Van Gölü İncileri
VAN GÖLÜ'NÜN İNCİLERİ
KENAN SÜKÛT
Van Gölü'nün İncileri
Çok değerli cevherleri
On parmakta hünerleri
Van gölünün incileri
İlim deryasınin gülü
Erciş'in katkısız balı
Nece bilinmez ehvali
Van Gölü'nün İncileri
Van Gölü'nün adı vardır
Hem şöhreti şanı vardır
Derde deva balı vardır
Van Gölü'nün İncileri
Adı şanıyla Vanliyam
Gör bak kılıcı kanliyam
Şairlerin diyariyam
Van Gölü'nün İncileri
Şair Kenan benim adım
Mustafa ışık üstadım
Yükseliyor adım adım
Van Gölü'nün İncileri .
SEVDİĞİM
SULTAN NURTEN ERGİN
(SULTAN KIZI)
Yabancı görme beni ben yine aynı benim
Yüz, yüze gelir isek mavi gözlü sevdiğim
Hatırla narin eli tutup öptüğün benim
Yüz yüze gelir isek gönlü nazlı sevdiğim
Dedirtme gelmeseydim güzel yrim şehrine
Yaşlarımı estirme o çağlayan nehrine
Bu kalbim dayanamaz bunca aşkın zehrine
Yüz yüze gelir isek özel sözlü sevdiğim
Sevdamın kapısında umut ekip beklerim
Gönlümün sarayına dilek diler eklerim
Manalı gözlerinde çığ olur yaş teklerim
Yüz yüze gelir isek sevda közlü sevdiğim.
Seven bu yüreğimi sensiz kavurup durma
Şu deli gönlümü her gece sessiz kurma
Sultan kızı öldürüp beyaz kefene sarma
Yüz yüze gelir isek melek yüzlü sevdiğim.
SÜKUT ET
SEYFETTİN AVCI
Sükuta büründüm
Toprak oldum.
Hazan oldu ömrüm
Döküldü yaprak yaprak
Bir an düştüm koca aşkın narına
Yandı yandı,
Muma döndü ömrüm
Sükuta büründüm
Derya oldum,
Sonra bahar oldum
Yeşerdim gönüllerde
Bir güle can oldum,
Bir bülbüle lisan
Yeşerdi yeşerdi,
Koca lalezar oldu ömrüm
Sükuta büründüm,
Dillerde türkü oldum
Musalla taşına döndü ömrüm,
Bir bir yıkadım içimdeki aşkları
Bir ağıtlara can oldum,
Bir türkülerde nakarat
Gömüldü gömüldü,
Koca kabristana döndü ömrüm.
RUH DA ÇIPLAK DÜŞÜNCELER DE
SİBEL KARAGÖZ
Düşü düşümde astım
Üstelikte tek bir göz yaşının altında
Yüreğim tir tir titrerken
Eğreti bacakların üzerinde duramadım
Ve astım astım
İnsan elini koyacak yer bulamazken
Ayaklarını nasıl saklar, ya da gün örtüsünü
Gecenin hangi yıldızına asar,
Günler günleri kovalıyor dünler dünlerin
Yırtık örtüsünü pespaye önüme seriyor
Zamandı çemberinden sökülmüş
Harf harf iki şişe dolanmış
Sök sök dökülmüyor
Eksiltip topla dizilmiyor
Ne zamana ayak ne hırkaya kol olmuyor
İki elim kanadı
Kafamı duvardan duvara
Bacaklarımı yersiz halıda
Yerli yersiz tümceler işte
Ruhta çıplak düşünceler de…
ÇARE OLAMAN
ERTUĞRUL AKBAL
(ÇİLEKEŞ OZAN)
Köyün içinde var akan bir çeşme
Derdim çoktur Vallahi derdimi deşme
Vücut çukur dolu bir de sen eşme
Sorma neden diye çare olaman
Dağa çık dersin de artık çıkamam
Balık ol dersin de suda yüzemem
Keklik ol dersin de inan ötemem
Sorma neden diye çare olaman
Her yan kırık dökük düştüm kalkamam
Kanatlar dökülmüş açıp uçamam
Dizlerde bağ kopmuş hızlı koşamam
Sorma neden diye çare olaman
Sillesini vurmuş kader doğuştan
Derman yok dizlerde çıkmam yokuştan
Kafa darbe almış gülle tokuştan
Sorma neden diye çare olaman
Çare yoktur bilin bitik halime
Tükendi tüm harfler olmaz kelime
Acılar yer eylemiş tatlı dilime
Sorma neden diye çare olaman.
KUDÜS
TÜLAY TOK
Neredesiniz ey ebabil kuşları?
Bir çocuk yüreği yaslı
Bir çocuk gözleri yaşlı
Bebeği hiç olmamış
Yurdu savaşlı
Bakıyor etrafına kanlı revanlı…
Bir çocuk belki de 'anne' diyememiş
Dizlerinde ninni dinleyememiş
Gözleri etrafta bir şeyler arar
Dudakları çatlamış günlerdir de aç…
Bir çocuk koşuyor ama nereye
Şaşkınlıktan açılmış ela gözleri
Bir mermi delerken küçük kalbini
Nerede kaldı insan hakları.
Bilmiyorum var mı çocuk hakları
Bin çocuk gözü yaşlı kalbi yaralı
Gülmeyi unutmuş görmez misiniz
Dünyanın çiçekleri Soluyor bir bir
İnsanlık adına bu zulüm bitsin...
ANNE
ÖMER EKİNCİ MİCİNGİRT
Islak solukların vuslat muştusu
Eser burcu burcu öp beni anne
İffet deryasından nergis kokusu
Şükür sağanak sağanak öp beni anne
Vuslat kokusunun şuh ahengiyle
Ölümsüz güftenin ana rengiyle
Sen bebek bakışlım sen solmayan gül
Sende cennet anne buyurdu Resûl
Düşündüm sabrını bu ne tahammül
Sabır üfül üfül öp beni anne
Belki de bir mücrim bahtı karayım
Azıcık nefeslen yüzüm süreyim
Her seher yüzünde nur hilallenir
Efkrlı nağmende şefkat tüllenir
Fecir şaha kalkar sema güllenir
Zikir perde perde öp beni anne
Du fersah fersah gelir dengiyle
Annelik hakkıyla kul mihengiyle
Ruhumun bahçesi gönlümün gülü
Hakk'ın emaneti sevdamın tülü
Yaşmağı zümrütten vefa örtülü
Tekbir beste beste öp beni anne
Titrek bakışınla dur yalvarayım
Bin sırtıma anne O'na varayım.
BU GÖZLER
SAİME ÇATALÇEKİÇ
Bu gözler senin hasretini çeker
Ya gönlümü sorma hiç
O ise sefa çeker
Sessiz gecelerde
Seher vaktine kadar
Gözlerim uykusuz geceler eder
Hüsnü tecelli eylese
Bulur belki beni
Hümayun makamı çalar
Beni benden alır geceler.
CANIM BABAM
FATMA TÜRKER
Bana canım kızım diyordun
Bir gül gibi beni bağrına basıyordun
Öpüyordum şiir gibi yanaklarından
Her sabah öperek uyandırıyordun
Gittin bir gün, elveda demeden
Oysa her sabah bekledim aynı yerde
Belki gelirsin, beni bağrına basarsın diye
Meğer dönüşü yokmuş yolculuğunun
Melekler seni rüyalarıma getirse de seni
Bil ki hiç bitmedi, bitmeyecek özlemin
Sen de beni bekliyorsun, biliyorum
Gül bahçelerinde beraber gezmek için
Dualarımdasın, binler min içindesin
Seni hiç unutmadım, unutmayacağım
Benim canım babacığım.
TOGO'NUN İZİNDE: VAR OLMAK İÇİN YAZMAK
MUSTAFA AYYÜREK
Desteği bulunmayan düşüncelerin berraklığından şüphe ettiğinizi duyuyor ve görüyorum. Fakat sözcükler zihninde durmadan şekil değiştirirken, cümleler yığılarak bir metne dönüşecek. Siz şu an bir kez daha buna şahit olacaksınız. Ama eksik ama fazla…
…
Hlbuki Yazmak bir tutkudur, ancak bu tutku çoğu zaman bir yazarın karşılaşacağı kısır bir gerçeklikle yüzleşmesi anlamına gelir. Bu gerçeklik, geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmanın sadece yazma yeteneğiyle mümkün olamayacağı durumudur. İçi kabına sığmayan amatör ya da profesyonel çoğu yazarın karşılaşacağı şey budur. Bu gerçeklik, yazım serüveninde geniş bir kitleye hitap edebilmenin önüne set çeken kendi koşullarının standardın altında olması hakikatiyle aynı anlamı taşır. Yazarın çevresel olanaklardan yoksun olması, onu yılgınlığa sürükleyebilir. Evet, belki de tıpkı sana sahip olan yılgınlık gibi. Reklamını yapacak, seçenekler arası tercih yapamanı sağlayacak, ortaya çıkaracağın metni sahiplenip piyasaya sunacak bir 'ağ'a da sahip değilsin. Belki kalemin güçlüdür, ama bu gücün tek başına yeterli olmadığı apaçık ortada değil mi?
Bu durumu anlayabiliyor musun peki? Neden güçlü bir kalem, geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmak için yeterli olmaz? Pierre Bourdieu'nun 'Kültürel Sermaye' olarak adlandırdığı kavram bunu anlamak için bir kapı olabilir. Yazarın yalnızca yeteneği değil, bağlantıları ve toplumsal konumu da büyük önem taşır. 'Kültürel Sermaye'ye sahip olmayan biri, ne kadar bütünlüklü, nitelikli ve keyif verici yazarsa yazsın 'Görünürlük' konusunda epeyce zorlanacaktır. Her ne kadar bunun aksi yönde olduğunu destekleyecek istisnai örnekler bulunsa da bu durum sadece yüzde ikilik bir kesimin ulaşacağı bir sonuç olacaktır. Dişiyle, tırnağıyla kazıya kazıya ilerleyen, kendinden emin, arka plandaki hikayesi dramla katışık şanslı yüzde iki… Bu yüzde ikilik sapmanın bence iki nedeni var. Birincisi yüzde ikilik dilime girmeyi amaçlayan insanların ( veya yazarın) bir hayal içerisinde boğulmasını sağlayacak bilinçli oyun, ikincisi ise (ki asıl mesele bunu başarmak) piyasayı elinde tutanların karşı koyamadığı, engelleyemediği 'Mutlak Kudret'in ihsanı. Bu ihsan durumunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Vereceğim örnek yazma serüveni ya da yazarla alakalı olmayacak. Çünkü yazı boyunca asıl söylemek istediğim şey söz konusu durumu hayatın herhangi bir noktasıyla temasın kurulmasını sağlamak. Örneğe gelince 1925 yılının kışında, Alaska'nın dondurucu beyaz örtüsü altında bir köpek, insanların hayatını kurtarmak için kendi sınırlarını aştı. Togo, karanlık fırtınalarla savaşarak yüzlerce kilometre yol kat etti ve difteri hastalığının tedavisini taşıdı. Onun hikyesi bugün yeni yeni görünürlük kazanıyor. Togo'nun kahramanlık öyküsü aradan geçen uzun yıllar sonra yeniden yazıldı ve anlamı yeniden keşfedildi. Ne demek istediğimi anlamak için ilk önce 2019'da çekilmiş 'Togo' isimli filmi izleyin sonra ise Togo'nun esas hikayesini araştırın. Siz bunu yaptıktan sonra daha net anlaşılacağımı umuyorum.
Yazım serüvenine tekrar dönecek olursak, başka bir yönü ise şu: Popüler kültür ve tüketim alışkanlıkları yazarı kolayca etkisi altına alabiliyor. Yazılanların bir ürün gibi değerlendirildiği uzay çağında, içerikten çok onun nasıl sunulduğu önem kazanıyor. Bir yayının renklendirilmiş kapağı, sıradışı tanıtım videosu ya da yazarın sosyal medyadaki etkinliği daima metinden daha fazla dikkat çekiyor. Senin bakış açın ve nevi şahsına münhasır özelliklerin bu dinamiklerin içinde kendine ne kadar yer bulabilir ki? Bugün bir yazarın sosyal medya hesaplarındaki etkinliği, neredeyse kitabının içeriği kadar önemli hale geldi. İsim vermeden 'gibi' modern yazarlar, kitaplarının sosyal medyada viral olması sayesinde milyonlara ulaştı. Bu da bize yazarlığın aslında kalemle değil, pazarlama stratejisiyle yapıldığını gösteriyor. Buna kalıcı bir yanıt bulmak kolay değil, mi diyeceksin. O zaman aynaya bakıp 'Ben kültürel sermayeyi kazanmak için popülist olup yolumdan mı saptım?' sorusu ile yüzleş.
Felsefi olarak bakıldığında ise durumu biraz daha geniş bir şekilde değerlendirebiliriz. Arthur Schopenhauer'in dediği gibi, 'Sanatın Değeri Anlaşılır.' Evet, muhakkak bir gün sanatın değeri anlaşılacak, er ya da geç bir şekilde sanat gün yüzüne çıkacaktır. Çünkü unutmaman gereken gerçeklik 'Mutlak Kudretin İhsanı.' Çünkü anlamsız metinler arasında eserinin fark edilmemesi, onun değersiz olduğu anlamına gelmez. Sosyal medyada sıradan bir kitabın, yaratıcı bir tanıtım videosu veya etkileyici bir yazar portresiyle büyük bir ilgi gördüğüne şahit olmuşsunuzdur. Bu durum, sahte imajın eserin kalitesinden daha önemli hale geldiği modern dünyayı simgeler. Ve sen ise şunu iyice düşün, asıl hedefin görünürlük mü, yoksa bir kalbin bam teline dokunup kinatı dokumak mı?
Tüm bu düşünceler arasında yine de yazmaya devam edeceksin, etmelisin de. Vazgeçmeden emek harcayarak ilerlemelisin. Çünkü senin yazmak için ortaya koyduğun ifade biçimin, bir varoluş yolu. Kendini ispatlayıp o kudretin ihsanını kendi üzerine çekmeyi başarma çabası. Kalemimle kurduğun bağ, okuyucunun ruh dünyasında bir coşku yaratmak sancısıdır. Yazmak, geniş bir kitleye ulaşmanın ötesinde, insanın kendi varoluşunu keşfetmesidir. Bu hakikat, her yazar için bir umut ışığıdır. İlerledikçe vazgeçmemen gerektiğini öğreneceksin. Eğer burada kalıp pes edeceksen, buraya kadar neden ilerledin ki? Daima kalem ile kalmanı umuyorum. Bu kalem bazen boş beyaz sayfada tebessüm ettiren bir sözcük olurken, bazen bir mühendisin imar etmek için baktığı bir proje, bazen bir ressamın çizdiği bir nehirde avlanan bir balıkçı olurken bazen de nasıl hayatta kalınacağını anlatan antik bir öykü olacak. Ama daima arka planı dramla işlenen, neliği belli olan, süsten uzak yalın bir deyiş olacaktır. Yoldan sapma ve ilerlemeye devam et. Çünkü yol seni gitmek istediğin yere ulaştıracaktır.