Van Gölü İncileri
SÜT TOZLU KOKULU EKMEK GÜNLERİ
MEHMET ALİ ABAKAY
İlkokula giderken bizden istenen fotoğrafın sulu fotoğraf olarak çekildiğini hatırlıyorum, altı yaşın içindeyken. Süt tozundan içeceği içmediği, kokulu undan ekmeği yemediği için ilkokulda ceza alanlar olarak tek ayak üstünde bekledik.
Bazen azar işittik bazen çöp topladık. İçecekle ekmekte birbirini tamamlayan etken maddeler aynıydı, adeta. Çarşı fırınına verilen ekmek, sıcaktı. Koridordaki sınıfın karşısındaki hademe odasında kaynatılan toz, sıcaktı. İçmeyene ve yemeyene vakumlu poşette fındık içi ya da kuru üzüm yasaktı. Evdeki yeni sağılmış sütle tandır ekmeğimiz varken, bu kokusu bizi rahatsız eden içecekle ekmeği zorla dayatan okul idaresi üç-dört velimizi çağırdı. Bize yapılan yardımları öve öve bitiremeyen Okul Müdürü'ne Rahmetli Babamın sözü, ' Çocuğum ekmeğini ve sütünü evden getirsin. Kokusundan midesi bulanıyor.' Dediğinde itiraz kabul gördü.
Çoğu arkadaşımız sütle (?) ekmeği(?) beklerdi, ısrarla. Bazen ekmek, susamlı olurdu, simit misali. Fırıncı çöreğe benzettiği ekmeği, alımlı şekle getirirdi. Biz, uyumu bozan, huzuru dinamitleyen, küçük anarşistler olarak destek bulamadık, sayımızı artırmaya. Bir ekmeğin çeyreği 25 Kuruştu, iki çocuğu doyururdu. Arasına biraz helva ile 50 Kuruş giderdi. Bir gün ben, öbür gün arkadaşım alırdı da havamızdan geçilmezdi. Silgisi ve açacağı boynundaki ipe dizili, kurşun kalemi cebinde korunan çocuklardık. Defterin son yaprağı bitince öncesini sabırla siler, yeniden yazardık. Okula giderken mevsim kış. Herkes odun getirdiğini söylerse mesele yoktu, üç kişi odununu sobanın yanına bırakırdı, ilk derste.
Yerli Malı Haftası'nda götürdüğümüz peynir ve tandır ekmeği olurdu. Elma, portakal, ceviz, pestil, cevizli sucuk bizim imajımıza uygun değildi. Bulamayan vardı çünkü. Her kış öncesi 3000 Adet sayılı ceviz, pekmezden pestil ve cevizli sucuk varken, elma ve portakal neyin nesi oluyordu? Bakkaldan parayla alınan bu meyveler her birimizden toplanıp birer birer dağıtılır, kalan dolaba atılır, belki Öğretmen odasına transfer edilirdi.
Çocukluk buydu, bizim için. Türkçeyi anlamamıza rağmen, tam konuşamama yüzünden azar işitenlerdendik. Pijamamız ve üzerimizdeki kazak, okul üniformamız oldu, uzun zaman. Çantamız, tanıdık bakkaldan aldığımız şeffaf naylon poşet idi. Kurbağa istenince en büyüğü makbule geçer ' diye bataklık alanına sıvalı pantolonumuzla girip, yarım kiloluk kurbağamız yüzünden sınıftan atılan olduk. Mikroskop deneyinde parmağından kan aldırdığında bayılmayanlardandık.
Her hafta Kemalettin Tuğcu'nun Deniz Yayınevi markalı birer kitabını göz yaşı içinde bitiren olduk. Kerem ile Aslı'yı, Tahir ile Zühre'yi o yaşta bildik, sesimiz güzel olmasa dahi. Bildiğimiz en güzel türkü, görmediğimiz Sivas'a aitti: Sivas ellerinde sazım çalınır... Türküyü ilkokul beşe kadar söyledik, durduk. Halen Sivas'ı gerektiği gibi gezmiş değiliz, doğrusu.
İlkokul, çarşamba günü yarım gündü, cumartesi sabah tam güne tamamlanırdı. İlkokulda anlatılacak çok şey var, aslında. Şehri ilk kez üçüncü sınıfta gördüm. Gittiğim her yerin tabelasını ezberledim. Bir kısmı baskı hatalı mor mürekkepli Texsas, Tommiks, Zagor, Zembla, Kinova, Mandrake, Tarkan, Kara Murat gibi çizgi romanlarla o zaman tanıştım.
azeteyi günlük alırdık, ikindi vakti ilçeye gelirdi. Ortaokulu anlatmaya gerek yok, şimdiden. Kula şapka ile giderdik, ceketli ve kravatlı biçimde. Bugün ne zaman hazır süt görsem, margarinli pastahane çöreği önüme konsa çocukluk günleri canlanır, gözümde. Utanmazsam çocuklarıma- ne denli büyümüş olsalar- tek ayak üzerinde dikilip meseleyi anlatmak geliyor, bir kez içimden. Sütten toz olmazdı, ilaçlı undan ekmek. O dönem neden bu yardımlarla itildik ve kakıldık?
Kimi evde arpa, darı ve mısır ekmeği vardı, sağımlık bir koyun-keçi-inek. Şimdi her sabah evden çıkıp büroya giderken yakında olan fırın önünde sıcak hamur işleri alanları görüyorum. Simit, çörek, pasta olmak üzere birçok çeşit var, vitrinde. Hepsi o kokulu ekmeği hatırlatıyor, bana. Alışverişe çıktığımda karton kutudaki homojen haldeki hazır süt, toz içeceği anımsatıyor, meyvesiz sular gibi.
Şehir mi? Şehre gelirken dahası süt içme niyetine girdiğim pastanede önümdeki bardaktan ilk yudumda sütü geri çevirdim, on yedi yaşında iken.
Neden mi yazdık, bunca yazıyı? Bugün bir dostumuz süt tozu(?) ambalajının karelerini göndermiş, o günleri hatırlamamız için. İlk kez hayırlı bir iş yaptı, bizi iki kişilik anarşik yalnızlığa terk eden, bizi yalnız bırakan arkadaşımız...
Üç kişilik ekibimizi ikiye düşüren, üçte bir kuvvet kaybettiren, davamıza ihanet eden okul arkadaşıma bu yazıyı kaleme alıp göndermeden önce sizinle paylaşma ihtiyacı duydum, kabul buyurun.
BAZEN
RABİA ASLAN
İnsan bazen kendini
Bir şiirin mısrasında bulur
Bazen bir şarkı notasında
Kelimeler dökülmeye başlar
Gönülde ne varsa
Şarkının ve şiirin
Derinliğine dalarsın
Hayatından bir şeyler ararsın
Notaların da, mısraların da
İşte o zaman anlarsın
Yazılan bir şiirin
Okunan bir türkünün
Öylesine yazılmadığını
Yaşanmışlıklar,
Duygular insanı
Bambaşka bir evrende
Ağırlar.
RENKLİ GÖZLÜ VAN
MELİHCAN ÖZEN
Hiç kimse ve hiçbir şey
Tehlikeli değildir Van'da,
Gelip geçen arabaların
Rüzgarları sayılmazsa
Bir de ön yargısı
Yıkılırsa insanımın
Yıkılasıca
Örneğin sıkıştırılmadığında
Bir mülakat sırasında
İki lafın arasına
Yaşayabilir misin Van'da
Sorusu, can alırcasına
Yaşarım ama
Mesele yaşamayı istemek
Zira zordur yaşamak
Renkli gözlü Van'da.
*
Van Denizi ile Dertleşme
Oturduk Van Denizi ile karşılıklı
Önce ben ona /sonra o bana
Dertlerini anlattı,
Boydaşım ve renktaşım bir Vanlının
Seslenişi kulağımı çınlattı
Everything will be
Very nice kardaşım.
*
Uçmak Van'a
Sevmiyorum diyen herkes
Uçarak gelmiştir Van'a
Uzun sürdüğü için
Kara yoluyla.
EY ASUMAN
NURAY DOĞAN
Sen de benim gibisin ey asuman
Gözümden akar dertler oldum giryan
Senden yağar yağmur rahmet-i boran
Dertliyiz ikimizde belli
Bulunmaz halden anlayan
Rüzgarlar, fırtınalı hıçkırığın
Esersin, gürlersin şimşekler feryadın
İncitmezsin toğrağı tane tane yağarsın
Her bir damlanla rahmet olup
Sen arzı mahbuba şifasın
Benim de sinem dağlanır ey asuman
Bir har ki tüter duman duman
Yağmurunla sen arzı paklar
Benimse giryem ruhumu yıkar
Kıbleghımız seninle aynı
Diz çöktüğümüz tek yer ilahi kapı
Belli ki yağmurlarla silersin karanı
Bense çeşmimden dökerim bin bir günahı
Ab-ı hayat senden dökülür
Ebabil kuşları gövdenden zulme süzülür
Ey asuman , topla yağmurlarını
Dökül üstüne sustur Nemrut'u
Sil defterden Firavun'un adını
Tut elimden ey asuman
Huzur minderinde oturup dertleşelim
Kadehler kırılsın elimizde
Dökülsün yağmur üstümüze
Ey saki dindir bu vuslatı
Bu hasret gayrı yetti bize.
YÜREĞİMDE
TÜLAY TOK
Yüreğimde rüzgar sensin
Yavaş yavaş es de gel
Gözlerim de yağmur sensin
Yağma artık, din de gel
Geceme sabah sensin
Güneş olup aç da gel
Karanlığıma yıldız sensin
Dolunay'la çık da gel
Bağrım da ateş sensin
Yanma artık sön de gel
Gün'e hasret eken sensin
Gonca gonca aç da gel
İllegal sevgim sensin
Düşlerime sız da gel
Sol yanımın firarı sens
Düğüm düğüm çöz de gel
Aşk, Sevda; bende sensin
Menzilime uç da gel
Şu gönlüme akan sensin
Sorma bana Aşk'la gel.
SENİ SEVECEĞİM
HATİCE ERDEMCİ
Buralardan gideceğim
Duman gözlüm,
Diyar diyar, dağ dağ
Seni arayacağım
Susuz kalacağım topraklarda
Yine seni hatırlayacağım
Kadere inanacağım
Öyle ki bir gün
Okyanuslar kurursa
Yahut ay güneşe tutulursa
Bir tek seni hatırlayacağım
Ve yine seni seveceğim,
Duman gözlüm.
HELAL OLSUN
CİVAN KAPLAN
Bu dünyayı sen başıma
Dar ettin ya hell olsun
Acımadın göz yaşıma
Kör ettin ya hell olsun
Hiç bilmedin değerimi
Ne doğrumu ne eğrimi
Aşkın ile yüreğimi
Kor ettin ya hell olsun
Boş yere geçti yıllarım
Filiz vermedi dallarım
Umutlarım hayallerim
Har ettin ya hell olsun
Huy ettin baştan atmayı
Hazin hazin ağlatmayı
Beni sensiz bırakmayı
Kr ettin ya hell olsun
Açtım felekle arayı
Seçtim aklardan karayı
Bu hayatta yaşamayı
Zor ettin ya hell olsun
Civan'ın tütmez ocağı
Döküldü yeşil yaprağı
Sonunda kara toprağı
Yr ettin ya hell olsun
VAN SEVDASI
MUSTAFA IŞIK
Bir nadide ildir, iller içinde
Adı destan olmuş diller içinde
En büyüktür gölü, göller içinde
leme ilan edin Van sevdasını
Tamara öyküsü vardı desinler
Selvi boylu yr yerine sevsinler
Doğunun incisi Van'ı bilsinler
leme ilan edin Van sevdasını
Tuşba'nın nazlısı bu güzel kale
Almazsan selamın incinir hele
Cennetten murattır, deme şelale
leme ilan edin Van sevdasını
Artos'tur açılmaz gelin duvağı
Yel değince öper yaşlar yanağı
Meknların kutsalı şu Erek Dağı
leme ilan edin Van sevdasını
İrem'in bağısın kalbinde Şamran
Ahrete imansın dertlere derman
Bilesin demiş Zeve'siz yazılmaz destan
leme ilan edin Van sevdasını
Vakti seher zikri dillerde ismin
Sevdası bitmeyen bir güzelliksin
Yek avaza bin can feda istersin
leme ilan edin Van sevdasını
Seni seveli Van, unuttum derdi
Görülen rüyaya saydım gurbeti
Zernek'in suyuna yazdım sureti
leme ilan edin Van sevdasını
Güzel sevdim en güzeli sen idin
Vatanımın doğusunda cennettin
Ölümsüz adını gönle nakşettin
leme ilan edin Van sevdasını.