Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri


DEVRİYE

EMİR AĞLAMAZ

Doğmak...

Anne sütü gibi tertemiz bir beden...

Fani ve geçici bir rüyaya atılan en cüretkâr adım

Kulağa okunan ezan...

Başkalarının koyduğu bir isim.

Sınırları çizilmiş ve kaderini belirleyecek topraklar...

Belki şükrün belki de en çetin imtihanın,

Bir aile...

Ve yaşamak...

Kaderini, belirlenmiş sınırların içinde, seçemediğin bir ırkta,

ten rengine göre yargılanacağın bir yaşam...

Fikirlerini, dilini ve talihini belirleyen bir kavim ve geçmiş.

Ve en kutsal olan “ölüm”...

Günahsız bedenlerin bile tanıştığı,

Belki elma kokulu bir nükleer bombayla

Belki açlıktan

Belki onurlu

Belki de suçsuz yere birilerinin hatasının bedelini öderken.

Belki daha çizilmiş sınırların içinde yaşamadan.

Ölmek...

Her yerde o ses,

Her yerde o koku,

Her yerde o his,

Sonsuzluğa davet eden.

Ezansız kılınan namaz

Ardından sonsuz bir yalnızlık.

Belki de gerçek yaşam gerçek doğuş.

Ölümün kaçınılmaz mükemmelliği...

Ve zemheri soğuk.

Bedenler hazır.

Başucunda belki de ebedi uykuya yattığın an.

Tek elbisen, modası değişmeyen,

Kefen denen hasır.

O davetkâr ve hufre-i gönülden.

O mükemmel ve düşmeyen peşinden.

Vakti geldi, işte kurtuluşun.

Kurtuldun.

Teneşirin soğuk mermeri etki etmeyecek,

Tabutun karanlığı ürkütmeyecek

Ve birkaç metrelik mezarın içinde nefes almaya gerek kalmayacaksın.

En önemlisi,

Hiçbir yalnızlık bu kadar dinginlik bahşetmeyecek sana.

İşte gerçek kurtuluş.

Şimdi ölmek için yaşamaya devam edenler düşünsün.

Sonuçta insan bazendir, daima değil.

ŞİİRİ SENLE SEVDİM

AZİZ SAYDUT

Kitapçılarda uzun uzun kalıyorsam

her bir şairin, şiirlerini ezberliyorsam

fon müziğinde, ezbere okuyorsam

sensin sebebi, bu halimin

kelimelerin gücünü, şiirde buluyorsam

Birkaç kelime ile büyük yangınlar açıyorsam

kendimde dalıp gidiyorsam

sensin sebebi, bu halimin

‘' adam gibi'' ile başlayan, yüreğime, çöreklen

şiirin tesirinde, var olan

sensin sebebi halimin dizeleri, dize yapan

ses ile hayal dünyasında dolaşan

aykut kuşkaya ile yürek yangı açan

uzun sözün kısası şiiri senle sevdim, şiir adam

bir dem kalıyor yürekte…

Sadri gibi okusam şiirler, yeniden hayat bulsa

ne çare, izler izler durur,

ne sen gibi olurum, ne kendim gibi

yine seni dinler, yüreğim mırıldanır

şiir adam, iyi ki sen okuyorsun

şiirler yine senin ile güzel

öyle afili şiirlerim olmadı yazılsın bu satırlar…

Uzun lafın kısası şiiri sen'le sevdim

sen gibi okuyamadım

senin gibi yazamadım ama

uzun lafın kısası şiiri senle sevdim

çok şiir ezberledim, çok dizeler biriktirdim

bir sabahın vaktinde…

oturup dinlerken, dizeler biriktirdim

zamana bir dize olsun…

uzun lafın kısası şiir senle sevdim

YAKIN BAHAR

RAMAZAN BÜLBÜL

Çetin bir kışın sonundayız yine

Yıkılmadım daha yolunda

Bağladım gönlümü parça parça

Umutlarım senden bir cografya

Çetin bir Kışın sonundayız yine

Yeşermedim daha dalında

Yağmurlarım senden bir hediye

Değişmem hediyeyi zamansız telaşa

Çetin bır kışın sonundayiz yine

Aşınmaz ki kökler toprağında

Bilmeden düşülür çukurlara

Yakın baharlarda bilinir adın

Önündeyim yakın cemrelerin.

KÜÇÜK ORDU

MÜCAHİT ŞENGÜL

"Bu gelen küçük ordunun temel amacı nedir?" Sargon bu soru karşısında tebessüm etme gereği duydu.

"Kengaver'den başlayarak şehirleri ele geçirmek, hazinelerini kendilerine ganimet etmek."

"Evet efendim buna şüphe yok ancak bu kadar insanın hayatını hiç düşünmeden -belki kısa süre sonra öleceğini bile bile- hareket etmesini kastediyorum. Tuhaf değil mi sizce de? Kendini öldürmesini istesek saatlerce, hatta haftalarca düşünür son anında defalarca tereddüt eder. Ancak böyle bir durum ortaya çıkınca hiç çekinmeden hareket ediyorlar. Aslında benim ve sizin için de geçerli bu durum."

"Burada intihardan farklı olan bir durum var: İnanmışlık. İnsanlara bir amaç vermeden çalıştırmak onlara dünyadaki en büyük işkence olabilir. Neden yaptığını, ne kadar süreyle işi yapacağını bilmek ister. Buradaki olay da bu. Bir amaç var burada. O amaç doğrultusunda insanları hareket etmeye ikna etmek daha fazla bir şeye ihtiyaç bırakmıyor. Tabi bunun yanında buraya hareket etmekte olan ordu gibi ve aslında tüm ordular gibi ganimet ihtiyacı var. Altın bu dünya üzerindeki en temel motive edici unsur."

"Peki ya Karketya'nın özgürlük hareketindeki amaç bu tarifte hangi noktada bulunuyor?" Sargon bu soru ile hem askerin özgüvenini hem de askere bunu sorabilme imkânı tanıyan Kral Neramsa yönetimini takdir etti.

"Karketya'nın bu hareketindeki itici kuvvet bir amaç çerçevesinde hareket etmekti. Yıllar boyunca bu amaçtan şaşmayacağına da inanmaktayım. Tabi bu amacın bazı matematiksel karşılıkları olacaktır. Bir devlet kurmak, asker yetiştirmek, silah temin etmek, maden çıkarmak, şehirler kurmak maddi kuvvetler gerektirir. Bunlar Karketya'da ikincil amaç olmuştur. Ortak hareket etmek en büyük kuvvetidir Karketya'nın."

"Bunu tarih derslerinden anımsıyorum efendim. Karketya'nın bu konudaki sırrı size göre nedir?"

"En büyük sırrı dediğim gibi ortak amaçlar doğrultusunda hareket edebilmektir. Bu da öyle doğal olarak ortaya çıkan bir şey değildir. Bunun için inanmış bir kişi gerekir. İnsanları bir araya toplayacak, onları ikna edecek bir kişi… Karketya, bu sebeple maddi bir kuvveti arkasında bulundurmaya ihtiyaç duymadan ortaya çıkmıştır. Çünkü altının verebileceği fayda daha sonradan alınmak üzere harekete geçilmiştir." Asker bir süre Sargon'a baktı.

"Ancak tüm bunlar yine de buraya muhtemelen ölmek için gelen ordunun niçin geldiğini açıklayamıyor."

"Bana göre oldukça açık bir sebep var. Hırs. Gelen orduda Karlum'a gerçekten bağlı olanlar var, samimi bir şekilde onun hatırasına saygı duyan, emeklerini takdir edip maneviyatına teslim etmek isteyenler. Bunu isteyenleri ikna edebilen ve tek amacı ganimet olan gruplar var. Savaşı kazanırlarsa burada yeni bir devlet kurup mutlu mesut yaşama hayalleri kuranlar var. Kendi canına kıyan birinin temel amacı nedir sence?"

"Canına kıyan biri arkasında sevenleri olan insandır ve amacı onlara bir ders vermektir."

"Kesinlikle, amaç birilerini cezalandırmaktır. Buradaki bir intihar görevi olan savaştaki amaç bunu tam tersidir: Geride kalan kişileri ödüllendirmektir. Altın ile, bir devlet ile, özgürlük ile… Bazen geride kalan korkularından arınmış insanın kendisi bile olabilir."

YİTİK DÜŞLERİM

ZELAL KIRAN

derinleşen yaralarımla

şu sıcakta ayaz yemişim

hasretlerimle üşümüşüm

ve umutlarımla çaresizim

kalbimi yaksa da gönül ateşin

güneşe yüz çevirmişim

sabahtan akşama gezdiğim

yollar beni sana ulaştırsın diye

göğe âminler dilediğim

annemin çeyiz sandığından

çıkarıp da gönlümün

en derinine saklamışım

ey benim huzur yanım

emanet ettiğim gülüşüm

bu âlemde garip bir kulum

ruhumdaki belayı defetmeye

bir çift bakışından isterim

neden bulunmaz yitik düşlerim

çıkar boynumdaki zincirleri

donatayım her yeri papatya gibi

kelebeğin nefesinden

baharımı bulmuşum

son sözü söylemeden dilim

kanatma kelimelerimi ne olur

arar dururum anne sesini her gece

özlerim çocuk gülüşlerimi

yitik düşlerim gerçekleşsin,

dünya dönsün sarhoş hâliyle

yeniden bulunsun yitik düşlerim.

SES VER, EY GÜZEL ÖLÜM!

MUHAMMET BARAN ASLAN

Bırak peşimi hayat, ses ver ey güzel ölüm!

Zaten pamuk ipliği kadarcık bir bağım var

Azat et beni hasret, "firak" güzümde zulüm

Zaten kürre-i arzda söyleyecek neyim var?

Beni hapset ey kabir annemin karnı gibi!

Hürriyet suretinde duvar üstüne duvar

Ne biri beni duysun, ne göreyim kimseyi

Bu millet ne aşk tanır, ne vefa, ne bilir ar

Bana eski ervahın ezgisi gereklidir

Çün bir alev içreyim, yağıyor etime kar!

Dön bak ki bu asırda gönüller kepenklidir

Ayyaşların eline düştü dünya namlı zar...

Bırak peşimi hayat, ses ver ey güzel ölüm!

Başlar ayağa düşmüş, baş yerinde ayaklar...

Ben ki sanki hiçliğin üstüne düşmüş tülüm

Bu kemiyet özümü boğar, sıkar, ayıplar...

PRENSES

ŞEVKET YAMAN

Dokunmak istiyorum

Uzaklara dalıp giden

O badem gözlerine...

Saçlarından bir tutam

Kalbinden sevgiyi alabilsem

Gülüşüne vuruldum

Bakışlarına tutuldum

Prenses

Aşk şarabın içmiş

Sarhoş misali yürüyorum

Bitmek bilmeyen yollarda...

Uyanmak için

Bana dokunmanı

Beni uyandırmanı istiyorum.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme