Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

İLK AŞKLAR

AYŞE KARADAĞ

Küçük aşklarla büyümeli çocuklar

İlk aşkları kedi köpek börtü böcek olmalı

Destansı sevmelerin temeli

Yürekler kirlenmeden atılmalı.

Ben karıncaları sevmiştim

ilk aşkımdan çok önce

Aralarında bir bağ ki

geniş düşlere gebe

Her koşulda tek düğüm

Anamın alın terini

Dişlerindeki buğdayda gördüm.

Sevdalıydım göçmen kuşlara

Havada süzülüp gidişlerine

Türküler yakardım

Ardından için için ağlardım.

Bir bahar söyleşmiştik

Çatımızın konuğu o kırlangıçla

ilk heyecanımdan çok önce

Yuvası oynadığım çamurdan

Emek uçuşurdu kanatlarından

Bakışlarındansa gönül borcu akardı.

Onunla bölüştüğümüz şeyler vardı

Kardeş gibi yar gibi

Ben onu çocukluğuma sığdırdım

O yüreğimi her sonbahar

Sımsıcak ülkelere taşırdı.

GÜLÜŞÜNDEN VER

ŞÜKRULLAH YAVUZER

İklim değiştiren

esintiler var sesinde

bir çöl sıcağında

yüreğimi serinleten sözlerin

kıyılarıma vuruyor

güneş usul usul batarken

gözlerin doğuyor

gece renk oluyor, gözlerinde

Hadi gel, bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden,

güneşe mi bulandın

gün batımı kızıllığı var, teninde

gülüşünü gördüm açan gülde

Hadi gel, bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden...

dans eden kelebekler

şimal rüzgarı, efsunlu gülüşler

cennet iklimli bakışlar

güneş alev alev saçlarında

hadi gel, bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden,

gamzelerin gitgide çoğalıyor

kayboluyorum sende

yıldız kayan bir gecede

gül dudakların gülünce

sahildönüyor gül bahçesine

Hadi gel, bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden...

gözlerim kapalı derin hülyalar

birbirini avutur aşina yaralar

menekşeler güller papatyalar

sıralanır peşisıra,

döner yüzünçiçek tarlasına

bahar olur gülüşün

bir gül açar gül dudağında

Hadi gel, bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden,

toplasam dünyanın güllerini

etmezbir gülümsemen

hadi gel,bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden,

bir demet papatya göndermişsin

topladığın besbelli

gülüşünden

Hadi gel, bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden...

istedikleri kadar anlatsınlar

doğan günün aydınlık olduğunu

sen gittin ya, bir daha güneş doğmadı

sen gittin ya, bir daha güller açmadı

dışarıda zemheri bir soğuk

yüzünde yürekleri ısıtan gülüşün

biliyorum gülüşünde saklıydı güneş

Hadi gel, bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden,

gün veda ederken,aklımdan geçer

sol yanıma yakışanım

bir penceredeki saksı,

sahildeki bank gibi yalnızlığım

yıldızlar altında gülüşün,

olsun yorganım

papatyalar açarken

beni uyandırın

gülüşün ah o gülüşün,

bir ömre bedel

Hadi gel,bana gülüşünden ver

ben sana ömrümden...

GİZLİ KALDI

NAZMİ SARAÇOĞLU

Gizli tut, dediler kimseye deme

Yıllarca sakladım yar gizli kaldı

Yazarken ismini açık eyleme

Dizelerde yandım har gizli kaldı

Kimi nisa sandı kimi bir melek

Sır gibi sakladım hep gizleyerek

İsmini, kül eden ateş bilerek

Yürekte sakladım nar gizli kaldı

Gönülden satıra dizdiğim o'ydu

Yazarken resmini çizdiğim o'ydu

Hecelerde gizli yazdığımo'ydu

Size bahar yazdım, kar gizli kaldı

Beşeri bir sevda sandı kimisi

Okurken aşkına kandı Kimisi

Tanıyan derdiyle yandı kimisi

Size gizli yazdım yar gizli kaldı

Hep ah ile gezdim, zar gizli kaldı

FINDIK

OSMAN ERDAL

Dalında yeşilken toplama sakın

Çok dikkat etsen de kalıyor fındık

Hele de sıralar olursa yakın

Vaktini bir hayli alıyor fındık

Dalları sallayıp kendini yorma

Çürüğü sağlamın içine karma

Yağlı, palaz, yomra, çakıldak arma

Bakarsan yüzüne gülüyor fındık

Bakımı olduysa yerli yerince

Harmana iyice döküp serince

Randımanı elli beşi görünce

Borçların hepsini siliyor fındık

Onu sever ceviz kıskanır kabak

Önüne gelirse ye tabak tabak

Âşık Benli ile dostluğuna bak

Ağzının tadını biliyor fındık

Adamın hasını buluyor fındık.

BİR ŞİİR BİR ŞARKI

MEHMET MUHLİS ŞEPİK

Gökte kara bulut kapımda hüzün

Bir şiir bir şarkı ısmarla bana

Yarama şifadır buruk bir sözün

Bir şiir bir şarkı ısmarla bana

Gözlerin gizemi taşır derinden

Bakışın kalbimi söker yerinden

Sakındır beni de hasret şerrinden

Bir şiir bir şarkı ısmarla bana

Sevabın acıdan var mı nasibi

Sensizlik ukdenin en kuyu dibi

Yokluğun kıyamet mahşeri gibi

Bir şiir bir şarkı ısmarla bana

Güllere naz eder fettan bakışın

İşveyle naz ile tavrı takışın

Kerem'i Aslı'dan beter yakışın

Bir şiir bir şarkı ısmarla bana

Hasretin çemberi kırılır elbet

Umutlar sonunda yorulur elbet

Yürek bu ansızın vurulur elbet

Bir şiir bir şarkı ısmarla bana

TAM DA BU VAKİT

AYŞEGÜL AYAZ

Karanlık bir rıhtımdayım

görünmüyor yolun sonu

ışıksız bir fener misali

umudum yok yarınlara

ömrümbir kelebeğin kanadı

Hayalindeyim

ne yağan yağmur ne esen rüzgâr

seni bana getiriyor

yangın yeri yüreğim

deniz hırçını saçlarına sığındım

limandı gözlerin

saçların yelken öpüşüyle

yüreğinin enginlerinde yolcu

Tamda bu vakit susadı

kuru çöl dudaklarım

bir yağmur damlası olsan

konsan susamış dudaklarıma

sol yanıma bıraksan yüreğini

Gözlerin gelir aklıma

beni benden alan gözlerin

kaybolsam diyorum gözlerinde

bulutların üzerindeyim sanki

sen aklıma gelince

sarhoşluk sarıyor her yanımı

Bir akıl tutulması sanki

ask bu değil midir

biraz sarhoşluk biraz delilik

tamda bu vakit

saçların gelir aklıma

her teli sanki cennetten bir gül

ay yıldızla saklambaç oynayan

Gecenin koynunda

ve sen sarıyorsun her yanımı

yokluğun yaksa da içimi

senli günleri özlüyorum

tamda bu vakit.

KİLİM

TUNCER SAVCI

Nakış nakış, ilmek ilmek dokunur kilimler... Anadolu insanının duygusunun yansıması olur desenlerde... Aşklar, hüzünler, ayrılıklar veya hayaller...

Yazın yaban işleri bittiğinde, sobaların kurulmasıyla insanlar artık evlerine çekilirler.Güz yağmurları zamanla karla karışık yağmurlara bırakırken dağların zirvelerinde yer yer kar yağdığı görülür. Ağaçlar yaprakları sarı ve yeşil tonunda diplerinde birikerek toprakta çürüyedurur... Gökyüzü yazdan kalma maviliğini nerdeyse hergün gri tona bırakmıştır.Doğadaki bu değişim mevsimin karakteristik bir özelliğidir.Parçalı bulutlar öğleye doğru dağılırken güneşin açmasını bekleyen birkaç kadın Nazmiyelerin orda ıstar ıymak (kıymak)için beklemektedir.

Bu iş için en uygun zaman... İki üç gündür yağmur sonrasında toprak kurumuş tertemiz olmuştu.Hemen hiç vakit geçirmeden bu işe koyuldular. Birkaç kadınla birlikte iki kadın Sultan ve Gülsem biri bir başında, diğeri diğer başında ortada dolanan, gidip gelen bir kadın Nazmiye erişini ıyıyordu.Nazmiye Kadın bu köyde kilim işlerinden en iyi anlayan, tüccar bir adamdan (kilimciden)ip alıp kilim dokuyan diğer kadınlara dağıtarak köyde kilim dokunmasında katkısı olan birisiydi.

Köylü kadınlar için hem bir uğraş oluyor hem de geçim kaynağı olarak evlerine katkı sağlıyorlardı.Nazmiye Kadın ayrıca kazanlarda yapılan dövme köy yemeğini en güzel pişiren baş aşçılardan biriydi.Ellerinin hüneri ve titizliğiyle temiz ve leziz yemekler onun en önemli özelliğiydi. Iydıkları kilimliği evde kurulu iki büyük direk olan ıstarın üst mazısına sargı ipiyle doladılar.Buru kazığı ile iyice çekilediler.Kilimliği dokuma haline getirdiler.Keşikçi Sultan kadın, Gülsem kadın da kilimin başına oturdular. Sobanın vermiş olduğu oda ılıklığında ve buğulu camların havasında radyoda yurttan sesler eşliğinde biri bir başa diğeri diğer tarafa Nazmiye kadında ortada başladılar kilim dokumaya

-Bacım kilimin suyunu ne edek kele...

-Onun bir kararı var bacım hele biraz doldurak...

Kadınlar bir taraftan dokuyorlar bir taraftan da laflaşıyolardı.Varagelen çubuğu bir aşağı bir yukarı inip çıkıyor, rengarenk kırmızılı,yeşilli meniklerin biri bitiyor diğeri değiştiriliyodu.. Bir kadın da sevim, ipleri menik yapıyordu.Kirkitlede bazen kut kut sesler geliyor,parmaklarla kırt kırt ipin biri içeri alınıyor diğeri dışarı veriliyor,çaprazlama yapılıyor araya ipler geriliyordu... Bazen yukarı mazısı gevşetilerek dokunan kısım alt mazıya dolanıyordu bazen laflamalara:

-Ceyranda nakit gelir ,şimdi böölese kışın nedicik ola..

-Aşamda oldu mallara baktı mı ola bizi...

- Topunu ne koyak kele bacım

Kenardaki kadınlar kilimin yan desenlerini dokuyorlardı puturak mı, sığır fıdığı mı koyak, diye karar vermeye çalışırlarken en sonunda puturak da karar kıldılar.

Günlerce süren kilim dokuma işi bitmeye doğru en son bakkaldan keskencelik getirdi Nazmiye kadın.Keskencelik ise, kilim bittikten sonra bir işi de sağ salim huzurla mutlulukla bitirmenin bir ödülü olarak yenen yiyecektir. Kadınlar çoluk çocuk ve birde hiçbir zahmetini çekmeyen yemeye gelince hemen kurulan kocalarıyla lokum ve büskevit yediler.Lokumu iki büskevitin arasına koyup bastırarak yemenin ayrı bir tadında helallaştılar... Şakalaştılar...gülüştüler.... bir başka gün diğerinin kilimini dokumak için evlerine ayrıldılar...

İSTANBUL AĞLAR

BÜLENT BAYSAL

Ölüm çanlarının sesi midir bu yükselen yüreklerden

Yoksa kaybolan vicdanların salası mıdır

okunan minarelerden

Katran karası çığlıklar neden

Ağız dolusu küfürler

Zakkum zehri içmiş gönüllerden

Duvarlar mı yürür üstünüze

Sizler mi hapissiniz duvarlara neden

Konuşurken çıkardığınız asit yağmurları

Nedir içinizdeki kara, hem de en zifirinden

Neyin telaşındasınız

Neyi kaçırıyorsunuz kimden

Farkınız yok, hasta beyinin ardından giden sürülerden...

Karanlık vadilerin aymazlığındadır zaman

Hangi kahpeliğin kinidir söyleyin bu sızan

Nasıl bir nefrettir, kimdir bunları yazan

Kimdir bunu reva görüp mezarlar kazan

Puslu gecelerin gaz yangınlarıdır yürekler

Nilüfer yaprağı sokakta barış türküleri söylenir

Kıvılcım olur türküler yanar

Yanar CUMHURİYET meşaleleri, karanlıklarınıza inat.

Bilmem o kara yürekleri nasıl aklarsınız

Omuzlarınızdaki bu yükleri nasıl paklarsınız

Koyup yürekleri meydana şimdi, ya haşlarsınız

Ya da Kâbe'de şeytan niyetine o yürekleri taşlarsınız

İstanbul ağlar, fırtınalar eser deli poyraz

Boran kopar içimde bu ya, ben ağlarım

İstanbul ağlar, yürekler ayaz...

GÜLERDİN ANNE

ROJİN AKTAŞ

Bugün de anılara dalıyorum

Yüreğimde bir eksiklik

gözlerim seni arıyor

yüzümde tebessüm eksik

Bütün kapılarım sana açılıyor

ninnilere sarmadan, gülerdin anne

gecelerim kan kusuyor

seni düşünmeye başladığımda

uykularım haram olmuş,

bir tek sen varsın rüyalarımda

bakışlarım keskin, gözlerim durgun

Karşımda durup gülerdin anne!

salınan eteklerin, ellerimin içinde

söylenmemiş sözlerin, özlem içinde

hatıraların zihnimde, fotoğrafın toz içinde

gözlerin kapalı, gülerdin anne!

Aynalarda yüzün görülüyor kederden

çırpınıyor yüreğim, bitmeyen hasretinden

geçmeyen amansız yaramdın sen

en güzel sen gülerdin anne!

Örgülü saçlarımı taçlı kılan ellerin

burnumda tüter mis kokulu terin

görmezdin, bilmezdin

susar, gülerdin anne!

Yorumlar 2
Nurten Ergin 18 Kasım 2022 14:48

Yüreğinize emeğinize sağlık

Nurten Ergin 18 Kasım 2022 14:48

Yüreğinize emeğinize sağlık

Bakmadan Geçme