar çıkarıldı, kim bilir!..

Belki bir hesaplaşma var, Amerika içinde. Belki kendiliğinden çıkmadı, bunca yangın.

Belki, eyalete yeni yapılaşma gerekiyor. 'Belki' demeyelim de şımaran topluluklara bir ikaz, uyarıdır, bu yangın. Ah anlayabilse, anlaşılabilse çuvala sığmaktan uzak demokrasi ve özgürlük yalanları. Amerika'yı yangın, Avrupa'yı yükselen deniz suyu tehdit ediyor.

-Grönland, Panama, Kanada ve Meksika mı suçlu?

-Bayım BM var, buna izin verilmez.

-Ortadoğu adını verdikleri, cehenneme çevirdikleri topraklarda işleri nedir? BM, Amerika'da kurulmuşsa işlevi ne anlam taşır?

-Bak, bu olmadı. Nihayetinde güçlü olan her zaman haklıdır. Bu durum aynen böyle!..

SEVMEDİĞİMİZ AY

RABİA ASLAN

Hiç sevmediğiniz aylar oldu mu? Korktuğunuz her mevsimin geçtiği, yine başa sardığı oldu mu?

Korkarak beklediğiniz bir ay benim oldu; ilk defa karanlığı hissettiğim, ölümün soğukluğunu iliklerime kadar yaşadığım, yaratılmış her canlının çığlıklarını duyduğum korkarak beklediğim Şubat ayı oldu. Ayaklarımda ayakkabı kalmayıncaya kadar çalıştığım, nefes aldığımda canımın acıdığını hissettiğim minicik soğuk bedenleri kollarımda ısıtmaya çalıştığım aydı Şubat ayı.

Ellerimin paramparça olana kadar molozları kazdığım aydı bedenimin dik durduğu ruhumun öldüğü ay oldu ve yine Şubat ayı yaklaşıyor gecenin 04.17'sinde uykum kaçıyor yüreğim sızlıyor yaptıklarım değil yapamadıklarım geliyor aklıma nerede hata yapmıştım neden daha fazla insana ulaşamamış kurtaramamıştım böyle günlerde insanlar suçlu arar ben de kendimi suçladım neden yapamadığımı daha çok insan kurtaramadığımı sorguladım hala sorguluyorum kendimi suçlunun kim olduğunu bulana kadar sorgulayacağım ruhum hala iyileşmedi sanki ilk günmüş gibi ölmüş bedenlerin kokusu sinmiş içime gözlerimi kapattığımda soğuktan ölen insanların morarmış bedenleri kanlar içinde kalan minicik bebekler çığlık atan anneler geliyor artık gördüklerim duyduklarım benimle yaşıyor.

6 Şubat şehitlerini rahmetle anıyoruz.

SEVDA DAMLALARI

RIFAT KAYA

Sevda Damlaları

Yeryüzüne serpmeli

Gönülleri aydınlatsın diye

Gönül bahçelerinde

Çiçekler açtırsın diye

Gökyüzünden düşen ışık

Toprakla buluşur usulca

Her bir damlası umut olur

Karanlık gönüllerde

Yıldız, çiçek, ışık

Nurdan yürek…

Işıldıyor gökyüzünde

Sevda ekiyor yeryüzüne.

KİTAP OLSUN

ALİ AĞIR

Geceler üzerime karanlığı salarken

Yastığım kelimeler, yorganım kitap olsun

Gün yorgunu gözlerim uykusuna dalarken

Düşümde yola düşen kervanım kitap olsun

Hakk'ın ilk emri; «oku!»… Okumayan ziyanda

Asırlardır zincirli, asırlardır hüsranda…

Cehlet dalgaları kabarırken dört yanda

Sığındığım en muhkem limanım kitap olsun

İlmin parlak güneşi şafakta göz kırparken

Muştuların cemresi yüreğimi öperken,

Göklere birer birer yıldızları serperken

Kuşkuları çürüten Lokman'ım kitap olsun

Sırrın mor ikliminde değişirken her mevsim

Bulutlardan renk yağar, boyanır solgun resim,

Günler gelip geçse de sebat etsin her takvim

Kışım, baharım, yazım, hazanım kitap olsun

Kinatı sararken hakikatin türküsü

Bitsin artık, son bulsun, heyecanın uykusu,

Saatler kurulurken yayılsın gül kokusu

Kuşatsın her nımı, zamanım kitap olsun

Kum taneleri gibi acılar nokta nokta

Dizilir gam ipine akarken gün ve hafta

Sabırda zirve insan, küser mi hiç hayata

Bir ömürlük derdime dermanım kitap olsun

Bilgiyle berraklaşır, renklenir fikir süsüm

Sükûnet ovasında dağılır zihin sisim,

Geçmişimden el eder, selam verir Yunus'um,

Çağların başağından harmanım kitap olsun

Tükenmeyen umudum uzanırken yarına

Gönlüm şişek hızıyla koşar söz pınarına,

Yolculuğum sürerken hikmetin diyarına

Saadetim, hicranım, cihanım kitap olsun

Silinsin öfke, nefret; buharlaşsın kaygılar

Kök salsın yüreklere, bin desenli sevgiler,

Donansın bilgilerle, şaha kalksın duygular

Cennet vatanımda, her insanım kitap olsun

Gün gelir, devran döner, devrilirse adlet

Başlarsa bir sürgünün kollarında esaret,

Mahkemede şığa, verilirse müebbet

Parmaklığım sayfalar, zindanım kitap olsun.

HAYALCİ

KASIM KARA

Hayal kurmaktı işi

çıtalı uçurtmaya biner,

gök yüzüne uçardı

yıldız toplardı avuç avuç

Kağıt yelkenlileri vardı

okyanusa yelken açardı

bazen Everest'e kürek çeker,

buzullarda sörf yapardı

Hayalciydi, şairdi

aşıktı en önemlisi, aşıktı

Galata'dan suya atlar

kız kulesinden martılara simit atardı

Bir gün kayboldu

hayaller ülkesinden dönmedi geri

sonra duyduk ki...

şiirlerin içinde kaybolmuş

bulamıyormuş yolu

hayalci işte, daha ne olsun.

DURDURUN DÜNYAYI GÜNEŞİ ÖPECEĞİM

AHMET ERDEM

Sabah güneşine yüklüyorum duygularımı

boğazın sularında yıkıyorum

kuşluk vakti

Yavaş yavaş siniyorum soğuk şehirlerine

Cam selama duruyor çaresiz, pencerende

Sızıyorum evinin bütün odalarına

ruhun ruhumu çağırıyor yanına

bir istanbul kokusu odanı sarıyor

beni okşayan güneş, şimdi de seni öpüyor

yüzünde goncalar açarken aheste aheste

bir özlem bağdaş kuruyor gönül köşene

Sıcacık sesin çınlatırken yasa duran odamı

şiire dönüşmüş buluyorum sevdalarımı

Gün boyu misafir güneşteki parçam

beni hayata bağlıyor

seninle hayaller kurmam

Kokumu kokunla aşıla gönder geceyle bana

buz kesen gönül evimi döndür gülizara

Samimiyse güneşi okşamaların

duygularıma değmiş olmalı parmakların

Öpmüşsün gözlerinle kirpik izlerin düşmüş

öyle öpmüşsün ki güneş yüzüne gülmüş

Busenle göz gözeyim İstanbul semalarında

uzanıp öpeceğim güneşi.

BURSA

SÜREYYA KAYA

(KARACAKIZ )

Tarihin aşkına maziye daldım

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

Asırlık çınarla sohbete daldım

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

Osman Orhan divanı kurmuş

Devlet-ü Aliye mührünü vurmuş

Medeniyet mülkü tahtı kurulmuş

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

Tophaneden seyrettim şehri diyrı

Eren evliyalar sultan diyrı

Maneviyat hazzı cevri şiar-ı

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

Erguvan yeşilin Hazzına kanar

Üftade Emirde dilde niyaz var

Manevi huzuru ruhlara sunar

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin.

Hüdavendigr Yıldırım Murat Han

Uhrevi kubbeler dualara ram

Şifalı sularla dolu Şadırvan

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

Ulu cami kutsiyetiyle durur

Minarede ezan arşı doldurur

Devrişan nidası sesler duyulur

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

Uludağ tüllenir baharda yazda

Kış gelir doldurur kar beyaz hazla

Her mevsim süslenen koca yaylada

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

Çınarlar zikrinde Emirler serinde

Ulu'dur Bursamız mutlak izinde

Somuncu baba sırrı der derinde

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

Diyr-ı süslüyor hanlar Hamamlar

Şiflı suları içer kalanlar

Bir sevda Nilüfer seyre dalanlar

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin

KARAC'KIZ söyler erenlerle yandım

Her bir satıra hikmetler saldım

Bir rüya şkına bahrü-na daldım

Ulu şehir Bursa sen ne güzelsin.

KORU BİZİ

MEHMET AKÇAY

Kazalardan bellardan

Sen kuru bizi yaradan

Kem gözlerin nazarından

SEN KORU BİZİ YARADAN

Mazlumun ettiği ahtan

Bitmek bilmez kara bahttan

Fakirlikten yoksulluktan

SEN KORU BİZİ YARADAN

Cahil dilli sözü sertten

Ben yaptım diyen namertten

Dermanı olmayan dertten

SEN KORU BİZİ YARADAN

Cehennem narında pişmekten

Kibir gururla şişmekten

Elden ayaktan düşmekten

SEN KORU BİZİ YARADAN

Çağlarıyım mahcup olmaktan

Zayıf karşında solmaktan

Son anda darda kalmaktan

SEN KORU BİZİ YARADAN.

BİR AŞKIN DOĞUŞU: PARLA

ŞEVKET YAMAN

Huzur ve mutluluğumuzun sebebisin

gelişinle etrafı sardı sevincimiz

yok oluverdi üzüntü ve dertlerimiz

bir aşk mı doğuyor bilmiyorum ama

bir aşkın doğuşudur, Parla

Söyler misin bana n'olur

gözlerin ve saçların

hangi renge boyandığını

bakışların neler anlatacak

neler söyleyecek dilin ruhuma

sen ki, ruhumda bir aşk ve

bir aşkın doğuşusun, Parla

Hayat, seni müjdeledi bize

ve sen daha gelmeden,

açıverdik sonuna kadar

kalbimizin kapılarını

sevinçle geleceksin diye aramıza

büyük aşkla bekliyoruz çünkü sen

bir aşkın doğduğusun, Parla.

Bakmadan Geçme