Van, kendi göbeğini, kendi kesmek zorunda
Ülkede kültürel, ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda yaşanan gelişmelere, sadece düşünen, ülkesi adına kaygı duyan insanlar değil, hemen hemen kimse artık tahammül edemiyor. Bir volkan gibi patlama, nehirler gibi taşma noktasındayız.
Ülkede kültürel, ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda yaşanan gelişmelere, sadece düşünen, ülkesi adına kaygı duyan insanlar değil, hemen hemen kimse artık tahammül edemiyor. Bir volkan gibi patlama, nehirler gibi taşma noktasındayız.
Memleketim, Van, aklıma geldikçe kederleniyorum. 1.080.bin, belki şu an 1.100.bin insan güvensizlik, çaresizlik, umutsuzluk, işsizlik, eğitimsizlik içinde ve bunun farkında değil. Bir kaç yüz kişi dışında.
Yoksulluk, bilgisizlik ve yol göstereni olmadığı için hep en azla, en ekonomik olanla yetinmiş, eskiden beri.
1920'den sonra, kenti sıfırdan yeniden kurarken, sadece kerpiç kerpiç üstüne kurarak yapmış. Kentin önceki sahiplerinin deneylerin, bilgilerini özümsemeden.
Kerpiçleri üst üste koyarken 1 metrede bir boydan boya hatil atmamış. Döşemelerin altına hatil koymamış. Döşemenin hatil üstüne gelen bölümüne ilaçlı işlem yapmamış. Çift pencere sistemini uygulamamış. Yokluktan, bilgisizlikten ustaların yetersizliğinden. Ermeni ustaların ev yapımındaki ustalıklarını, becerilerini bile ıskalamışız.
Evler yazın serin, kışı ise, sadece soba yanan oturma odası sıcak, öteki odalar kullanılamayacak derecede soğuk, çoklukla uzun kış döneminde 3-4 odaları olsa da tek odaya hapsolmuş 5-6 çocuklu aileler. Tüm odaları, tek soba yansa bile, nasıl ısıtırı mı düşünmemiş, sormamış? Oysa örneğin o dönem Kore'de soğuk, Kore savaşına giden bir yakınımdan, (Koreli Dursun), duymuştum, Kore'de, soba boruları tüm odalardan dolaştırılarak geçirilir ve her odanın belli bir sıcaklığa sahip olması sağlanırmış. Peki gördüğü, değerlendirdiği halde kendisi uygulamış mı? Ne gezer.
Biz ne yapmışız, soba borusunun 1 metre üstüne baca koyarak, tüm yaktığımızı iyi çeken bacadan havaya savurmuşuz, tek pencereli evlerde.
Sonra kerpiç evler yerini betonarme evlere bırakmış. Eksik demir,efsafına uygun olmayan betonla, yüksek binalar yapılmış. Sevinmiş herkes, Van gelişiyor büyüyor, güzelleşiyor diye. Sonra 2011 Ekim ve Kasım aylarında fazla şiddetli olmayan deprem, kent harap...
Dünyanın her yerinden yağan yardım, tüm Türkiye'nin desteği ile devlet bunları bir havuzda toplayıp hazine arazisine, dağın başına, kalitesi şaibeli TOKİ'ye evler yaptırıp, yüksek fiyatla vatandaşını 20 yıl borçlandırmış, olmayan parayla vatandaş borç ödeyecek! Bunun acısı sonra yaşanacak.
Deprem sonrası, bir taraftan devletin bu çıkarcı tavrı, yerel yönetimin yetersizliği, yeniden çirkin bir Van'ın ortaya çıkmasına yol açtı.
Alt yapısı eksik ve yetersiz, arıtması olmayan, olanı çalışmayan ve giderek büyüyen kent kendi kendini yok ediyor. En büyük değeri Van Göl'ünü yok ediyor.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi açıldığında sevinmiştik.
Çok sayıda öğrenci olacak, bu öğrenciler 500-600 lira bile harcasa il ekonomisine katkı sağlayacak, başka illerden gelen binlerce öğrenci bir kültür bahçesi yaratıp, halkın ve kentin sosyal yapısına, kültürüne katkı yapacaktı.
Üniversite Van'ın gelişmesine, büyümesine bilimsel katkı sağlayacak, onlarca alternatif projeleriyle, kültür alanında, ekonomik alanda Van'a öncülük yapacaktı, toplumsal dönüşümler gerçekleşecek bu siyaseti de olumlu etkileyecekti...
Üniversitenin ideolojik dayanağı ile yerel yönetim ve yöre halkı arasındaki farklılık mı bunu engelliyor? sanmam, aynı açıdan baktığı yerel yönetimler de oldu. Durum gene aynıydı. Adının önüne Van'ı bile getirememiş, özel ilgisi olmayan biri, Yüzüncü Yıl Üniversitesinin hangi ilde olduğunu bile anlamaz. Üniversite büyük bir hayal kırıklığı. Şevksiz, ışıksız, ölü toprağı serpilmiş üstüne.
İşsizlik Van'ın, bırakın Van'ı Doğunun, Güneydoğunun en yakıcı sorunu.
1970'lere kadar Van doğal bir nüfus artışına sahip, fabrika yok, ancak Karayolları, Nafia (Köy hizmetleri), DSİ ve tabi askeri birliklerle öteki kurumlardaki memurlar Van ekonomisi çevirmeye yetiyordu. İnsanlar bu kurumlarda aşırı nüfus artışı olmadığı için iş bulabiliyordu. Herkesin babası, abisi mutlaka bu kurumlardan birinde çalışıyordu.
Sonra Çimento fabrikası, Yün-İplik fabrikası, Kundura Fabrikası, Et Balık Kombinası kente hem hareketlilik getirmiş, istihdam sağlamış mutluluk katsayısını artırmıştı.
Sonra Turgut Özal devleti üretimden çekti. Alınteriyle, halkın parasıyla yapılan 60 yıllık işyerlerini, halkın ekmek teknelerini özelleştirme adıyla peşkeş çekti. Alınan tazminatlar çabuk bitti. Ardından gelen iktidarlar en fazla biz özelleştirme yapacağız diyerek yarıştılar. Halkın, gençlerin, kadınların çalışacağı tek işyeri kalmadı.
Her iş, her üretim tesisisini özel kişiler yapacak dendi. Ülkenin batısında bu olur anlarım, güvenlik var. Doğuda, Güneydoğuda ne olacak, hangi özel sektör kişi ya da kurum olarak, Van dahil bu bölge kentlerinde işyeri açacak. Hayal kuruyorlar, Taburlarla baraj inşaatlarını dahi koruyamadınız.
6-7 si AKP döneminde onlarca pakete, teşvik projelerine rağmen, bir arpa boyu yol alınamadı. Son açıklanan paket de akim kalmaya mahkum.
Devlet yatırım yapmayacak bu artık gündüz ve gece gibi kesin, özel sektör de korku nedeniyle yapamayacak, peki ne olacak %60-70 leri bulan işsizler ordusu. Özürlüye, hastaya bakma parası, dul kadın ödemeleri, çocuk başına, öğrenci başına ödenen cüzi miktarlar, yaşlılık aylığı v.s. Bununla mı dönecek ekonomi. Üretmeden, çalışmadan tembel tembel hazır inaye ile...
VAN kendi göbeğini kendi kesmeli, ama nasıl. Hangi akli selim insanlar öncülük edecek, hangi kişi ve sivil toplum kuruluşları bir araya gelip de karar alacak, hangi yerel yönetim, üniversite devreye girecek bilmiyorum ama başka yolu yok.
VAN bir yandan, Türkiye'nin en büyük hayvan potansiyeline sahip olacak, öte yanda devlet mükemmel çalışan Tarım Bakanlığı! aracılığıyla yüz binlerce canlı hayvan alacak, dünyanın bir çok ülkesinden. Olur mu böyle bir saçmalık?
3 milyona yakın hayvan sayısı bir yandan artırılırken, öte yandan hayvan ürünleri entegre üretim tesisleri kurulmalı.
Van et açısından Türkiye'yi doyurur. On binlerce Vanlıya da iş olur, aş olur. İstanbul, Ankara ve ülkenin bir çok kenti de hem sağlıklı, hem ucuz et ve et ürünleri yer. Ah Tarım bakanlığı ah... Bir yürekli bakan çıkmayacak mı?
Böyle bir organizasyon nasıl sağlanır, bence buna kafa yormalı.
VAN kendi göbeğini kendi kesmeli sözü, turizmde de geçerli. Van Gölü Van ve hinterlandı ile İran için bir nimet. Van için de bir zenginlik ve istihdam alanı. Öyle ki İranlılar Van belediyelerine başvurup, tatillerini daha iyi geçirmek ve daha çok sayıda gelmek için, temiz sahiller ve plaj talebinde bulunmuş. Talep var arz yok, ne yaman çelişki.
Neyse ki Van'ın bir belediyesinin aklına plaj yapmak gelmiş, Ayanıs sahili, on binlerce yıldır orada oysa, bari kendi halkınızı düşünün. Tabi önce Gölü kurtararak ve koruyarak.
Van kendi göbeğini kendi kesmeli, alın eğitimi, Van'da eğitimin hali içler acısının ötesinde, kan ağlıyor. Bir de 4 yıl görev yapan bir Milli Eğitim bakanı çıkarmış güya.
KHK lar la 800'e yakın öğretmeni daha gitti, biz bunun derdindeyken, Başbakan dalga geçer gibi 2019 da tekli eğitim sözü veriyor. On yıllardır ben bile bu tür açıklamaların sayısını unuttum. Bırak tekli eğitimi san sabahçı- öğlenci eğitimde herkesin okula gitmesini sağla.
Nasıl olsa, hafızayı beşer nisyan ile malüldür gibi özlü sözümüz var onun arkasına sığınırsınız.
VAN Vanlılar ya bir araya gelmesini bilip kendi göbeklerini kendileri kesip sorunlarına çare bulacak, ya da bir asır daha güneşi görmeyi bekleyecek acılar, yıkımlar, ızdıraplar içinde.